Merkez Bankası’nın enflasyon tahminini iyimser buluyoruz
Türkiye’nin önceliğinin enflasyonla mücadele olduğunu belirten TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, “Hiçbir şekilde taviz vermememiz lazım. Merkez Bankası 2025 için yüzde 21 enflasyon öngörüyor ama biz bunu biraz iyimser buluyoruz. Bizim tahminimiz yüzde 25-30 aralığında olacak” dedi.
info@karadenizekonomi.com / 10.12.2024
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, enflasyonla mücadelenin sadece para politikası ile yürütülmesinin eksik bir politika olduğunu ifade etti. Mali tarafta da adım atılması gerektiğini dile getiren Turan, özellikle kayıt dışılıkla mücadelede etkin bir politika izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Orhan Turan ile TÜSİAD’ın Tepebaşı’ndaki tarihi genel merkez binasında bir araya geldik. İlk sorum elbette dünyanın sıcak gündemi Trump’ın dönüşüne ilişkin oldu. Trump politikalarının Türkiye’ye fırsatları da olacağını ama riskleri de bulunduğunu söyleyen Turan, “Fırsatları şöyle; hatırlarsanız pandemide de oldu.
Uluslararası firmalar veya ülkeler sadece bir ülkeden tedarik yapılmaması gerektiğini öğrendiler. Bu dönemde de Trump yönetimi gümrük vergilerini artırdığı zaman, doğal olarak Çin’e alternatif olacak, Vietnam gibi Türkiye gibi üretici ve üretim gücü, sanayi deneyimi olan ülkeler ön plana çıkacak” dedi ve ekledi: “Ama Türkiye son dönemlerde özellikle emek yoğun ve ihracat yapılan ürünlerde rekabet gücünü kaybediyor. Kuzey Afrika öne çıkıyor.”
Biz de ‘Laleli esnafı Mısır’a, Çin’e gidiyor’ diye manşet attık.
Mısır’dan ihracatı yapılan tekstil ürünlerinin yüzde 30’unu Türk şirketleri üretiyor. Emek yoğunsa doğal olarak iş gücünün daha ucuz olduğu ülkelere gidiyorlar.
Trump politikaları ve Çin ile ticaret savaşı, haliyle AB’yi ve onun üzerinden bizi de etkileyecek.
Amerika ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının en büyük etkisini, Avrupa Birliği (AB) yaşayacak. En önemli ekonomik ortağımız AB yeni ve kapsamlı bir sanayi stratejisi belirliyor. Bu strateji Draghi Raporu kapsamında tartışmaya açıldı. AB, ekonomik güvenlik endişelerinin giderilmesi, rekabet gücünün ve verimliliğin artırılması için, temiz enerjiye geçişi ve yeni teknoloji alanlarında ilerleme sağlanmasını öngörüyor.
Bu stratejinin Türkiye için doğuracağı fırsatları ve bu fırsatlardan nasıl yararlanabileceğimizi iyi analiz etmeliyiz. Bu noktada, Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital politikaları içerecek şekilde, güncellenmesinin her iki taraf için de çok önemli bir kazanım olacağını görüyoruz. Türkiye üretim üssü olacak deniyor ya Türkiye zaten üretim üssü. Ciddi bir sanayi birikimi var. Polonya’dan Çin’e kadar olan bölgede Hindistan dışında, Türkiye var.
Dünyadaki bu değişime göre konumlanacağız, ama yüksek faiz ve enflasyon önümüzde duruyor. Bunları gündemimizden çıkarabilir miyiz, sizce umut var mı?
İki yıldır söylüyoruz; Türkiye’nin birinci önceliği enflasyonla mücadele. Hiçbir şekilde taviz vermememiz lazım. Çünkü biz enflasyonu tek haneye düşürmediğimiz sürece maalesef yapmak istediğimiz yapısal değişiklikleri, reformları yapma, verimlilik sorununu aşma şansımız yok. Merkez Bankası tahminleri revize etti. 2025 için yüzde 21 enflasyon öngörüyor ama biz bunu biraz iyimser buluyoruz. Bizim tahminimiz 25-30 aralığında olacak. Enflasyon sorununu para politikalarıyla çözmeye çalışıyoruz, ama bunu mali politikalar ve yapısal reformlarla desteklemeliyiz.
Reel sektörün enflasyon beklentileri neden piyasa ile çok ayrışıyor?
Finansçılar reel sektörden daha erken bazı şeyleri fark ediyorlar. Ben de bir reel sektör oyuncusu olarak onu görüyorum. Reel sektör biraz daha karamsar olmuş olabilir. Ama finans sektörü de biraz iyimser kalmış olabilir. Ben ikisinin ortasında olabileceğini tahmin ediyorum.
Sizler birçok rapor açıklıyorsunuz. O raporlarda öneriler de oluyor. Bu öneriler dikkate alınmıyor mu? Alınıyor da bürokraside mi takılıyor?
Mutlaka istifade ediliyordur. Mesela faizin hızlı düşürülmemesi gerektiğini sıklıkla vurguladık. Faiz indiriminde acele etmememiz lazım. Toplum, çalışanlarımız, iş dünyası ciddi bedeller ödüyor. Sıkı para politikasını, mali politikalarla desteklemeliyiz. Mali politika derken de kamudaki tasarruf ve verimliliği artırmayı kastediyorum. Toplum da kamudan bu adımı görmek istiyor. Diğer bir konu kayıt dışılık.
