İklim değişikliği kırmızı alarm veriyor

Tehlike büyük... Şu an pandemi ön planda olmasa dünyanın ve ülkemizin gündemi ‘iklim değişikliği, kuraklık ve susuzluk’ olacak. Kurak geçen bir sonbaharın ardından yeni yıla da kurak giriyoruz. Ülkemizde sonbahar ve kış aylarında beklenen yağışlar bir türlü gelmedi. Artık, birkaç saat yağan yağmuru bile sevinçle karşılar hale geldik. Özellikle büyük kentlere içme suyu sağlayan barajlarda suların kritik seviyelere düştüğü birbiri ardına açıklanıyor. Peki bu sorunların önüne geçmek için ne gibi önlemler alınmalı? Bireysel olarak neler yapılmalı? İşte bu sorularımızın yanıtlarını Karadeniz Ekonomi Dijital Platformlarına katılan Tarım Yazarı İrfan Donat ile konuştuk.

info@karadenizekonomi.com / 19.01.2021

İklim değişikliği kırmızı alarm veriyor

Donat: Bunlar iyi günlerimiz…

Rekoltedeki kayıplar fiyatlarda istikrarsızlık yaratabilir

Sorunların sadece Türkiye’de değil dünyanın da belirli bölgelerinde konuşulduğunu, Amerika, Avrupa ve Asya kıtalarında kuraklığın tarım ürünlerinin üzerinde ciddi etkilerinin olmaya başladığını vurgulayan Donat, olağanüstü bir dönemden geçtiğimizi de sözlerine ekledi. İstanbul’daki resmi verilere göre barajlardaki doluluk oranının yüzde 22 seviyelerinde olduğunu ve mevsim normallerine göre ortalama yüzde 50-60 civarında olması gerektiğinin altını çizen Donat, “Gaziantep Tahtaköprü Barajı doluluk oranı yüzde 5’e kadar geriledi. Ankara’da ise yüzde 20 düzeyinde. Dolayısıyla Türkiye’nin pek çok bölgesinde maalesef barajlardaki olması gereken doluluk oranının oldukça altındayız. Zira kurak bir dönemdem geçiyoruz, yağmur bekliyoruz. Ancak günün sonunda yağmura değil de kar yağışına ihtiyacımız var. Türkiye bu yıl daha karla tanışmadı desek yeridir. Eğer beklenen yağışlar gerçekleşmezse bizleri çok iyi bir senaryo beklemiyor. Özellikle tarımsal açıdan baktığımızda üretimde kısmi de olsa olumsuz etkileri görülmeye başlandı. Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen bilgiler şu anda durumun çok iç açıcı olduğunu söylemiyor. Ayrıca bu süreçte ürünlerin rekolte tarafında verimini etkileyeceğini de söylemeliyiz. Bu böyle devam ederse rekolte kayıpları yaşayabiliriz. Bunun yanı sıra verim ve kalitede de sıkıntı olacağını eklemeliyiz. Bu ne anlama geliyor? Bir gün rekoltedeki kayıplar bizim arz talep dengemizi bozacağı için bu da direkt fiyatlarda bir istikrarsızlık yaratabilir.” ifadelerine yer vererek endişelerinden bahsetti.

“Eldeki kaynakları sürekli olacakmışız gibi kullandık”

“Türkiye su zengini bir ülke değil. Riskleri minimize etmezsek, dersimize iyi çalışmazsak, ülkemizi daha zorlu bir tablo bekliyor.” diyerek uyarılarda bulunan Donat, sözlerine şöyle devam etti: “Su kıtlığı çekiyoruz ve her geçen gün büyüyor. Dolayısıyla suyun her manada kullanımına önem verip bir yol haritası çizmemiz lazım. Su genel itibariyle 3 farklı alanda kullanılıyor. Tarımda, sanayide ve evlerde içme suyu olarak. Bu pastanın en büyük tarafını da tarım alıyor ve buradaki suyu doğru harcamalıyız. Osmanlı döneminde yaptığımız yağmur hasadı teknikleri vardı, onları unuttuk. Zamanında mevcut sulama yatırımları çok gündem oldu. Bir taraftan yatırım yapıldı ancak olması gerektiği gibi günün şartlarına uygun modernize edilmedi. Hala tarımsal anlamda açık kanallarla suyu bahçeye, tarlaya taşıyoruz. Acilen kapalı su sistemlerine geçilmeli ki o su buhar olup gitmesin. Bir sonraki aşamada modern sulama sistemlerini toprakla buluşturamazsak yine suyumuzun yaklaşık yüzde 80’ini heba etmiş oluyoruz. Biz hala suyun 4’te 3’ünü vahşi sistemle suluyoruz. Bu çok büyük bir israftır. Eldeki kaynakları sanki sürekli olacakmış gibi kullandık. Yaptığımız en açık yanlış bu. Ekolojik dengeyi bozduk. İklim değişikliği, kuraklığı konuşurken bunun nedenlerine bakmak lazım. İklim değişikliği dünyanın var oluşundan bu zamana belirli bir ritimde vardı. İnsanoğlu son 100 yılda bu ritmi bozdu. Birçok faktör bizi bu noktaya getirdi. HES yatırımlarıyla akarsularımızı kuruttuk. Döngüde zinciri bir kere kopardınız mı zincirleme kaza oluyor ve bizler de şu anda o sonuçları yaşıyoruz. Bunlar yine iyi günlerimiz, gelecek nesle bir felaket bırakıyoruz.”

Suyun her damlası kıymetli

Her ülkenin atması gereken adımlar olduğunu ve Paris İklim Anlaşması’nın şartlarına uyulması gerektiğini belirten Donat, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Bu sorunların faturasını herkes ödüyor. O yüzden bireysel olarak da tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor. İhtiyaçlarımızı ve harcamalarımızı gözden geçirmeliyiz. Bizim tam da şu anda önlemleri almaya başlamamız lazım. Arap Baharı’nı hatırlayanlar olacaktır, onun temelinde yatan senaryonun gıda kaynaklığından olduğu bilinir. Bizim kaynaklarımız sınırsız değil. Eldeki su ve toprağa sahip çıkmalıyız. Şu anda birtakım çalışmalar var ancak bunlara daha fazla önem vermeliyiz. Türkiye’de her damla suyun önemi artıyor. Her damlası kıymetli. Yapılacak çok iş var.” HAZAL PALAVAR / KARADENİZ EKONOMİ

 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar