Enflasyonla mücadelede öncelik ‘kamu harcama reformu’ olmalı

Ciddi bir kamu harcama reformu çerçevesinde üç başlıkta hızlı ve sistematik adım atılmasına dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, öncelikle ekonominin etkin işleyişine katkısı olmayan kamu harcama kalemlerinde tasarrufa gidilmesini önerdi.

info@karadenizekonomi.com / 13.12.2024

Enflasyonla mücadelede öncelik ‘kamu harcama reformu’ olmalı

Enflasyonla mücadele­de yükü reel sektör ve hane halkının üstlen­diğine dikkat çeken Türk Sa­nayicileri ve İş İnsanları Der­neği (TÜSİAD) Yönetim Ku­rulu Başkanı Orhan Turan, “Fakat enflasyonla mücadele­nin gerektirdiği fedakarlıkla­rın hem reel kesimin hem de hane halklarının dayanma gü­cünü zorlamaya başlamış ol­duğunu da görüyoruz.

Bu ne­denle enflasyonla mücade­lenin kamu kesimini de içine alacak biçimde sürdürülme­si gerektiğini düşünüyoruz” dedi. Aras, Ankara Sheraton Otel'de düzenlenen TÜSİAD YİK toplantısının açılışında konuşma yaptı.

2001 örneği model alınmalı…

Aksi halde, sadece para po­litikasına dayanan bir yakla­şım ile enflasyonla hızlı ve so­nuç alıcı bir mücadelenin çok zor olacağını da vurgulayan Turan, “2001 krizi sonrasın­da uygulanan enflasyonla mü­cadele programını hatırlıyo­ruz. Bu süreçte maliye politi­kası para politikası ile büyük bir eşgüdüm içinde uygulan­mıştı. Kamu maliyesi disipli­ne edilmiş, kamu harcamala­rı, kamu açıkları ve kamu borç yükü azaltılmıştı” şeklinde konuştu.

Siyasi rant amaçlı kullanımlar…

2001 modelinde aynı za­manda, siyasi rant amaçlı kul­lanılan KİT’lerin özelleştiril­diğini, kamu tekellerine son verildiğini, yoğun düzenleme altındaki alanlar serbestleş­tirildiğini dile getiren Turan, “Yapısal reformlarla birlikte AB üyelik sürecinin gerektir­diği mevzuat uyumu da hız­landırılmıştı. Türkiye serbest piyasa ekonomisinin işlerli­ğini sağlamak doğrultusunda önemli bir mesafe kaydetmiş­ti” diye konuştu.

“Büyüme de sağlanmıştı…”

2001 yılında uygulanan re­formlar sonucunda, Türki­ye’nin sadece enflasyonu dü­şürmekle kalmadığını, hızlı bir büyüme patikasına da gir­diğinin altını çizen Turan, “Bu sürecin başarısında belki de en önemli unsur, arkasındaki siyasi kararlılık ve çok güçlü mutabakattı.

2001 krizinden tüm dünya­ya örnek oluşturan bir başa­rıyla çıkılmış olmasının için­de bulunduğumuz dezenflas­yon sürecine de ilham vermesi gerektiğini düşünüyoruz.

O zaman olduğu gibi şim­di de maliye politikasındaki disipline azami önem göste­rilmesini gerekli görüyoruz” şeklinde konuştu.

“Enflasyon hâlâ yüksek”

Turan, “Son yıllardaki makroekonomik istikrarsız­lık döneminin ardından uygu­lamaya geçilen rasyonel para politikaları neticesinde enflas­yonla mücadelede yol kat et­meye başladık. Ancak enflas­yon hala yüksek. Gelecek yıl için yapılan tahminler de esen­liğe çıkmamız için daha zama­na ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu süreçte sıkı para politikası­nın ve ekonomideki soğuma­nın devam etmesi enflasyonla mücadelenin bir parçası” dedi.

“Kayıt dışılık için güçlü adımlara ihtiyaç var”

Turan, “Geçen sene ve bu sene bütçe açığı yüzde 5 ci­varında. OVP’de belirlenmiş bütçe açığı hedeflerinin tut­turulması, makroekonomik dengelerin tesis edilmesi açı­sından belirleyici olacak. Bu açıdan vergilemede ve kaynak tahsisinde etkinliğin sağlan­ması ve adaletin artırılması ve kayıt dışılıkla kararlı biçimde mücadele konularında güçlü adımlara ihtiyaç olduğunu dü­şünüyoruz” şeklinde konuştu.

Kayıt dışı ile mücadelenin dezenflasyon sürecine destek olmaya ilaveten piyasa ekono­misinin temellerinin gelişti­rilmesi ve verimliliğin yüksel­tilmesine de hizmet edeceği­ni vurgulayan Turan, şunları söyledi:

“Kayıt dışı sadece vergi geli­ri kaybı anlamına gelmez; fir­malar açısından finansmana erişim sorunu, çalışanlar açı­sından ise sosyal güvenlik ve iş yeri güvenliği sorunları ile iç içe geçer. Kayıt dışı faaliyet genellikle verimsizlikle bera­ber seyreder. Verimsiz ve kayıt dışı çalışan firmaların faali­yetlerini sürdürmeleri iş ve aş yaratılmasını sağlıyor gözük­se de aslında yeni, verimli ve kayıt içi çalışan firmalar için piyasada rekabet koşullarını bozar ve sonuçta daha fazla iş yaratılmasını engeller.”

Kamu kaynaklarının verimsiz firmalara aktarılması…

Kayıt dışı ekonominin, ka­mu kaynaklarının verimsiz firmaların faaliyetlerini sür­dürmeleri için kullanılması anlamına geldiğini dile geti­ren Turan, sözlerini şöyle sür­dürdü:

“Oysa kaynaklarımız kıt ve bunları etkin kullanmalıyız. Kamu desteklerinin esas he­defi firmaların verimli ve re­kabet edebilir biçimde faaliyet göstermesi olmalı. Dolayısıyla kayıt dışı konusunda genel ve muğlak bir söylem yerine sa­mimi bir mücadele başlatılma­sını ve iyi tasarlanmış bir ey­lem planının hızla hayata geçi­rilmesini bekliyoruz. Bu eylem planı, kamu bütçe dengesinin iyileşmesine katkıda buluna­rak enflasyonla mücadeleyi de güçlendirecektir. Böylece ver­gi yükünün önemli bir kısmını yüklenen ‘kayıtlı mükellef gru­bu’ üzerindeki vergi yükünü daha da artıracak düzenleme­ler konusundaki yıpratıcı tar­tışmalar son bulacaktır.”

“Verimliliği artırır…”

Kayıt dışı ile sonuç alıcı bir mücadelenin, piyasada reka­bet koşullarını adil hale geti­receğini, çalışanların koşulla­rını iyileştireceğini ve verim­liliği yükselteceğini ifade eden Turan, “Kayıt dışı ile mücade­lenin bir boyutu da denetim­lerin artırılması. Denetimler sadece kayıt dışı ile mücade­le açısından değil toplumsal güven, huzur ve istikrarın ko­runması açısından da önem­li bir başlık. Son dönemlerde kamunun denetim görevini tam, usule uygun, tarafsız ve herkese eşit biçimde yapma­sının ne kadar önemli olduğu­nu gösteren çok sayıda örnek­le karşılaştık.

Belki de liyakate göre atanmış kadroların hak­kını vererek yapacakları dene­timler, çeteler, suç ekonomisi, sağlıkta çeteleşmeler, gıda gü­venliği, kaçak göçmenler, çev­re ihlalleri, iş kazaları, inşaat projelerindeki usulsüzlükler gibi yakın zamanda içimizi çok yakan olayları önleyebilir­di” şeklinde konuştu.

“Kamu harcamaları eğitim için artırılabilir”

Kamu kaynaklarının et­kin kullanılması için, amaç ve araç arasındaki uyumun göz­den kaçırılmaması gereklili­ğini de vurgulayan Turan, “Bu da kamunun tüm alanlarda küçülmesini değil, tam tersi­ne bazı alanlara ayrılan kamu kaynaklarının artmasını ge­rektiriyor. Daha fazla kamu kaynağına ihtiyacın en yük­sek olduğu alan eğitim. İlköğ­retimden yükseköğretim dü­zeyine kadar öğrenci başına yıllık harcamalar karşılaştırıl­dığında, Türkiye OECD ülke­leri arasında son sıralarda yer alıyor.

Eğer tüm çocuklara fır­sat eşitliği sağlayacaksak okul öncesinden yükseköğretime, eğitime yeterli kamu kayna­ğı ayırmalıyız. Ayrıca eğitime ayırdığımız kaynakları da da­ha etkin kullanmalıyız. Kay­naklar başka yerlere değil, eği­timin niteliğini, çocukların ve öğretmenlerin iyi olma halini ve okulların koşullarını iyileş­tirmeye ayrılmalı” dedi.

“Enflasyonla mücadele yavaşlar”

Turan, “Biliyoruz ki sağlık­lı bir ekonominin birinci şartı üretimdir; üretim artışı yoksa sorun vardır. Üretim yavaşlı­yorken tüketim canlı kalma­ya devam ediyorsa dış açıkla ve enflasyonla mücadele zor­laşır” uyarısında bulundu. Tu­ran, “Enflasyonda kalıcı ba­şarı için sanayide, tarım ve hayvancılıkta ve hizmetler sektöründe üretim koşulları­nın iyileştirilmesi gerekir. Fa­kat üretim yapısında dönüşü­münün sağlanması, dünyada hüküm süren teknolojik deği­şimlere ve çevre ve enerji poli­tikalarındaki eğilimlere uyum sağlamak için de şart” dedi.

 TÜSİAD’a göre kamu harcama reformunda üç öncelik:

Ciddi bir kamu harcama reformu çerçevesinde üç başlıkta hızlı ve sistematik adım atılmasına ihtiyaç olduğuna dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’a göre;

1-Ekonominin etkin işleyişine katkısı olmayan kamu harcama kalemlerinde ciddi tasarrufa gidilmeli.

2-Ekonominin etkin işleyişine destek verecek olan eğitim, teknoloji, üretimin yeniden yapılandırılması gibi alanlarda kamu kaynaklarının artırılmalı.

3-Sosyal devlet sorumluluğunun doğrudan, açık ve şeffaf uygulanan bir sosyal politika ile yerine getirilmeli.

Kamu çalışanı 5.3 milyona ulaştı

Orhan Turan, “Türkiye’de kamu çalışanlarının sayısındaki sürekli artışa bakıldığında her bir hizmet kategorisi için kamu hizmetlerinin niceliğini, niteliğini ve verimliliğini ele almak gerektiği görülüyor. 2007’de 2 milyon civarında olan kamu personeli sayısı 2017’den sonra hızlı bir artışa geçerek önce 5 milyona bu sene de 5.3 milyona ulaşıyor. Fakat kamu personeli sayısındaki artış kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyete yansımıyor. Bu artış ilave istihdam yaratmaya yarıyor” dedi.

Turan, “Nitekim rakamlara iller bazında bakınca ortaya daha ilginç bir fotoğraf çıkıyor. Nüfusu 500 binin altındaki illerde istihdamdaki her dört kişiden birisinin kamuda olduğu hesaplanıyor. Kamunun görevi, ülkede istihdam yaratmaya elverişli bir yatırım ortamı oluşturmaktır. Ve tabi, piyasanın düzeltemediği aksaklıkları düzeltmek üzere sosyal politika uygulamak da kamu kurumlarının sorumluluğundadır. Yoksul ve dezavantajlı kesimlere destek, şeffaf biçimde modern sosyal politika araçlarıyla yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

"Doğrudan yatırımlar için adil ve hızlı bir adalet sistemi gerekiyor"

Türkiye ekonomisinin sinyal niteliği en yüksek göstergelerinden olan cari açığın hızla daraldığına dikkat çeken TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Ömer Aras, “Eylül ayında yıllık cari açığın 10 milyar doların altına inmiş olması, önümüzdeki dönemin enflasyon ve kur gelişmeleri açısından memnuniyet verici. Cari açık daralırken döviz rezervleri de güçleniyor. Ekonomideki düzelme uluslararası piyasalar tarafından da teyit edildi. Ülke risk primimizi gösteren CDS ve rating notlarımız iyileşti. Ama verimlilikle büyümeye en büyük katkıyı yapacak olan doğrudan sermaye yatırımları girişi çok sınırlı. Doğrudan sermaye yatırımları için makroekonomik istikrarla beraber güçlü bir hukuk devleti, adil, hızlı ve efektif işleyen bir adalet sisteminin de tesis edilmiş olması gerekiyor” dedi.

“Mesafe alamayız…”

Para politikasında doğru yönde atılmış olan adımların, yapısal reformlarla desteklenmediği takdirde eksik kalacağını dile getiren Aras, “Toplumsal uyumu sağlamadan, hukuk devletini ve demokrasiyi güçlendirmeden, güven tesis etmeden, iyi eğitilmiş akıllı ve bilgili gençlerimizi liyakat esası ile göreve getirmeden ekonomide elde edeceğimiz mesafenin sınırlı olduğunu bilmeliyiz” diye konuştu. Ömer Aras, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Geçen hafta açıklanan GSYH rakamlarının ‘Orta Gelir Tuzağı’nın üst sınırına yakın olduğumuzu gösteriyor. ‘Orta Gelir Tuzağı’ndan artık kalıcı olarak çıkmalıyız, yüksek gelirli bir ülke olmalıyız. Toplumun tüm fertleri de bunu hissetmeli. Bunun için toplum olarak başarısı teori ve uygulama ile ispatlanmış akılcı politikalar etrafında uzlaşmalıyız.”

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar