''2001 krizinin benzeri ufukta görünüyor ''
''Piyasa kredi talep ediyor. Tasarruflar yetersiz''
info@karadenizekonomi.com / 6.02.2015
Karadeniz Ekonomi Köşe yazarlarından Ekonomist Şinasi Kara'nın bugün ki ekonomi analizi..
''Kurların yüksek seyretmesinin nedeni cari işlemler açığı''
Siyasi otoritenin yüksek dolar kurunu tercih ettiği anlaşılıyor. Israrla Merkez Bankası Politika faizinin düşürülmesi talebi böyle bir sonucu yaratıyor.
Ekonomik olarak piyasa faizlerini tayin eden ödünç verilebilir fonların (finans kapitalin) arzı ve talebidir.
Bir siyasal toplumda ya da ülkede ödünç verilebilir fonlar finansal kuruluşların blancolarındaki pasifler toplamından ibarettir. Ülkemizde finansal fonlar önem taşımıyor.Büyük ölçüde fonları bankalar işletiyor. Banka blançolarının pasiflerindeki en önemli ve tayin edici kalem halkın tasarrufları.
Merkez Bankası kaynaklarına göre, 2014 yılı sonu itibariyle bankalardaki toplam tasarrufların miktarı 1,053 trilyon lira. Toplam krediler ise 1.240 trilyon lira. Bu duruma göre bankalar halkın tasarrufunun tamamını halka kredi olarak vermişler. 187 milyar lira tasarruflardan daha fazla kredi ise bankaların diğer pasif kalemlerinden kaynaklanıyor. Bunlar öz sermaye ve konsorsiyum kredisi ile banka bonosu satışlarından elde edilen paralar olabilir.
Sonuç itibariyle bankalar toplum tasarrufları yatırımcı, üretici ve tüketiciye kredi olarak verilmiş. Piyasa faizleri bu arz ve talebe göre oluşmuş.
Piyasa faizlerini iki unsur düşürebilir. Halk daha çok tasarruf eder, finans kapital arzı artar. Ya da dışarıdan fon girişi olur ve sermaye arzı artar. Artan finans kapital sayesinde faizler düşebilir. Finans kapital talebi yüksek. Talep açısından yapılacak fazla bir şey yok. Zira miktar bazında tasarrufların toplam yatırımlara karşı %8 gibi bir eksikliği var. Dolayısıyla, kredi faizlerinin belirlenmesinde etkin faktör kredi talebi.
Tasarrufu halk ve devlet yapıyor. Devlet israf yaptığı zaman tasarruflar azalıyor. Halk düşük faiz seviyesinde tüketimini artırıyor. Artan tüketim tasarruf azalması olarak ortaya çıkıyor.
Merkez bankası para maliyetlerini artırmak ve eksiltmek suretiyle bankaları denetimde tutabiliyor. Amaç fiyat istikrarı sağlamak. Zira bankalar tasarruflardan daha fazla kredi verdikleri zaman parasal enflasyon ortaya çıkıyor. Ki ülkemizin temel sorunu buradan kaynaklanıyor.
Piyasa kredi talep ediyor. Tasarruflar yetersiz. Bankalar likidite sıkıntısına düşüyor. Merkez Bankasından para talep ediyor. Merkez Bankası beklenen enflasyon oranının üzerinde faiz karşılığı bankalar kredi açmak zorunda kalıyor. Aksi taktirde enflasyon hızla yükseliyor.
Siyasi otorite bu duruma karşı çıkıyor. Çıkabilir. Bu bir tercihtir. Yıllarca bu ülkede enflasyon tercihi yapılmıştır. Ancak enflasyonun ekonomik, siyasi ve sosyal sonuçlarına herkes katlanmak zorunda kalacaktır.
Para politikası ile enflasyon yaratmak kolay. Ancak enflasyonu önlemek zor. Kimi zaman, maliye politikası olmadan önlemek imkansız. Çünkü, parasal enflasyon para politikası ile önlenebiliyor. Halbuki enflasyonun bir de maliyet yani arz cephesi var.
