“Ekonomi patinaj yapıyor”

Karadeniz Ekonomi’ye özel konuşan ekonomi yazarları, Türkiye’nin güncel ekonomik sorunlarını ele aldı. Gazeteci Rüştü Bozkurt, kur yönetiminin Merkez Bankası’nın sorunu olmaktan çıktığını ve Merkez Bankası’nın bağımsız olması gerektiğine dikkat çekerken, Yazar Abdurrahman Yıldırım ise, “Ürettiğimizden ve kazandığımızdan daha fazla tüketiyoruz. Daha fazla tükettiğimiz için, tasarruflar artmıyor ve sürekli cari açık veriyoruz. Türkiye ekonomisi 2013 yılından itibaren dolar bazında küçülüyor, ilerleyemiyor.” ifadelerine yer verdi.

info@karadenizekonomi.com / 27.09.2020

“Ekonomi patinaj yapıyor”

Ekonomistlerden ‘Türkiye’ değerlendirmesi

Türk Lirası’nın son aylarda yaşadığı değer kaybı hızla devam ediyor. Haftanın ilk gününde dolar 7,60’ı, euro ise 9 TL’yi aşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

“FAİZ DENGESİNİ DOĞRU KURAMIYORSANIZ; KUR OYNAR”

Yükselen dolar ve euro kuru ile ilgili Rüştü Bozkurt, “Bütün bunlar sonuçtur. Sadece kurun oynamalarına bakarak ekonomiyi yönetemezsiniz. İstediğiniz sonucu da üretemezsiniz. Bunlar bir süreç değildir. Esas olarak bizim süreçlere bakmamız lazım. Piyasaya bol miktarda para sunuyorsunuz, piyasadaki enflasyonu körükleyici etkiler yapıyorsanız, faiz dengesini doğru kuramıyorsanız sonuç olarak kur da bir kararlılık kazanmaz, oynar.”

“MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZ OLMADAN NASIL MÜDAHALE EDECEK?

Kur yönetiminin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) sorunu olmaktan çıktığını kaydeden Bozkurt, “Merkez Bankası’nın elinde hangi araçlar var? Merkez Bankası’nın elinde çok büyük bir rezervler mi var ki kuru aşağı doğru çeksin? Kur yönetimi, Türkiye’yi yöneten siyasi iradenin reform yapmasına, hukuk sisteminin işletmesine, dışardan özellikle kaynak girmesini sağlayacak bir güven ortamı yaratmasına bağlı. Merkez Bankası faizleri artırabilir mi ki dengelesin?  Merkez Bankası’nın bir kere bağımsız olması lazım. Merkez Bankası bağımsız olmadan bu işlere nasıl müdahale edecek? Kurların kararlılığını, belli bir yerde sabitlenmesi ve diğer alanlarla çalışanların ileriyi görerek yatırım yapması için, bu kurları besleyen ekonomik reformların hızla yapılması lazım. Vergi ve özel hukuk sistemlerinin düzeltilmesi, ticari yasaların zamanında işletilmesi gerekiyor. Biz hep kura bakarak bir sonuç çıkartmaya çalışıyoruz. Ne elde ettik? Bir şey elde edemememizin sebebi; bizim sistemin arka planına bakmadan sonuca baktığımızdandır. Merkez Bankası Başkanı’nın yerinde ben olsam; faizleri istediğim gibi ayarlayabilir miyim? Dışardan yeteri kadar ticari açığımızı kapatacak kaynağı hızla Türkiye’ye girişini sağlayacak güven yaratabilir miyim?” dedi. 

“HER ŞEYİ SİYASETİN İNİSİYATİFİNE BIRAKMAYIN”

Ülke ekonomisinin kalkınması için bir numaralı olayın ülkenin olanak ve kısıtlarını bilmek olduğunu kaydeden Bozkurt, sözlerine şöyle devam etti:

 “Türkiye’de hangi konudaki verilerimiz yeterli? Hangi konudaki verilerimiz analiz yapmaya, gelecekle ilgili plan yapmaya yeterli? Yapmamız gereken öncelikle gerektiği kadar envanter yaparak, net bilgiye sahip olmaktır. Sonra, o imkân ve kısıtlarımızı verimli biçimde değerlendirecek olan yapısal reformları yapmaktır. Hukuk ve teşvik sistemi de bunlara dâhildir. Bunları yeni baştan geçirerek, çağımızın ve günümüzün gereklerine göre yeni bir yapılanma, işlevsellik kazandırmak lazım. Kurumların bağımsızlığını mutlaka korumak lazım. Her şeyi siyasetin inisiyatifine bırakırsanız ekonominin geleceğini yönetemez ve yönlendiremezsiniz. Türkiye’nin meselesi dipteki dalgalara bakmaktır yoksa piyasanın görünürdeki güç göstergelerine bakarak bir yere varamayız.”

“TİCARİ KREDİLERİN ARTIRILMASI DOĞRU BİR KARARDI”

Türkiye’nin kredi genişlemesinin ardından frene basmasını değerlendiren Abdurrahman Yıldırım şunları söyledi: “Kredi genişlemesinin zamanı önemliydi. Ticari kredilerin artırılması çok yerinde bir karardı. Ama tüketici kredilerinin artırılması, bir salgın hastalık döneminde bireysel borçların ve harcamaların artırılması yanlıştı. Sonuçta yurtiçi talep yılın üçüncü çeyreğinde patladı. Ancak enflasyon artış eğilimine girdi ve kurda sıçradı. Bu nedenle istemeyerek bu kredi artışı faiz artışları ve likidite kısıtlamaları ile sonlandırmadık, sonlandırmak zorunda kaldık.”

“FAİZ ARTIRIMI BEKLEMEM”

Dolar ve euronun yükselişi hakkında Merkez Bankası’nın bu durumu tek başına çözemeyeceğini kaydeden Yıldırım, “Hükümetin bu konuda toptan bir karar alması ve Merkez Bankası’nı bu yönde desteklemesi gerekir. Aksi takdirde Merkez Bankası’nın faiz artışı geçici bir çözüm olur. Çünkü hükümet yine bu dönemde Maliye politikalarıyla pandemiden zarar gören kesimlere, hane halkına, özel sektöre destek sağlıyor. Devlet bir eliyle insanlara para dağıtıyor, yardım yapıyorken, diğer eliyle yani Merkez Bankası’nın faizleri artırması yoluyla parayı çeker çelişkili duruma düşer. Birbirine ters iki politika yürütmüş olur ve bundan da hiçbir sonuç alamaz. Kaldı ki, faiz artışı pandeminin bu zor döneminde şirketleri finansal açıdan daha da zora sokar. Ben Merkez Bankası’ndan bir faiz artırımı beklemem.”

“ÜRETTİĞİMİZDEN VE KAZANDIĞIMIZDAN DAHA FAZLA TÜKETİYORUZ”

Ekonomideki sorunların hızlı bir şekilde çözülebileceğini vurgulayan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

“Öncelikle sorunların çözülmesi, küresel gelişmelere, pandeminin seyrine, siyasi tercihlere ve dış politikaya bağlı. Sonra hangi sorunu çözmek istiyoruz? Büyümek mi istiyoruz? Büyüme oranıyla işsizliği mi düşürmek istiyoruz? Enflasyonu mu düşürmek istiyoruz? Enflasyonu düşürdüğümüz zaman döviz kurunu ve faiz oranlarını da düşük düzeyde görmek mi istiyoruz? İki seçeneğimiz var: Hem döviz kuru ve enflasyon düşük, fiyat istikrarını sağlamış bir ekonominin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalamasını istiyorsak, sabredeceğiz. Ancak hükümetin tercihi her zaman, her şartta büyümekten yana. Dolayısıyla küresel salgının en şiddetli olduğu aylarda dahi çok hızlı bir şekilde tüketimi arttırdık. Otomobil, konut, mobilya, beyaz eşya almaya koştuk. Bu bir tercih meselesi. İşler tıkandığı zaman da değişikliğe gidiliyor. Hükümetin önceliği enflasyonsa izleyeceği politikalar belli, büyüme ise izleyeceği politikalar daha ayrı.  Ancak son yıllarda seçimlerin etkisiyle olsa gerek hükümet hep ekonomik büyümeyi en yükseğe çıkartacak önlemler aldı. Sürekli gaza bastı. Türkiye toplumu olarak tüketimi azamileştirdik. Ürettiğimizden ve kazandığımızdan daha fazla tüketiyoruz. Daha fazla tükettiğimiz için de tasarrufları artıramıyoruz. Kendi paramızla kendi yağımızla kavrulamıyoruz, yurt dışındaki kaynakları kullanıyoruz. Ya varlık satışı yapıyor ya da borçlanıyoruz. Dış borçlarımız bu nedenle artıyor. Milli gelirimiz 2013 yılından bu yana dolar bazında her sene bu nedenle geriliyor.”

“TOPARLANMA DAHA YAVAŞ OLACAK”

2021 yılında Türkiye ve dünya ekonomisinde büyüme beklendiğini belirten Yıldırım, şöyle konuştu:

“Ancak bu büyüme çok canlı bir büyüme olmayacak. Dibe vurup zıplama şeklinde olacak. Sonraki toparlanma dönemi de yavaş ve ağır olacak. Çünkü dünya ekonomisi ve küresel düzen de yeniden yapılanma sürecine giriyor. Bu süreçte küresel tedarik zinciri ve üretim merkezleri değişmeye başlayacak. Yeniden büyüme hem zaman alacak, hem maliyetli olacak ve fiyatlar da artıracak. Dünya ticaretine paralel şekilde Türkiye’nin ihracatı da yavaşlayacak. İhracat yavaşladığı için, ithalat da yavaşlamak zorunda. Döviz açığı olan bir ülkeyiz. Hem iç tüketim hem de ihracat için üreteceğimiz mallarda ithal hammadde ve ara malı kullanımı yüksek. Üretim ithalata bağımlı. Bu nedenle ekonominin çarklarının dönmesi ithalat gücümüze, o da döviz gelirimizin olmasına bağlı. Bu nedenle ya büyümemiz sınırlı kalacak ya da yeni döviz geliri kaynakları bulacağız. Üçüncü yol da yerli üretime ağırlık vermek. Ancak bu üretim bugünden hemen yarına olabilecek bir şey değil, yılları alacak. Pek çok alanda yaygın bir yatırıma girişilmesi gerekecek. Bu açıdan bakınca tekrar canlanarak ekonominin pandemi öncesi düzeyine geri dönmesi en azından 5 yıllık bir zamanı gerektirebilir.” HAZAL PALAVAR / KARADENİZ EKONOMİ

 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar