Turan Seramik YKB’dan yapılandırma önerisi “Korona Borçları 2 yıla yayılsın''

Turan Seramik YKB Çakmak, Hükümetin, üç ayda oluşan ödeme toplamlarına en az iki yıla yayılacak şekilde taksitlendirme yapması gerektiğini çünkü özellikle  küçük esnafın bu konuda ciddi sıkıntı içinde olduğunu söyledi.

info@karadenizekonomi.com / 1.06.2020

Turan Seramik YKB’dan yapılandırma önerisi “Korona Borçları 2 yıla yayılsın''

Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta konuğumuz Turan Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Çakmak. Son zamanlardaki atılımları ile sektöründe ülkemizi dış pazarlara taşıyan deneyimli sanayici ile öncelikli olarak küresel salgını konuştuk. Yaşanan sürecin tüm dünyayı olumsuz etkilediğini söyleyen Çakmak’a göre kayıp yıl olan 2020’den sonra toparlanma sürecinin zaman alması kaçınılmaz.  Ayrıca bu süreçten az hasarla çıkmak için dolara bağlı bir ekonomi anlayışından hızla uzaklaşmamız gerekiyor.

-Her şeye rağmen önce sağlık diyoruz ama diğer yandan da yaşanan pandemi ile ekonominin ve hayatın doğal akışı içinde çok ciddi önlemlerin alındığı bir süreçten geçiyoruz. Hizmet sektöründe en az 500 bin işyeri kapandı. Pek çok işletme de kapasitenin oldukça altında üretimle yola devam ediyor. Bu bağlamda ilk olarak sürecin insani boyutunu değerlendirmenizi rica edeceğiz.

-2020 yılı hiç de öngörmediğimiz gelişmelerle bizleri adeta esir aldı. Doğrusunu isterseniz başlangıçta bu covid -19 denilen illetin toplumun tamamını etkisi altına alacağını kestirememiştik. Ama zaman içinde gördük ki 65 yaş üstü ve 20 yaş altı insanlar neredeyse 3 aya yakın bir zamandır evlerinde korunma altında kaldılar. Ama bir yandan korunma altına alınırken diğer yandan da kimyaları değişen bu insanlarda daha önce ortaya çıkmayan hastalık belirtileri de gözlemlendi. O nedenle endişem o ki biz covid-19 ile mücadele ederken bazı farklı hastalıkların nüksetmesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Yine de her şeye rağmen tüm dünyanın aynı anda yaşadığı bu sorunu fiziki mesafe ve maske kullanımı ile en aza indireceğimizi düşünüyorum.

-Toplumun geneline baktığımızda bu tür kuralların uygulanmasında yeterince dikkatli olmadığımızı gözlemliyoruz. Bunu neye bağlarsınız?

-Öncelikle eğitim zafiyetine tabi ki. Toplumun genelinde anlayamadığımız veya anlamakta zorlandığımız bazı davranışları görüyoruz. Bu da bizi endişelendiriyor doğrusunu isterseniz. Kaldı ki toplum olarak gereken bilinçlenmeyi sergilersek Haziran ayından itibaren kısıtlamaların daha aza indirileceği bir dönemin başlayacağını düşünüyorum. Bu aynı zamanda ekonomik göstergelerin de normale dönüşüne zemin oluşturacaktır.

-Turan Seramik olarak sürecin ekonomik anlamda da kötüye evrildiğini ne zaman fark ettiniz?

- Turan Seramik olarak biz bunu Mart ayından sonra hissettik. Oysa 2020 yılına çok iyi bir başlangıç yapmıştık. İlk çeyreği kötü diyemem. Hatta Nisan ayı öngörümüz iyi bir çıkış yakalayacağımız yönündeydi.  Ancak bu virüs bir anda piyasaları allak bullak etti. Yurtiçi ve yurtdışı tüm talepler bir anda durdu. Çünkü pazara çıkılmayan günler başlamıştı.

-Tabi ki bu durum sizi yeni önlemler almaya itti. Öyle değil mi?

Tam anlamıyla öyle oldu. Bu durumda en akılcı tepki olarak Nisan ayının ilk haftasından itibaren üretimi durdurma kararını uygulamaya koyduk. Mayıs ayının ortalarında da tekrardan başladık. Şu anda yaptığımız da üretimi normalleştirmek oldu.

-Tam anlamıyla bir normalleşme mi bahsettiğiniz?

-Elbette ki hayır… Şu anda yaptığımız üretimi normal sağlığına kavuşturma mücadelesi. Bizim gibi fabrikaların düğmeye basınca hemen normalleşmesi mümkün değil ki. Bu hayalcilik olur. En az bir aylık bir süreçten sonra belki… Bu arada göz ardı edilmemesi gereken bir şey var. Nisan ayı bilanço zarar yazdı, Mayıs ayı da aynı şekilde… Aslında biraz da piyasaların yavaş da olsa açılmasından cesaret bulduk. Öngörümüz o ki Haziran ayı iyi olacak. Piyasalardan edindiğiniz izlenim de bu yönde.