Biz genellikle kayıtlı mükelleflerden vergi almaya çalışıyoruz. Çalışanlar, bordrolular ve kayıtlı mükelleflere yöneliyoruz. Ama bunun dışında kayıt dışı tarafta çok ciddi bir vergi kaybı var. Bizim kayıt dışıyla mücadeleyi hiçbir şekilde bırakmamamız lazım. Maliye politikalarının en önemli bacaklarından biri bu. Orada sınıfta kalıyoruz. Diğer türlü kayıtlı mükellefin rekabet gücünü de yıpratıyoruz.
Sektörlere özel rekabet analizi geliyor
Siz TÜSİAD üyeleri arasında bir enflasyon beklentisi anketi yaptınız mı?
Hayır yapmadık. Ama zaten kendi aramızda konuşuyoruz. Fakat sektörlerin rekabet analizi ile ilgili çalışma yapıyoruz. Her çeyrekte yayınlayacağız. Yaklaşık 10 sektöre bakacağız. Tahminen gelecek mart ayında yayınlayacağız. Finans açısından, ham madde açısından, enerji açısından, iş gücü açısından...
Türkiye için ciddi bir veri olacak. Türkiye’nin bir ölçek problemi var. Bir de verimlilik problemi var. Küçük mikro işletmelerimizde, KOBİ’lerimizde hatta büyük işletmelerimizde bile. Daron Acemoğlu diyor ya; son 15 yılda faktör verimliliği artış oranı sıfır. Türkiye 2002-2006 arası faktör verimliliğini artırmayı başardı. Kur sabitti. Verimliliği artırdık. O dönemde ihracat arttı. Biz şimdi TL’yi zayıflatıp ihracatı artırırsak bu kalıcı bir şey olmayacak. Türkiye’nin artık ucuz iş gücü ve rekabetçi kuru, ajandasından çıkarması lazım.
Bunu söyleyince size kızmıyorlar mı? Çünkü ihracatçı canımız yanıyor diyor.
Burada çok önemli iki konu var; yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm. Bu bir moda değil, zorunluluk. İhracatımızın rekabet gücünü TL’nin değerini düşürerek değil, üretim yapımızı değiştirerek, verimliliğimizi artırarak, teknolojiyi daha fazla kullanarak sağlayabiliriz. Teknolojinin her gün değiştiği bir dünyada, ucuz işçilik ile rekabet devri kapanacak, beceriler ve nitelikli işgücü üzerinden rekabet devri başlayacak.
Küresel tedarik zincirlerinde maliyetin değil, ekonomik güvenlik endişelerinin ağırlığının arttığı bir dünyada, rekabetçiliğimizi TL’nin değerinin düşüklüğü değil, güvenilir ve öngörülebilir bir ülke olmamız belirleyecek. Fosil enerji kaynaklarının yerini, temiz enerji kaynaklarının alacağı bir dünyada, küresel rekabetteki başarı yeşil ve döngüsel ekonomiye geçişi zamanında tamamlamaktan geçecek.
Verimli olmayınca düzgün maaş da verilemiyor. İnsanlar da çalışmak istemiyor.
Benim bir konuşmamda da vardı; dünyada bizim ürünlerimiz rekabet etmiyor, rekabet eden bizim insan kalitemiz. Yani eğitim kalitemiz rekabet ediyor.
"Eğitimden asla tasarruf edilmemesi gerekir"
Bütçe sıkı değil deniyor ama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, deprem harcamaları dışında bütçe açığının sürdürülebilir bir seviyede açık verdiğini vurguluyor.
Ama burada bütçeyi de daha iyi yönetmemiz gerekiyor. Cari transferler, personel giderleri halen yüksek. Harcama kompozisyonuna dikkat etmemiz gerek. Kamu harcamalarını nereye yaptığımız da çok önemli. Örneğin eğitim, asla tasarruf etmememiz gereken bir alan. Eğitim sisteminin kalitesinin artırılması, ayrılan kaynaklarla ve bu kaynakların ihtiyaçlar doğrultusunda etkin kullanılmasıyla doğrudan alakalı. Eğitimin merkezi bütçeden aldığı pay 2015 yılındaki yüzde 13 değerinden, bugün yüzde 10’un altına inmiş durumda. Bu oranı bir an önce artırmalı; yüzde 15’lere çıkarmalıyız. Çünkü en büyük sorunumuz; eğitim nitelikli olmadığı zaman nitelikli insan kaynakları oluşturamıyorsun. Katma değer yaratamıyorsun, marka yaratamıyorsun.
“Sadece para politikaları ile ekonomi yönetilemez”
Dezenflasyon programının başarısı için ilave ne adımlar atılmalı?
Sadece para politikaları ile ekonomi yönetilemez. Para politikalarını, mali politikalarla desteklememiz lazım. Ve de bunlar da yapısal reformlarla desteklemezse en başa döneriz. Üç sene sonra yine enflasyonu konuşmayalım. Eğitim, hukuk gibi alanlarda yapısal reformları yapmazsak enflasyonla mücadele başarısını gölgelemiş ve geciktirmiş oluruz.