Kur artışları anında ithal malları kanalından maliyetlere giriyor ve maliyet enflasyonu olarak ortaya çıkıyor. Merkez Bankası politika faizini düşürdüğü zaman kurlar yükseliyor. Maliyet enflasyonu ortaya çıkıyor. Kur artışı maliyetlere girdiği taktirde yüksek seviyesinde kalıyor ve geri düşürülemiyor.
Kurların yüksek seyretmesinin nedeni cari işlemler açığı. Bu açığı önlemeden döviz kurlarını aşağı düşürmek mümkün değil. Merkez Bankası yüksek faiz uygulayarak uluslar arası tasarrufların ülkeye gelmesine olanak sağlıyor.
Bu kapı kapandığında kurlar hızla artıyor. Fiyatlar artıyor. Artan fiyatlar ülkenin rekabet kabiliyetini azaltıyor. Sistem kendi içerisinden kendini besleyerek daha düşük seviyede cari açık vermek için harekete geçiyor.
Yüksek kur ithalatı azaltıyor. Yüksek kurun ihracatı artırması ise ithal ve ihraç mallarına olan elastikiyetler toplamının birden büyük olması şartına bağlı. Bizim ülkemizde bu şart gerçekleşmiyor. Yani kur artışı ihracatı artırıp, ithalatı azaltarak cari açığı düşüremiyor. Zira petrol gibi ithal malları talep elastikiyet çok düşük. Bu düşüklüğü ihraç malları talebinde ortaya çıkan artış karşılamıyor.
Kur artışının sonuçları ekonomide düzeltme yaratacaktır. Bu düzeltme can yakacağı için adına ekonomik kriz diyoruz. Kur artışı olarak ortaya çıkan ekonomik kriz kimleri etkileyecek.
Genel görüş döviz borcu olan şirketlerin zarar edeceği yönünde. Döviz kazancı olan şirketlerin zarar edeceğini söylemek yanlış. Döviz kazancı olan şirketlerin blanço pasiflerindeki döviz borçları karşılığı aktiflerinde ithal malı ham madde, yarı mamul ve mamul olarak duruyor.
Ülkede ithalata bağlı olarak imalat yapan şirketler ve büyük ölçüde ihracata çalışıyor. İmalat belli bir stok seviyesine ulaşmadan gerçekleşemez. Stoklardaki ithal ve ihraç ürünleri sayesinde bu şirketler kur artışından gelen maliyetleri fiyatlarına yansıtma gücüne sahipler.
Dövizle borçlanmış ve Döviz geliri olan işletmelerin oranı %80 civarında. Dolayısıyla kur artışlarının düşünüldüğü gibi borçlu şirketlerin zarar edeceği yönündeki iddiayı çürütüyor. Ancak geriye kalan %20 nin işi zor.
Gerçek zarar finans kesiminden kaynaklanacak. Zira bankalarda 175 milyar dolar civarında döviz mevduatı var. Bu mevduatı bankalar Türk Lirasına çevirerek piyasaya kredi verdiler. Devlet tahvili satın aldılar. Kur artışı ile gelen enflasyon bankaların finansal varlıklarını eritiyor.
Geçen yıl bankalar 24 milyar lira kar etti. Bu yılda büyüme oranına göre karlı olacakları düşünülebilir. Yani 30 milyar lira civarında kar edebilirler. Dolar kurunun 2.44 seviyesine çıkması halinde 2.27 ortalama kur üzerinden doların Tl ye çevrilerek piyasaya kredi verildiği düşünüldüğünde kurun ortalama 2.44 seviyesinde kalması banka karlarını sıfırlıyor.
4.02.2015 günü akşamı Londra Borsası dolar TL kurunu 2.4649 ile kapattı. Yani şu andan itibaren bankalar zarar yazıyor. Bazı bankaları döviz sorunu şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Konsorsiyum kredisi için 6 milyar dolarlık talepler mevcut.
Siyasi otorite tercih ettiği ekonomi politikada ısrar eder ise Önümüzdeki günler sıkıntılı geçecek. Kurlar yükselecek. Enflasyon yükselecek. Faizler yükselecek. Bankalardan tasarruflar kaçacak. Bankalar likidite kriziyle karşı karşıya kalacaklar. Zararlarını piyasaya yansıtacaklar. Kredi alan tüketiciler ve şirketle zor duruma düşecek.
2001 krizinin benzeri ufukta görünüyor.