-Bu süreçte maliyetlere baktığınızda ne gördünüz?

-Taleplerin durması ve kurdaki inanılmaz artış sonrasında maliyetleri piyasayla nasıl uyumlu hale getireceğiz buna kafa yormaktayız. Bir gayret içindeyiz. Ama aşacağız. Ülkemiz çok büyük ve sağa sola çekilerek sarsılacak bir ülke değiliz.

-Bu aşamada vazgeçilmez gördüğünüz istekleriniz de vardır…

-Olmaz mı… Önceliğimiz güvene dayalı ve şeffaflığın olduğu bir piyasa ortamının sağlanması. İşte o zaman işlerin daha iyi olacağına inancım tam.

-Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişimleri ve iş dünyasının taleplerinin dikkate alınması önemliydi. Bunlar bir dizi ek önlemlerdi. Her zaman olduğu gibi kamu bankaları yine ön alırken özel sektör bankacılığının yeterince topa girmediğine yönelik eleştiriler yapıldı. Bir sanayici olarak bu süreçte yapılması gerekenleri nasıl özetlersiniz? Yani çıkış yolu ne olmalı sizce?

-Krediye ihtiyacınız olmadığı zamanlarda size kredi teklif eden kuruluşa banka denir. Durumu iyi olan adama ve şirkete kredi önerilir. Piyasa zora girdiğinde kamu bankaları kredi garanti fonu kapsamında piyasaya destek çıktı. Bizim piyasada evraka bağlı alacaklarımızda fazla bir aksama olmadı. Buradan çıkan sonuç şu ki piyasa yeter kadar nakit desteği ile genişletilmiş. Likidite konusunda ödeme konusunda şirketler bu nedenle pek sıkıntıya düşmedi.

-Burada en büyük sıkıntıyı kimler yaşadı peki?

-Küçük işletmeler ve küçük esnaf zorlandı. Özellikle hizmet sektörü… Turizm sektörü için kayıp yıl oldu mesela… Tarımda bir sıkıntı olmayacak belki. Ama geneli itibari ile bakıldığında 2020 yılı tüm sektörler için kayıp yıl olarak anılacaktır. Kontrol dışında bir salgın ve irade dışı gelişen bir süreç…  O nedenle herkes bulunduğu pozisyonda değişikliğe gidecek. Davranışlar da değişecek.

-Sürece ilişkin en merak edilen konulardan biri de açıklanan ek destek paketlerinin neredeyse tamamına yakınının geri ödemeli olması. Elektrik ve doğalgaz faturaları gelmeye devam ediyor. Çek ve senetler de ödenmeyi bekliyor. Ve bir yığılma olacak ilerleyen zamanlarda. Bu konuda sizin düşüncelerinizi öğrenmek isteriz…

-Biliyorum ki çok zor olacak. Ben hükümete sizin aracılığınızla öneride bulunmak isterim. İlk üç ayda oluşan ödeme toplamlarını en az iki yıla yayılacak şekilde taksitlendirme yapılmalı. Bir nevi yapılandırmaya gidilmeli.  Özellikle küçük esnaf bu konuda ciddi sıkıntı içinde. Çünkü ekonominin çarkları işlemek zorunda. Çarklar durduğu an her türlü belayla karşı karşıya kalma riskimiz olacaktır. Bu tehlikeyi gören hükümet Merkez Bankası’nı çalıştırmaya ve yeterince para basılmasına izin verdi. Merkez Bankası bastığı parayı Hazine’ye verip borçlandırıyor. Zaman içinde bu iki kurum kendi içinde mahsuplaşmaya gidecektir. Yurtdışına baktığımızda onlar da benzer uygulamaları devreye koydu.

-Bir yandan da dolar arayışlarımız var. Bazı ülkelerle swap anlaşmalarını yapmak için ekonomi kurmayları sahadalar. Sizce bu ne anlama geliyor?

-Bizim ciddi anlamda dolar yükümlülüklerimiz var. Ekonomimiz şu anda çok büyük bir dolar yükü ile karşı karşıya. Burada en büyük pay da özel sektörün. Bir de kamu ortaklıları ve yap-işlet-devret modeli ile hayata geçirilen tünel, otoyol veya köprü gibi projeler var. Burada fiyatlandırmalar dolar üzerinden yapılmış. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın öz kaynakları bitme noktasına geldi ve swap adı verilen borçlanma yöntemiyle kasamıza 29 milyar dolar civarında bir para girişi oldu. Bu paranın 16 milyar dolarlık kısmı kaldı. Son olarak Katar ile yaptığımız anlaşma da bunu sağlıyor. Biz Katar’a kendi paramızı verip onlardan Katar Riyali alacağız ve onu da dolara çevireceğiz. Yani açık vermeye devam edeceğiz. Bütçe açığının 200 milyar lirayı geçmesini kaçınılmaz görüyorum.

-Bu borç yükünde devlet mi özel sektör mü başı çekiyor?

-Özel sektör daha borçlu. Henüz devlet altından kalkamayacağı bir borç yükü ile karşı karşıya değil. Devletin şu anda ciddi anlamda iç borçlanması var. Yılbaşında Merkez Bankası’ndan 40 milyar kar transferi yapılmasına rağmen bütçemiz 73 milyar lira açık verdi. Merkez’den alınan parayı da üstüne ilave ederseniz ilk 4 ay için toplamda 100 milyar lirayı geçen bir açıktan söz ediyoruz. Burada göz ardı edilmemesi gereken bir şey de devletin bu süreçte tahsilatlarının azalmasıdır ki başta vergi gelirleri düştü. Bir takım ötelemeler de olunca tüm yük ne yazık ki Hazine’ye bindi.

-Peki bu dolara olan bağımlılıktan nasıl kurtulabiliriz?

-Bunun yolu çok açık. İthalatını yaptığımız ürünleri tek tek incelememiz gerekiyor. Krom çelik dediğimiz paslanmaz saç. Bunu ülkemizde üretemiyoruz ve dışarıdan getiriyoruz. Dolarla geliyor. Biz bunu içeride üretsek sorun kalmaz. Nasıl ki bunu savunma sanayinde başardık. Biz hammadde ve ara ürün ithalatı yapmamız gerekiyor. İthal ikamesi ürünlere yönelmemiz gerekiyordu ki hükümetler bu noktada çok geç kaldılar. O nedenle bu türden kur farkları ile çok yüksek rakamlarda ödemeler yapıyoruz.

-Bir sanayici gözüyle bu süreçte Kredi Garanti Fonu ve Eximbank’ın performansını nasıl buldunuz?

-Bence Eximbank, Türkiye için son derece faydalı ve etkin bir kurumdur. Özellikle reel sektör için çok önemli bir misyonu olduğunu düşünenlerdenim. Her ne kadar bir kendi yedek akçemizle süreci yönetirken piyasanın Eximbank’ın performansından payına düşeni aldığını biliyorum.

-Bu dönemde istihdama yönelik önlemler de alındı. Kısa çalışma ödeneği gibi uygulamalar devreye girdi. Bu konudaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

-İşkur özellikle kısa çalışma ödeneğini hızla çalışanların hesabına aktardı. İşletmemizde herhangi bir tasarrufa gitmediğimiz gibi Haziran ayı itibariyle 10 kişilik yeni istihdama yer açtık.

-Gelelim en can alıcı soruya… Küresel salgının olumsuz etkilerinden kurtulması için öngördüğünüz zaman aralığı nedir? Bu soruyu elbette iletişim halinde olduğunuz yurtdışı partnerleriniz için de soralım.

-Doğrusunu isterseniz Nisan ayında iletişime geçtiğimizde yurtdışı partnerlerimiz siparişlerimiz daha sonra da gelse olur diye bakıyordu. Mayıs ayı sonlarına doğru bu taleplerinde bir canlanma olduğunu gözlemledik. Birkaç günden beri yurtdışına konteyner göndermeye başladık. Almanya’da hiçbir sıkıntı olmadı. Dünya da sonuç olarak bizden farklı davranmıyor. Onlar da ekonominin çarklarının durmasının virüsten çok daha büyük maliyet getireceğini biliyor. Hatta hiç insani olmasa da ölen ölsün diye düşünen ülkeler var. Olması gereken anlaşılabilir ve sürdürülebilir bir çerçeveye oturtulmasıdır. Ve mutlak surette önlemleri almalıyız. 

-Salgına karşı gösterdiğimiz reaksiyona ilişkin düşünceleriniz nedir? Sağlık alanında bu sürecin iyi yönetildiğini söyleyebilir miyiz?

-Çok acınacak bir tablo ile karşı karşıya değildik. Avrupa ve ABD’ye baktığımızda ciddi anlamda iyiler arasındayız. Ayrıca birçok ilimizde virüsten kaynaklı kayıplarımızın olmadığı biliyoruz. Başta İstanbul olmak üzere metropol şehirlerde durum biraz daha farklı tabi. Avrupa’dan gelen vatandaşlarımız ile umre ziyaretinden dönen vatandaşlarımız salgının yayılmasında etkili oldu. Bir de geleneklerimiz gereği umreden dönenlere yapılan hoş geldin ziyaretleri virüsün yayılmasında etkili oldu.

- Teşekkür ederiz..

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar