Beş yıl sonra ortada yerli ihracatçı kalır mı?
Fındık sektörünün köklü firmalarından Gürsoy’un YK Başkanı ve KFMİB Başkan yardımcısı Dursun Oğuz Gürsoy fındık sektöründe risklerin büyüdüğüne dikkat çekerek tedbirler alınmadığı takdirde sektörü zor günlerin beklediğini vurguladı.
info@karadenizekonomi.com / 17.11.2019
Fındık sektöründe riskler büyüyor
Gürsoy AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Oğuz Gürsoy, “2000'li yılların başında faaliyet gösteren 55 ihracatçı firmadan bugün sadece 5 firma kaldı. Son günlerde basından takip ettiğimiz kadarı ile büyük bir global firmanın Ordu’da fındık ile ilgili yatırım yapmayı planladığı söyleniyor eğer bu firma çikolata sanayi gibi fındığı yoğun kullanan bir yatırım yapacaksa tüm Ordulular gibi bizimde başımızın üstünde yeri var. Ancak üreticiye yakın olmak ve aracıyı aradan çıkarmak maksadı ile sadece fındık kırma ve temizleme tesisi ile depo yatırımı düşünülüyorsa bundan en çok Ordu başta olmak üzere tüm bölgedeki kırıcı firmalar, manavlar ve ihracatçılar zarar görecektir. Kısaca gelecek 5-10 yıl içinde yerli sanayi ve tedarikçi haritadan silinecektir.”
Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetlerinde bu hafta fındık sektöründe sağlam bir altyapıve köklü bir geçmişe sahip sektörün lider firmalarından biri olan Gürsoy’dayız. Firmanın uzun süren başarısında nesilden nesile aktarılan tecrübelerin büyük rol oynadığını vurgulayan Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Oğuz Gürsoy’la sektörü ve geleceğini konuştuk. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde fındık sektörünü zor günlerin beklediğini belirten Gürsoy, sektöre dair endişeli konuştu.
-Gürsoy olarak fındık sektöründe Ordu’nun en köklü firmalarından birisiniz. Sohbetimize sizi ve yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğünüz firmayı tanıyarak başlayalım..
1933 yılında kurulan ve bugün 400 çalışanı ile 30’dan fazla ülkeye ihracat yapan bir firmayız. Bana gelecek olursak 1953 yılında Ordu’da doğdum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme-Maliye bölümünden 1974 de mezun oldum. 33 yaşında babam Halit Gürsoy’un bayrağı bana devretmesi ile 3’üncü kuşak olarak şirketin yönetim kurulu başkanlığına getirildim. Halâ bu görevimi sürdürmekteyim.
-86 yıllık bir firmasınız yıllardır süren bu başarınızı neye borçlusunuz?
41 yıldır firmayı idare ediyorum. Bizden önceki nesilden aldığımız tecrübelerin başarımızda çok büyük bir payı var. Eğer öğretmeniniz iyiyse başarıda yüzde 50 ileride oluyorsunuz. Bizim hocamız kuvvetliydi ondan çok şeyler öğrendik. Allah rahmet eylesin babamız bizi çok küçük yaştan beri ticaretin içinde pişirdi, bunun bu günkü ticari hayatımızda geldiğimiz noktada çok büyük bir rolü var. Şirketlerin yıllarca devam edebilmesi içinsizden sonraki neslinde bu işin içine girip girmeyeceğinin planını şimdiden yapmanız gerekiyor. Bizler biliyorsunuz aile şirketleriyiz. Siz gidersiniz peşinizde 4 tane mirasçı bırakırsınız. Ama bu dört mirasçının hepsi yönetici olamayabilir. Bunların içinden yöneticiyi seçip ona göre eğitimlerini almasını sağlamanız gerekiyor ki sizden sonra da şirket varlığını sürdürsün. Biz bunu yapıyoruz, çocuklarımızda bu işin içinde. Onlarla birlikte firmanın 100’üncü yılını göreceğine inanıyoruz.
