Bilinçsiz tarım politikaları sonumuz olacak!

Tarım ürünlerini ithalat yoluyla birilerini zengin ederek yurtiçine sokulduğunu söyleyen tarım uzmanı Ziraat Mühendisi Ahmet Coşar’a tarımı ve politikalarını sorduk.

info@karadenizekonomi.com / 28.05.2019

Bilinçsiz tarım politikaları sonumuz olacak!

Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta ülkemizin en önemli tarım merkezlerinden biri olan Amasya’dayız. Tarımsal desteklerin üretimi teşvik etmek yerine çiftçileri köyünde bile tutmadığını, tarım ürünlerini ithalat yoluyla birilerini zengin ederek yurtiçine sokulduğunu söyleyen tarım uzmanı Ziraat Mühendisi Ahmet Coşar’a tarımı ve politikalarını sorduk.

-Söz konusu tarım olunca tarihsel kronolojide ne kadar geriye gidebiliriz?

Bildiğiniz gibi, bu yılın henüz başlarında tarih ve arkeolojibilimi en önemli sürprizlerinden birini daha yaptı. Sürprizin kaynağı Anadolu’nun bereketli topraklarıydı. Buğdayın, tarımın ve medeniyetin geçmişini bir kez daha sorgulatan Şanlıurfa Göbeklitepe’te ortaya çıkan bulgular oldu. İlk buğday tarımının bundan tam 12 bin yıl önce bu topraklarda yani Göbeklitepe’de yapılması insanlık tarihi hakkında pek çok gerçeği alt üst etti. O nedenle bu verimli toprakların Anadolu’nun kıymetini çok iyi bilmeliyiz.

-Kısa adı AMASDER olan Amasya Kültür Kalkınma ve Dayanışma Derneği adına tarımla ilgili kapsamlı bir araştırma yapıyorsunuz. Detaylarını öğrenebilir miyiz?

Yüzyıllardan bu yana bu topraklar tarımsal üretimle anılmış. Öncelikle tarımın tanımını yapmak gerekir. Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması ve pazarlanmasını ele alan bilim dalıdır. Ve şu anda dünya genelinde beslenmek zorunda olan 8 milyara yakın insan var. Hatta bu insanları beslemekte gerekli olan hayvanların yetiştirilmesinde de bitkisel üretim gerekmektedir. İnsan yaşamının devamını sağlayan en temel unsurdan yani beslenme ihtiyacından bahsediyoruz. Tarım tüm toplumlar ve ülkeler açısından vazgeçilmez bir sektördür.

-Sanki bir tehlikeye de işaret ediyor gibisiniz…

Elbette… Dünyamızda her gün 200 binin üzerinde bebek dünyaya geliyor. Bu ortalama ile 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyar kişiye ulaşması bekleniyor. Asıl tehlike tam bu noktada başlıyor. Bir başka yönüyle şu anda dünyada kişi başına kullanılabilir arazi ortalaması önümüzdeki 30 yılda daha aşağıya çekilecek.

-Bu azalışta en önemli etkenler nelerdir?

Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri başta olmak üzere, erozyon, çarpık kentleşme ve sanayileşme, kimyasal ve kentsel atıklar, doğal afetler… Ve bu olumsuzluklara çare olmayan bilinçsiz tarım uygulamaları ve tarım politikalarıdır.

-Türk tarımının dünyadaki yeri nedir?

Dünyada tarımsal üretimin toplam değeri 3 trilyon dolar düzeyindedir. Türkiye ise yüzde 2,1’lik payla tarımsal üretimde 9’ncu sırada yer almaktadır. Dünyada 1,7 trilyon dolar olan tarım ve gıda ihracatında bizim payımız ise yüzde 0,9’dur.

-Bu rakamlara bakacak olursan sanıldığı kadar kötü durumda değiliz gibi algıladım. Ama soğan konusunda yaşadıklarımız da hala gözler önünde. Yanılıyor muyum?

Hep eleştirilen bir yapı olmakla birlikte tarımda ülke olarak kötü durumda değiliz. Katma değeri yüksek olan ürünler üretiyoruz. Sadece planlamayı düzgün yapamadık bunca yıl boyunca. Bu yıl soğanı oldukça fazla konuştuk. Ülkemizin soğan üretim ortalaması uzun yıllar boyunca 350 bin dekar alanda gerçekleşti. Geçen yıl 214 bin dekar alanda soğan üretimi yapıldı. Geçen Haziran ayında soğan 4 buçuk liradan satılmaya başlandı. Nedeni oldukça basit. Üretim az olunca fiyat yukarıda kaldı.

-Yeterince üretim yapılamadığı için mi dünya nüfusunun bir kısmı açlık tehlikesi ile karşı karşıya görünüyor?

Aslında günümüz dünyasında herkese yetecek kadar yiyecek var. Ancak diğer taraftan baktığımızda obezite ile açlık yanyana. Dünyada 1 milyar kişi kronik açlık çekerken 2 milyar insan da ya fazla kilolu ya da obez. Yani, beslenme sisteminde bir eşitsizlik var.

-Öte yandan tarımı stratejik bir alan olarak mı değerlendirmeliyiz?

Tam anlamıyla stratejik olmaktan öte bir milli güvenlik meselesidir. Zira, insanlarımızın sağlıklı beslenmelerinin yanı sıra dış etkili kimyasallar ve yapay gıdalarla sağlığımızın bozulmasını engellemeliyiz. Dolayısıyla tarıma sadece stratejik açıdan bakmak yeterli değildir. Bir milli güvenlik sorunu olarak da görmek gerekir.

-Son yıllarda tarımsal üretim konusunda ciddi sorunlar yaşandığının sık sık gündeme gelmesi de bu nedenle midir?

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Düzgün tarım politikaları ile tarımını şekillendiren ülkeler yarın gıda tedarikinde sıkıntı yaşamayacaklardır. Ülkemizde son yıllarda üretime destek verilmesi yerine tarımsal ürünlerde ithalata dayalı bir politika (et, baklagiller, yağlık ürünler, hububat, patates ve şeker ürünleri) izlenmektedir. Üreticilerimizininisiyatifinebırakılmış üretim deseni özellikle çok üretilenlerde yüksek maliyetlerle üretilen ürünlerimizin ya düşük fiyatlarla zararına pazara sunulması ya da dökülmesi ile sonuçlanıyor. Üretimi daha kolay ama yeterince tarımsal destek verilmeyen tarımsal ürünler ise ithalat yoluyla ve hatta birilerini zengin ederek yurtiçine sokulmaktadır.

-Bir tarım ülkesi olmamıza rağmen farkında olmadan dışa bağımlı bir politikası mı izliyoruz?

Tarımsal üretimde gerekli olan birçok malzemede ülke olarak dışa bağımlı olduğumuz bir gerçektir. Mesela soğan…Bir dekar soğan üretimi için yurtdışına bağlı olduğumuz iki bin ila üç bin liragirdi maliyeti var. Soğanın bir önceki yıl bu maliyetlerinin altında bile satılamayıp yüzde 25’inin döküldüğünü düşünürsek ülkemizde çöpe dökülmüş bu paranın yarısını ithalatını yaptığımız baklagiller, şeker, hububatlar, ayçiçeği gibi ürünlere destek olarak verdiğimizde çiftçilerimiz zaten bu ürünleri yetiştireceklerdir.

-Yakın geçmişe kadar dünyadaki kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri iken şimdi neden dışa bağımlı hale geldik?

