Kirazın anavatanı, fındığın yurdu Giresun
Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi (DOKAP) aracılığıyla Karadeniz’de zamanın izlerini sürdüğümüz yazı dizisinde bu hafta fındığı ve kirazı ile tanınan Giresun’u daha az bilinen yönleriyle ele aldık.
info@karadenizekonomi.com / 17.09.2019
Önceliğimiz “Yaşayan İnsan Hazineleri” oldu. Bir kemençe üstadı olan Kâtip Şadi ve bir bağlama ustası olan Metin Hamzaoğlu kente mal olmuş isimler olarak karşımıza çıkmaktalar.
19. yüzyılın son çeyreğinde yazılmış olan Kâmûsü’l - A’lâm adlı kitapta yazar Şemseddin Sami Giresun’u şöyle tasvir eder. “11 camisi, 1 tekkesi, 9 kilisesi, 1 kışlası, üstündeki tepede bir eski kalesi, 500 dükkânı, 15 hanı, 30 fırın, 5 hamamı, 4 değirmeni, feneri ve işlek ticaretiyle önemli bir kazadır.”Giresun’un Karadeniz’i gören kıyı kesimleri yüksek eğimli, akarsular tarafından yarılmış vadilerden oluşur. 13. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Çepniler yerleşim için kıyıları değil iç kesimlerdeki yaylaları tercih etmişlerdir. Tirebolu ilçesinin bulunduğu kısımda denize kavuşan Harşit Çayı denize paralel uzanan dağlar üzerinden bir vadi açarak kıyı ile iç kesim arasında bir koridor oluşturmuştur.
Kâtip Şadi
Katip Şadi, 1932 Giresun Görele ilçesinde doğmuş günümüzde yaşayan Karadeniz kemençesi üstatlarından biridir. 10 yaşında kemençe çalmaya başlamış, ilk kemençesini 15 yaşında almış. Göreleli kemençe üstadı Kemal İpşir’in talebesidir. Kemençesini her çalışında o anki duruma göre sözleri doğaçlayarak bir türkü halinde okuması, bugün hala birçok kemençecinin sahip olmadığı bir yetenektir.İlk plağını 1962 yılında çıkarmış, çok sayıda kaset, CD ve plağı bulunmaktadır. Kâtip Şadi Görele’nin ilce, sahilinden yaylalarına kadar her yerde yaşamış, kemençe çalmış türkü yapmış horon kurmuş o bölge ve Karadeniz insanının sesi, sazı sözü olmuştur. Kendisinden dinliyoruz: “Kemençeye aşırı merakım vardı, köyümüzde de kemençe çalabilen insan yoktu, düğünlerimize başka yerden kemençeciler geliyordu. Bu yüzden çevrem ve ailem tarafından bu mesleğe, bu sanata teşvik edildim. Özellikle babam bana bu konuda çok destek oldu, bana bir kemençe aldı, bende kendimce çalıyordum ama ustalarımın yanında çok eksiğim olduğunu gördüm. Onlardan ders alarak eksiklerimi gidermeye çalıştım. İlk Taksim’deki Lozan Restoran’da sahne aldım. Sonrasında Almanya, Hollanda, Belçika birçok ülkelerde çaldım.”
Metin Hamzaoğlu
Giresun’da yaşayan Hamzaoğlu, saz yapımına henüz 10 yaşındayken babasının atölyesinde çalışarak başlamış. Oyma tekniği ile bağlama yapan Hamzaoğlu’nun söylediğine göre, bu yöntemin zor ve ustasının az olması nedeniyle tercih edilmemekte ve oyma saz yapımı da bu nedenle azalmaktadır.Bağlama yapımında kullanılacak ağacın kesme yönü, kesim zamanı ve kurutma usulleri önemlidir. Ağaç ne kadar kuru olursa yapılan bağlama o kadar kaliteli olur. Yaş ağaçtan yapılan sazlar çok çabuk bozulurlar. Oyma saz için öncelikle dut ağacı tercih edilir. Sazın teknesi oyulduktan sonra kurumaya bırakılır. Yeterince kuruyan gövdeye sap ve telleri takılarak saz yapımı tamamlanır.Metin Hamzaoğlu’nun babası Mehmet Hamzaoğlu, Ali Ekber Çiçek’e bağlama yapmıştır. Metin Hamzaoğlu ise Neşet Ertaş, Erol Parlak, Mehmet Erenler, Necmi Berbergil, Yıldıray Çınar, Bayram Aracı gibi çok sayıda sanatçıya bağlama yapmıştır.
Ekonomik Yapı
Osmanlı devleti döneminde Karadeniz’e limanı olan şehirlerin sahil kesiminde yaşayanlar ağırlıkla balıkçılık ve denizcilikle geçinmektedirler. Akarsu ağızlarındaki küçük ovalarda geçtiğimiz yüzyılın başlarına kadar çeltik tarımı yapılıyordu. Giresun bir liman şehri olduğu için şehrin kıyı kesiminde yaşayanlar denizcilik ve balıkçılıkla geçiniyorlardı. Sandal ve gemi inşası faaliyetleri de asırlarca geçerli olmuş iş kollarıydı.Kendir üretimi, Cumhuriyet’ten önce Giresun’un Tirebolu ve Görele ilçelerinde sanayi ürünü idi. Kendir, ip ve halatın yanı sıra dokuma tezgâhları için de vazgeçilmez bir hammaddeydi.Demircilik, bakırcılık, rençberlik, marangozluk, taşçılık geçmiş yılların geçerli meslekleriydi. İmal edilen eşyalar yöre insanının ihtiyaçlarını karşıladığı gibi ihraç malları arasına da giriyordu.Bugün üzerinde Bulancak ilçesinin bulunduğu coğrafyada, özellikle ilçenin doğusu, 16. yüzyılın başlarından itibaren pirinç ekimi yapılıyordu. Pirinç ekilen sahile yakın yerlerde çeltik tarlaları hastalıklara davetiye çıkardığı için yerleşimden uzak kalmıştır. Köyle, sahilden uzaktaki tepelerde ve iç kesimlerde yoğunlaşıyordu.
Denizcilik
Doğu Karadeniz’in denize kıyısı olan şehirleri 1960’lı yıllara kadar ağırlıkla deniz yoluyla diğer illere açılıyorlardı. Bu nedenle limanlar bu şehirler için asırlar boyunca hayati önemdeydi. Giresun ilinde de limanlar gerek ulaştırma gerekse balıkçılık faaliyetleri sayesinde yakın zamanlara kadar canlılığını korumuştur.Tirebolu halkı, Harşıt çayı üzerinden kıyıya taşınan malların başka şehirlere sevk edildiği limana sahip olduğu için asırlar boyunca denizcilikle meşgul olmuştur. Tirebolu ayrıca gemi inşa faaliyetleriyle de meşhurdu.19. yüzyıldan itibaren çeşitli batılı devletlerin Karadeniz’de serbestçe ticaret yapmaya başlamaları, Karadeniz kıyılarındaki limanlarımızı hareketlenmesine neden olmuştur. Tirebolu limanı bu dönmede, iç kesimlerdeki madenlerin taşındığı güzergâhta olması dolayısıyla ayrıca önemli hale gelmiştir.Yöredeki balıkçılar başka ülkelere önemli miktarda balık yağı ihraç ediyorlardı.
El sanatları
İç kesimlerde tarımın yanı sıra hayvancılık da önemli bir geçim kalemiydi. Şebinkarahisar el sanatları bakımından gelişmiş bir bölgeydi. Lastik ayakkabının ortaya çıkmasından önce bu bölgedeki ayakkabı imalatçıları çevre illere satış yapacak kadar çok üretim yapıyorlardı. İlçedeki tamzara dokumaları da ilin ihraç malları arasındaydı.Giresun limanlarından başka şehirlere ihraç edilen mallar arasında yörede yapılan kilim, peşkir gibi dokumalar, madenlerin işlenmesiyle üretilen eşyalar, gümüş ve bakır madenleri ön sırada yer alır.
Kalesi ve Adası
Giresun Kalesi’nin çevresinde kurulan yerleşimler şehir merkezinin temelini oluşturmuş ve şehir Kale’yi merkeze alacak şekilde gelişme göstermiştir. Şehir merkezinin bulunduğu kıyıdan yaklaşık 1 mil açıkta yer alan Giresun Adası, ilkçağlardan bu yana şehrin sembolü olmuştur. Giresun Adası, Karadeniz’de insan yerleşimine elverişli tek ada olma özelliğine sahiptir. Adanın kuzeydoğusunda kalan tepede Bizans devrine ait kale kalıntılarının yüksek duvarları ve Sinop Başpiskoposu Ayios Fokas’ın adını taşıyan manastır harabeleri vardır. Giresun Adası bu bölgede yaşayan insanların âdet ve gelenekleri açısından da önemlidir. Ada’da bulunan Hamza Taşı adı verilen kaya, özellikle çocuğu olmayan kadınlar için dilek taşı niteliğindedir. Mayıs Yedisinde teknelerle Ada’nın etfarında dolaşan insanların tekne turları için belirledikleri başlangıç noktası da Hamza taşıdır.Şebinkarahisar ve çevresinin ortalama yükseltisi 1500 metredir. Bu bölge Kelkit vadisine dönüktür. Rakımdan dolayı bu bölgenin iklimi, kıyı kesimlerden farklıdır. Osmanlı Devleti döneminde Giresun ilinin iç kesimlerinde kalan Şebinkarahisar, Çamoluk ve Alucra ilçeleri; Gümüşhane ve Sivas illerinin bazı ilçelerini de içine alan Karahisar-i Şarki idari birimi altında yönetiliyordu.
Mayıs yedisi şenliği
Giresun’un şehir merkezinden denize dökülen Aksu Irmağı efsanelere konu olmuş, temizlik ve şifa amacıyla belli günlerde ziyaret edilerek yöre halkının kültürel dokusu içinde yer edinmiştir. Yerel hesapla 7 Mayısta (20 Mayıs), ırmağın denize kavuştuğu yerde suya girip yıkanan bekâr kızların kısa süre içinde eş bulacaklarına, çocuğu olmayan kadınların hamile kalacağına ve çeşitli hastalıklardan mustarip kişilerin suya girmek suretiyle hastalıklarından kurtulacaklarına inanılır.
Sepetçilik
Giresun’da ‘harar’ ve ‘şelek’ diye de adlandırılan sepetlerin yapımında genellikle fındık ağacı kullanılır. Tüm doğu Karadeniz’de olduğu gibi Giresun’da da hemen bütün köylerde sepet örmeyi bilen kişiler mevcuttur. Her türlü yükü taşımak için çeşitli boylarda sepetler üretilir.Fındık toplamak için örülen şelek denilen sepet, Giresun’da en çok üretilen ve kullanılan sepet türüdür. Şeleklere ip bağlanır ve bu ip yardımıyla şelek bele bağlanır. Bu sayede fındık toplanan bahçelerde rahat hareket edilir.KARADENİZ EKONOMİ