-Peki bu ayakta kalmak için yeterli mi yoksa başka kıstaslarınız da var mı?
Tabi ki bu tek başına yeterli değil. Eğer başarılı olmak istiyorsanız mutlaka sektörünüzü çok iyi takip etmeniz gerekiyor. Sadece Türkiye özelinde değil dünya genelinde değişen trendleri, tüketici eğilimlerini, sektörünüzle ilgili teknolojiyi ve ticari ilişkileri çok yakından takip etmeli, kaliteyi ve yılların kalite üzerinde yarattığı değişimleri bilmelisiniz. Ayrıca Türkiye finansal açıdan istikrarlı bir ülke değil. Son 15-20 seneye baktığımız zaman kaç kere krizden geçtik. Dolayısıyla firmaların uzun vadeli hayatiyet kazanabilmesi için işlerini mutlaka en kötü senaryoya göre organize etmeleri gerekiyor. Çok fazla spekülatif davranılmamalı. Finansal açıdan da kuvvetli olabilmek için birikim şart! Ülkemiz çok borçlanarak yatırım yapılabilecek bir yer değil bu konuda dikkatli olunmalı. Yani kısacası yüzme bilmiyorsanız boyunuzu aşan yerlere yüzmeyeceksiniz.
-Birazda dış pazar arayışlarınızdan söz eder misiniz?
İşimizi farklı piyasalara yönlendirmeye çalışıyoruz. Yavaş yavaş katma değeri olan ürünlerin ihracatına yönelmeye başladık. Ayrıca hiç kimsenin satmadığı yerlere mal satmak için uğraşıyoruz. Fındığı klasik Avrupa pazarından çıkarıp Çin, Japonya,Avustralya, Malezya ve Endonezya gibi dünyanın farklı yerlerine götürmek için çaba harcıyoruz. Tabi bunlar kolay işler değil zamanla oturacak. 4’üncü kuşaktan umutluyum bu konuda yeni nesil bizden daha başarılı.
-Çin demişken bu ülkenin 10 yıl içinde fındık ihracatında Almanya’dan sonra ikinci sıraya yükseleceği konuşuluyor. Siz aynı zamanda Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkan yardımcısı olarak neler söylersiniz?
Biz geçen hafta ihracatçılar birliği olarak Şanghay’da düzenlenen Uluslararası İthalat Fuarı’na katıldık. Çinli ziyaretçilerimizi bilgilendirip onların sorularını cevapladık. Ticaret Bakanı Yardımcısı Sn.Gonca Yılmaz Batur standımızı ziyaret etti ilgi büyüktü. İstatistiklere baktığımızda geçen sene Çin’e iki ay içerisinde 2 bin 157 ton iç fındık ihraç edilmiş. Bu sene bu rakam 4 bin 522 ton, yüzde yüz bir artış yaşandı. Ama bu artışın sağlıklı olarak devam edip etmemesi birazda bizim elimizde.Artışın en önemli sebeplerinden biri ABD’de ile Çin arasındaki vergi savaşı oldu. Çin, Amerikan menşeli badem, fındık, ceviz, fıstık ve diğer ürünlere vergi koydu. Dolayısıyla fındık diğer kuruyemişlere göre ucuz hale geldi. Zaten artış da kuruyemiş sektöründe oldu. Eskiden 25 gramlık karışık paketlerin içine bir adet fındık koyarken bugün 3-4 adet koymaya hatta sadece fındıktan oluşan atıştırmalık paketler oluşturmaya başladılar. Tabi bir de geçen sene fındığın az olmasından dolayı orada bulunan ithalatçılar bu seneye sıfır stokla girdiler. Dolayısıyla birden bire bir talep patlaması oldu. Tabi Çin de Fındık Tanıtım Grubunun 2001 den itibaren 15 yıl devam ettirdiği tanıtım faaliyetleri ve tüm son yaşanan gelişmeler bilinirliği de artırdı. Çin’e yapılan ihracatın bu sezon 12 bin tonun üzerinde olacağı kanaatindeyiz.Önümüzdeki yıllarda bu ülkede daha fazla fındık kullanılacak diye düşünüyoruz. İhracatta 2’nci sıra biraz iddialı olur ama ilk 3’ün içine girme olasılığı var diye düşünüyorum. Tabi istenen kalite standartlarını ve fiyat istikrarını koruyabilirsek bunlar olacak aksi halde artış sınırlı kalabilir.
-Peki Türkiye bu talebi karşılayabilecek mi?
O konu biraz muamma..Türkiye’de artık üretim artışları biraz tesadüflere bağlı. Maalesef iyi tarım uygulamaları veya fındık bahçelerin yenilenmesi konusunda hala fiziki bir girişim yok. Bazı projeler yapılmaya başladı ama yeterli değil.Türkiye’nin çok büyük bir hamle yapabilmesi ve üretimini 1 milyon tonun üzerine çıkarabilmesi için topyekûn bir girişimde bulunmak zorundayız. Bahçelerin yenilenmesi, kalitenin artırılması, iyi tarım uygulamaları, ilaç kullanımının düzenli bir hale getirilmesi bunun dışında zararlılarla mücadele ve son yıllarda iklim değişikliğinden kaynaklanan küllenme hastalığı gibi hastalıkların üzerine gidilmesi gerekiyor. Kısaca üretim altyapısında çok ciddi tedbirlerin alınması ve uygulamaya süratle konulması gerekli aksi halde Pazar hâkimiyetimizi gelecek 10 yıl içinde kaybedebiliriz. Zira özellikle ABD, Şili, Azerbaycan, Gürcistan ve hatta Balkanlarda ve Çin de fındık üretimini artırma girişimleri devam ediyor.
-Bu anlattıklarınıza bakacak olursak sektörü zor günler bekliyor. Doğru mu anladık?
Mevcut politikalar devam ederse, üretim tabanında ciddi tedbirler alınmazsa, maliyet ve verim artışı konularında ilerleme kaydedemezsek zaman zaman gerçekten zor günlerimiz olabilir. Bugün bölgemize baktığınızda köylerde çalışabilir nüfus neredeyse kalmadı. Üretime emeğini katacak insanların yüzde 70’i büyük şehirlere göç etmiş durumda. Bahçeler yaşlanmış bakımları yapılmıyor. Bakım yapanlar ise yüksek maliyetlerde tarımsal faaliyetlere bedel ödüyor. Bu netice olarak üretimin azalması bahçelerin yaşlanması ve kalitenin düşmesi anlamına geliyor.Tabi global ısınmanın ve bahçelerde zararlılarla yapılması gereken mücadelenin gereği gibi yapılamaması sonucu bundan on sene evvel fabrikalara gelen 10 ton fındığı 10-15 işçi ile seçebiliyorken bugün aynı iş için 40-50 işçi ile yapabiliyoruz. Kısaca kalitenin bozulması imalat maliyetlerini de etkiliyor ve rekabet gücümüzü azaltıyor. 800 bin ton fındıkta yüzde 5 çürük oranı olması demek üreticinin cebinden 40 bin kilo ile 17 lirayı çarparsak 680 milyon liranın buharlaşması anlamına geliyor ki bu çok yüksek bir maliyet.
-Sizce yapılması gereken ne?
Fındık üretiminde aile ziraatı arazilerin bölünmesi ve göç dolayısı ile zaafa uğramış görünüyor. Bu konuda çok acil tedbirlere ihtiyaç var. Örneğin bölünmüş arazilerin birleştirilmesi, kiralama yolu ile üretim birimlerini çoğaltarak ve birleştirerek ölçek ekonomisinin getirdiği maliyet düşüşlerinden yararlanılması, hatta endüstriyel tarım işletmeleri için fındık tarımına uygun devlete ait arazilerin kiralanarak fındık tarımına kazandırılması gibi pek çok tedbirler alınabilir. Aslına bakarsanız tarım sektörünün alt yapısının komple elden geçirilmesi gerekiyor.Kısaca bu gün yüksek verim düşük maliyetle çalışan ABD veİtalya da ki üreticilerle rekabet edebilmemiz ve dünya liderliğimizi devam ettirebilmemiz için bahçe yenileme, mekanizasyon, sulama, iklim zararlarını asgariye indirecek yatırımlar, kurutma, toplama ve depolama konularında yeni teşvik politikaları üreterek bu kıymetli ürünü bu coğrafyada muhafaza etme ve üreticimizin gelirini artırarak ihracatımızı desteklemeli ve ülkemize daha çok döviz kazandırmalıyız.
-İhracatçı kesiminde durum nasıl?
Ordu da 2000'li yılların başında faaliyet gösteren 55 ihracatçı firmadan bugün sadece 5-6 firma kaldı. Bunun en büyük sebebi son 20 yılda yaşanan ekonomik gelişmeler ve global rekabettir..Duyduğumuza göre büyük bir yabancı firmanın Ordu’ya yatırım yapacağı söyleniyor. Bu firmalar eğer buraya fındık kırma tesislerikuracaklarsa inanın 5 sene sonra burada yerli ihracatçı, kırıcı ve manav göremeyebilirsiniz.Sadece ihracatçı firmalar değil, özellikle kırıcı firmalar ve bunlara aracılık yapan manav sektörüçok büyük tehlike altında. Zira artık yabancı alıcılar direkt üreticiye yönelmekte kendi imalatlarını kendi tesislerinde yaptıklarında gerek manav gerekse kırıcı kesim ortadan kalkmaktadır. Tabi bu arada ihracatçı kesim de bu işten etkilenmekte zira artık yabancı firma kendi kırdığı malı kendi ihraç eder duruma gelmektedir.
-Bu durumun ne tür olumsuz sonuçları olur?
Bugün kırıcı ve entegre tesislerde sektör karlılığı neredeyse yüzde 1,5-2’lera düştü. Bir memlekette yüzde 15 enflasyon varsa ve siz yüzde 1,5-2 kazanıyorsanız ne kadar devam edebilirsiniz ki? Her sene maalesef 1-2 arkadaşımız sektörden kayboluyor kimi ihracatçı vasfını kaybediyor ve global firmaların taşeronu haline geliyor kimisi ise tamamen kepenk kapatıyor. Bu gün sektörün ayakta kalabilmesi ve global firmalarla rekabet edebilmesi için mutlaka birleşmemiz gerekiyor. Tütünde olanların fındıkta olmasını istemiyoruz. Ama eğer tedbir alınmasa aynı tütünde yaşanan globalleşme fındığında başına gelebilir. Bu gün fındık para ediyorsa Türk ihracatçısı ayakta durabildiği ve rekabet ekonomisi çalıştığıiçin fındık fiyat ediyor. Aksi taktirde tekelleşen piyasalarda özellikle iş global firmaların eline bırakıldığında fiyat onların insafında oluşacak bunu kırmak için belki devlet çok daha fazla bedel ödemek zorunda kalacaktır. Onun için Türk firmalarının hayatta kalabilmelerini temin etmemiz ve global rekabete ezdirmememiz gerekiyor. Bizler sadece kendimiz için değil ayni zamanda istihdam sağladığımız insanlar ve tüm ülke için çalışıyoruz .Ödediğimiz vergiler ücretler ve kazançlarımız bu ülke içinde kalıyor…
-Devletten bu konuda beklentileriniz var mı?
Devletimiz bu konuda çok dikkatli olmalıdır. Yabancı sermaye yatırımlarını teşvik ediyoruz ancak bu yatırımlar yerli sanayiyi öldürmemeli ve eğer yabancı bir yatırım gelecekse istihdam yaratan ve fındıktan katma değer üreten bir yatırım olmalı. Fındık kırma ve temizleme fabrikası yatırımı artık Ordu ve bölgemiz için gereksiz bir yatırım. Bu gün zaten bu sektör yüzde 40 kapasite ile çalışıyor. Yıllardır uygulanan yanlış teşvik politikaları ile Türkiye de fındık üretimini 3-4 ayda kırabilecek 5-6 ayda kavurabilecek fındık sanayi kapasitesi oluşmuş durumda. Yerli veya yabancı teşvik edilerek bu sektöre yatırım yapmak mevcutları da yok etmek ve ödenen milyarlarca lira teşviklerin heba olması ve bölgedeki istihdamın motoru olan sanayinin ortadan kalkıp yerine global firmaların geçmesi anlamına geliyor. Kısaca ileri teknoloji ve fındık kullanan çikolata, dondurma, pasta, ekmek veya farklı ürünler üreten ve istihdam yaratan sanayi dalları teşvik edilerek bölgeden göçün önlenmesi ve üniversiteden mezun olup iş arayan kaliteli beyinlere ailelerinin yanında Ordu’da istihdam imkanları yaratılmasına çalışmak lazım.
-KOBİ’ler hakkında da söyleyeceğiniz birkaç şey vardır sanırım..
Türkiye’de KOBİ desteklerinin gözden geçirilmesi görüşündeyim.. Devlet değişik yollardan KOBİ’lere destek veriyor. Kobi desteklerinin sektörel gerçekler dikkate alınarak özellikle sektör kapasitesi ve kapasite kullanım oranları ve makro veri ve trendler dikkate alınarak yapılması lazım.. Bugün fındık sektöründe yaklaşık 170’e yakın fındık kırma tesisi var. Yani Türkiye’nin fındığını aslında 3-4 ayda kırabilecek kapasite var. Hala devlet dolaylı yollardan fındık kırma fabrikasına teşvik veriyor. Bu durum kapasite kullanım oranlarının gittikçe azalmasına ve sektör karlılığının düşmesine neden oluyor.Artık katma değerli ürün üreten, fındık işleyen ve imalatında fındık kullanan küçük büyük tüm işletmelere destek olunmalı. Zira fındık ihracatımızın hala yüzde 57’si natürel formda satılıyor dolayısı ile ihracat gelirimizin artması için artık fındık sektöründe fındık kırma fabrikası, kavurma fabrikası gibi yatırımlar değil fındık kullanarak yeni mamuller yaparak ihracat yapan firmalara teşvik vermeliyiz..
-Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) piyasaya girişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
TMO’nun piyasaya girişine biz bu sene genel olarak olumlu bakıyoruz. Aslında ticarette serbest ekonomi esas olmalı fakat ülkemizde üretici örgütsüz olduğundan ticaret ve ihracatçı kesimin finansal açıdan gerektiği kadar kuvvetli olmamasından dolayı global alıcıların fiyat düşürme gayretlerini kırma ve piyasa fiyatlarını dengeleme anlamında TMO alımlarını olumlu görüyoruz. Ancak geçen sene yaptığı hataları yapmaması piyasada haksız rekabet yaratacak farklı fiyatlardan piyasaya mal satmaması gerekiyor. Bildiğiniz gibi geçen yıl piyasaya yaptığı müdahale hem çok geç başladı hem de FİSKOBİRLİK’e 10 liradan sattığı fındığı bizlere 15 liradan satması FİSKOBİRLİK ve özel sektör arasında haksız rekabet yarattı. İnşallah bu sene bu tarz satışlar yapmazlar. Geçen yıl ağustos ayında değil de kasım ayında alıma başlamaları ise ülkemizin en az 150 milyon dolar ihracat kaybına neden oldu. Zira devalüasyon neticesi fiyatlar 500 dolarlara kadar düşmüşken Ağustos veya Eylül ayında fiyat ilan edilmesi ihracat fiyatlarının döviz bazında artmasına neden olacaktı. Kısaca TMO’nun ilke olarak alım yapacaksa alım ve satım fiyatlarını sezon öncesi ilan etmesinde ülke ve sektör menfaatleri açısından yarar var. Kesinlikle ihtiyaç olduğunda elindeki stoku satarak piyasayı dengelemeli ve haksız rekabet yaratacak fiyat farklılıkları yapmamalıdır.
-Sizce bu yıl 2012’deki ihracat rekorunu geliştirebilecek miyiz?
Bizim yaptığımız hesaplara göre bu sezon 320 bin ton iç fındık ihracatı olabilir. Mayıs ayında INC kongresine gitmiştik. O kongrede diğer ülkelerin ilan ettiği hiçbir rekolte gerçekleşmeyecek görünüyor. Örneğin İtalya 100 bin ton rekolteilan etmişti ama şuan konuşulan rakamlar 65-70 bin ton civarında. Azerbaycan ve Gürcistan’da da aynı durum söz konusu. Dolayısıyla Türkiye bu senetüm fındığını satacak görünüyor.10 Kasım itibariyle 111 bin 967 ton fındık ihraç edildi ve 720 milyon dolar döviz girdisi sağlandı. Geçen yıl aynı dönemde 68 bin 315 ton iç fındık ihraç edilip 370 milyon dolar girdi sağlanmıştı. Kısaca ihracat çok hızlı gidiyor temennimiz sezon sonunda çok cüzi bir devir stokla yeni sezona girmemiz.
-Ekonomik olarak zor bir yıl geçirdik. Firmanız bu süreçten nasıl etkilendi?
Banka faizlerinin çok yüksek rakamlara çıkması, hatta bazı bankaların kredi verememesi fındık sektöründe bazı daralmaların yaşanmasına sebep oldu ve karlılık düştü. Biz Gürsoy Fındık olarak bu süreçten en az etkilenen firmalardan biriyiz. Etkilenme durumu genelde firmaların kredi potansiyelleri ve itibarları ile alakalı oluyor. Biz yurtdışından kredi kullanabiliyoruz, geçen yıl kullandık. Bu Türkiye’de özellikle fındık sektöründe çok az firmanın erişebileceği bir kaynak. Ayrıca mümkün olduğu kadar kredi vadelerini azalttık, uzun vadelerle çalışan firmalardan çıktık. Bu tip tedbirlerle yaşanan süreci sorunsuz atlattık.
-Biraz da 2020 planlarınızdan bahsedelim.
Firma olarak bizim en büyük hedefimiz Ordu’da açılması planlanan2.ci OSB’de yatırım yapmaktı. Ancak OSB ile ilgili henüz istimlak süreci bitirilemedi, kaynak yokluğundan iş uzayacak görünüyor. Bu işin an evvel halledilmesi ve OSB nin hayata geçirilmesi gerekiyor.Global rekabet karşısında hayatta kalabilmemiz yeni yatırımlar yapıp maliyetimizi düşürebilmemize bağlı. Bu bakımdan 2020 senesi sektör karlılığı açısından olumlu gelişirse bir sonraki sezon yeni yatırımlar yaparak daha modern tesislerde bugünkü global rekabetle daha fazla baş edebiliriz.
-Son olarak ne eklemek istersiniz?
Bütün sektör temsilcilerine şu mesajı vermek istiyorum. Geleceğimizin iyi olabilmesi için bir araya gelip mutlaka çözüm üretmeliyiz. Birbirimizi suçlayarak problemlere çözüm üretemeyiz. Fiyatı o düşürdü bu arttırdı ile bu iş yürümez. Uzun, orta ve kısa vadeli politikalar üreterek geleceğimizi bu günden inşa etmek zorundayız. Bu bölge için fındık çok değerli ve istikbali olan ve gelecek yıllarda mutlaka tüketimi artacak sağlıklı bir ürün. Fındık üretimi, ticareti ve ihracatı ayrıca bölgemiz ve özellikle en büyük üretici il olan Ordu içinhayati bir konu, ilimizin kalkınması ve istihdam olanaklarının gelişmesi fındığa bağlı, başka alternatifler olsa da fındık kadar etkili olmayacaktır.Umutsuz olmamamız lazım eğer planlarımızı iyi yaparsak ve siyasette buna destek verirse bu sektör her daim yaşayacaktır.
Teşekkür ederim