Sizlere dijital tehlikeden haberler vereceğim. Bu haftaki ilk yazımda teknolojinin hayatımızı nasıl esir almaya başladığını anlatacağım.
Amerikan sermayesi Türkiye gibi tüketim toplumlarında ürün ve hizmetlerini satabilmek için her zaman teknolojiyi kullanıyor. Bir dönem pizzayı ülkemize getiren Amerikalılar ilk başta başarısız oldu. Çünkü biz lahmacun ve pide severiz. Pideciye gidemezsek, evde anneler harcını hazırlar, babalar fırına götürür ve pideler sıcak sıcak eve gelir. Türkler pizzaya rağbet göstermeyince Amerikalılar çekip gitmedi. O dönemim en önemli iletişim aracı olan televizyonları kullandı. Pazarlama üstatları hemen kafa kafaya verdi. Ninja kaplumbağaları yarattı. Pizzayı Türkiyeye sokmanın aracı Ninjalardı. Kaplumbağalar çizgi filmde pizza siparişi veriyordu. Bunu izleyen çocuklar anne babalarından pizza istedi. Sonra doğru pizza yemeye gidildi. İşte teknolojinin satış ve pazarlamadaki mucizesi böyle başladı.
Dünyada üretim o kadar arttı ki buna karşı tüketim aynı oranda artmadı. Bu defa uluslararası şirketler ürünlerini satabilmek için teknolojiyi farklı bir yöntemle kullandı. Yine Türkiye gibi tüketen toplumlara ürünlerini satabilmek için toplumun taleplerini öğrenmesi gerekiyordu. Türk Milletinin düşene ve yardıma ihtiyacı olanlara her zaman destek olduğunu bilen uluslararası şirketler, bir adamın hasta olduğunu bütün ülkeye yine televizyonlar aracılığıyla duyurdu. Milyonlarca vatandaşımız kan vermek için akın etti. Bu kanlar Amerikaya gitti. Bu duruma dönemin sağlık bakanı Dr. Osman Durmuş itiraz etse de pek çoğumuz sayın bakanı geri kafalı diye suçladık. Ancak görüldü ki hasta olan muhtereme bir şey olmadı. Amerikalılar gen haritamızı çıkardı. Türkler neyi sever, neyi yer ve içer, neye tedirgin olur, neye bağışıklığı vardır, neleri tercih eder? İşte bütün bu soruların yanıtları giden kanlarda saklıydı. DNA mızı çözen uluslararası şirketler koca bir milletin taleplerini öğrendi. Sonra buna uygun olarak ürün ve hizmetlerini ülkemize soktu. Biz de zaten almaya hazır olduğumuzu gösterdiğimiz bu ürünleri satın aldık. İşte size teknolojinin satış pazarlamada nasıl kullanıldığını gösteren ikinci örnek budur.
Durun daha bitmedi. Herkesin kanını ikinci kez almak mümkün değildi. Vatandaş uyandı. Bu defa farklı bir yöntem uygulandı. Facebook, instegram, whatsapp gibi sosyal medya alanları piyasaya sürüldü. 1 TL bile ücret ödemeden herkes birbiriyle sohbet etmeye başladı. Sevdiğimiz zaman kalp, gülen yüz emojileri kullandık. Üzüldüğümüzde ise ağlayan suratlar paylaşımları süsledi. Ne istediğimizi, nereye gideceğimizi, ihtiyaçlarımızı sosyal medyada paylaştık. 81 milyonun 60 milyonu sosyal medyada taleplerini, beklentilerini haykırdı.
Bu haykırış uluslararası şirketler tarafından anında ürün ve hizmete dönüşerek, kısa bir süre sonra mağazalara kondu. Cep telefonumuza mesaj olarak geldi.
Daha da ileri gidildi. Tatil planı yapan iki arkadaşın sohbetinden kısa bir süre sonra yine cep telefonuna tatil fırsatlarıyla ilgili mesajlar gelmeye başladı.
Bu yolla büyük şirketler; Amerika Birleşik Devletleri dahil, Dünyadaki bütün milletlere ürünlerini sattı. Cep telefonu aracılığıyla sosyal medya bağımlılığı bütün ülkelerin sorunudur. Japonyadan İngiltereye herkes sosyal medyanın esiri oldu.
Bu yöntemle satış yapabilmek için, matematik bilmek ve verileri ölçümleyerek, doğru bir analizle değerli bilgiye ulaşmak gerekiyor. Yani matematik bilimini bu yöntemle katma değere dönüştüren ülkeler ve şirketler kazanıyor.
Amerikalılar hem kendi halkına hem de diğer milletlere bu yolla ürün ve hizmetini satıyor.
Ey Türk Milleti aklını başına al ve akıl terini çalıştır. Sen de bu yöntemle Dünyaya satış yapmaya başla. Dijital tehlikeye karşı savaşmak için yine interneti ve teknolojiyi kullanmak zorundayız.