Ülkemizde tarım alanları tarımsal havzalara bölündü ama tarım arazimiz çok büyükmüş gibi 900 tarım havzasına bölündü.Tarım Havzaları Destek Programı’na göre ürün destekleri 2018 yılında bir önceki yıla oranla aynı kalırken;mazot,gübre,bitki koruma ürünleri,bitkisel gelişim ürünleri, alet ekipman ve makine gibi alım maliyetleri yüzde 60-200 civarında artış göstermiştir.Kısacası tarımsal desteklerimiz üretimi teşvik etme ve çiftçilerimizi köyünde tutmaktan uzak kalmıştır.

-Yine de fındık, kayısı, incir ve kiraz gibi tarımsal ürünlerde ilk sıradayız. Çiftçi açısından baktığımızda ülke tarımının bu ürünler etrafında şekillenmesinin nedeni nedir?

Bu sıralama bize şunu söylüyor. Çiftçimiz genellikle birim alana ekonomik getirisi yüksek olan yani daha iyi para bırakan ürünlerin yetiştiriciliğini daha çok tercih edilmiştir.Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre dünya üretiminde Türkiye olarak ilk sırada olduğumuz tarım ürünleri arasında fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne ayva ve haşhaş yer alıyor. Kavun,karpuz,pırasa,bal, çilek ve fiğ üretiminde dünya ikincisiyiz. Mercimek,elma,hıyar,koyun sütü,Antep fıstığı,yeşil biber, yeşil fasulye ve kestane üretiminde de hatırı sayılır bir noktadayız.

-Ama Türk çiftçisi ve ülke ekonomisi pastadan yeterince pay alamıyor yine de. Acaba neyi eksik yapıyoruz?

Öncelikle tarımsal üretimi geliştirmek ve kazancı artırmak için neler yapılması gerektiğine kafa yormalıyız. Üretim alanlarını planlamak ve üretimi sadece desteklerle yönlendirmek değil üretim planlamasına göre üretim yapma zorunluluğunu geliştirmek önceliğimiz olmalıdır. İkinci olarak doğrudan taze tüketime dayalı ürünleri düzgün boylama ve paketleme ile pazara sunmalıyız.Bunu yaparken ürüne daha az elin dokunmasına özen göstermek ve zamanla yarışma prensibine önem vermeliyiz. Tüm üretim aşamasında israfı engelleyen,temizlik,hijyen koşullarına önem veren ve geriye dönük kontrol mekanizması olan sistemlere geçmek de bir diğer zorunluluğumuz olmalıdır.

-Bu önlemler yeterli mi sizce?

Tabi ki değil. Ayrıca, üretim ve pazarlamada küçük işletmelerin ortak hareket etmelerini sağlayacak birimleri-ki bunlar arasında kooperatifleri, ortak kullanım alet makine parkurunu ve üretici birliklerini sayabiliriz, geliştirmek gerekiyor. Ürünleri mutlak surette katma değerini artırarak, işleyerek veya depolayarak daha uzun süre tüketim imkânı sağlamak, değişik ürünlerle beraber işleyerek daha değişik lezzetler oluşturarak pazara sürmek gerekiyor.

-Yani sadece üretmek yeterli değil öyle mi?

Pazar analizlerini daha profesyonel birimlerce yapıp daha sonraki yıllara dönük taleplere göre üretimi planlamak, özellikle tohumculuk konusunda büyük yaptırımlar yapmak, küresel rekabette var olabilmek için modern üretim teknikleri hasat ve modern işleme birimlerini kullanmak da ülkemizde tarımsal gelişime katkı sağlayacaktır.

-Bir yandan tarım ilkesi olmakla övünüyoruz ama diğer yandan da et, nohut, soğan, patates, şeker gibi ürünleri ithal ediyoruz. Bu ne anlam ifade ediyor?

Bu ithalatları yaparken büyük paralar veriyoruz ama Alaca’daki üreticimizin nohutunu 2 buçuk liradan bile satmasına izin vermiyoruz. Market raflarında ise Kanada kaynaklı nohuta 12 lira para ödüyoruz. Neden birileri zengin edilmek isteniyor. Ülkemizdeki nohut üreticisi nohutunu 3 ya da 4 liraya satmaktan mutlu. Marketler de bizim ürünümüzü 7 liraya satsın. Dolayısıyla tarımda ithalata bir kısıtlama getirilmeli ki üretici mutlu olsun. Burada sorunu tamamen hal mekanizmasına yüklemek ciddi bir haksızlıktır. Bence halcilerden önce marketlerin kendi politikalarını gözden geçirmeleri gerekir.

-Türk tarımının kısa ve orta vadede gelişimi için karar vericilerin yaklaşımları hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz. Bu konuda neler söylersiniz?

Sorunların bir an önce düzeltilmesi anlamında olası bir tarım reformuna ilişkin beklentileri şu an için gerçekçi bulmuyorum. Çünkü AB normlarında katılımcı ülkelerin nüfuslarının sadece yüzde 10’luk kısmının tarımla uğraşmalarına izin veriliyor. Daha çok hizmet ve sanayi sektörüne ağırlık verilsin istiyor AB karar vericileri. Tarım büyük alanlarda yapıldığında daha rantabl. Dolayısıyla ya çok çok zengin olanlar veya holding sahipleri iki üç köyü satın alacaklar veya oradaki iki üç köy bir araya gelip üreticiler tek çatı altında birleşip üretim desenini tek parça büyük parsellerde yapacaklar ki tarımsal üretimin değeri olsun.

-AMASDER adına hazırladığınız sunumda dünya tarımı konusundaki analizleriniz ve Türkiye’nin tarımdaki yerini bu kadar ayrıntılı dinlemek bize de anlamlı geldi. Peki, Amasya özelinde tarım için yapılması gerekenler nelerdir?

 Öncelik Amasya tarımının anayasasını oluşturmak olmalı. Belediyeler tarımda sürecin içine çekilmeli.Belediyenin kontrolünde bir yapı olan hal mekanizmasının daha faal bir yapıya kazandırmak,paketleme,boylama,depolamada ortak yapıyı oluşturmak zorundayız. Her ne kadar Yeşilırmak kıyısında isek de sulama ile ilgili sorunlarımız var. Yeni sulama projeleri yapmak, yıpranmış eski yapılarımızı kapalı sisteme dönüştürmek zorundayız. Çünkü,sulama suyu çok pahalı olan köylerimiz var. Köylerde özellikle içme suyu sorununa kalıcı çözümler bulunmalıdır. Meyvecilik konusunda yeni tesis kurulumunda pazar payı yüksek, verim ve iklimsel uyumu daha iyi olan çeşitlere yönelmek bir zorunluluktur. Markalaşacak potansiyelde ürünler seçipbranşlaşmak da önem arz eder. Ovaların korunmasını titizlikle sağlamak,tarım alanlarını kentleşme baskısından korumak, Şeker Fabrikası’na özel önem vermek ve sahip çıkmak, Çeltek Termik Santrali yapımından da hemen vazgeçmek Amasya’da var olan tarımın daha iyi noktalara ulaşması için olmazsa olmazlarımızdır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre;

Dünya üretiminde Türkiye’nin ilk sırada olduğu tarımsal ürünler listesinde fındık,kayısı,incir,kiraz, vişne, ayva ve haşhaş, ikinci olduğumuz tarım ürünleri kavun,karpuz,pırasa,bal,çilek,fiğ, üçüncü olduğumuz tarım ürünleri ise mercimek,elma,hıyar,koyun sütü,Antep fıstığı,yeşil biber, yeşil fasulye ve kestane yer alıyor. Domates, mandalina, ceviz, ıspanak, nohutta dünya dördüncülüğünü yakalayan Türk tarımı, şeker pancarı, çay, patlıcan, böğürtlen, keçiboynuzu ve zeytinde dünyanın en önemli beşinci ülkesidir.

 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar