FINDIĞIN TİCARETİ
Mustafa ŞAHİN Keşap Fındık Üreticileri Birliği Başkanı
info@karadenizekonomi.com / 9.06.2017
Fındığın, bir ticari emtia olduğunu ve ticari amaçla üretildiğini bilmeyenimiz yoktur. Yine fındığın, Türkiye başta olmak üzere dünyada kırkı aşkın ülkede ticari amaçla üretildiğini de bilmeyen yoktur.
Ticaretin genel tanımını da bilmeyen yoktur. Basit tanımla ticaret; kar amacı ile mal ve hizmetlerin, para ile ifade edilebilen bütün değerlerin alım ve satım işlerinin tamamı olarak tanımlanabilir.
Diğer taraftan, ticaretin ana unsurlarından birinin de Rekabet Gücü olduğunu, ürettiğiniz ürünün, diğer emsal ürünler ile rekabet edecek gücü yok ise sizin ürününüzden alacağınız pazar payınız, istesenizde, istemesenizde düşeceğini de bilmeyen yoktur.
Daha da önemlisi, ticarette fiyata etki eden en önemli noktalardan biri de arz ve talep dengesidir. Bu denge, fiyatı belirleme açısından o kadar önemli ki, talepten fazla piyasaya arz edilen bir ürünün, maliyet fiyatı ile piyasa fiyatı arasında önemli farklar oluşabilmektedir. Bu fark, hem malınızın envanterini, hem de o maldan elde edeceğiniz kar marjınızı önemli ölçüde düşüreceği de bilinmektedir.
O halde fındık, pazarda alınıp, satılırken, fındığın sirkülâsyonu işlemi ile günlük değer farklarının oluşmasında esas kriterlerin, ülke veya ülkeler arası ticari kurallara, o yılın dünya fındık rekoltesine, geçen yıllardan devir ile raf stoklarına, gıdanın güvenirliğine, ürünün çeşit ve kalitesine, ihracattaki alıcıların taleplerine, ülkelerin, huzur refahına, tüketicilerin alım gücü ve beğenisine göre şekillendiğini nasıl bilmeyiz?
Peki diyelim ki, yukarıda arz edilen noksanlıkları hallettik iş tamam mı? Hayır, her durumda şunları da bilmemiz gerekmektedir. Konu ticaret ise, o zaman; globalizm ve küresel sermayenin entegrasyonu olan, dünya ticaretini kurallayan, kurumlaştıran ve üyesi milletler adına müeyyide koyan, bizimde bir üyesi olarak o kurallara uymamız gereken kurumlar ve kuralları olduğunu da bilmeliyiz.
Biz, bu değerlere göre mi hareket ediyoruz? Hayır, biz, bu akılcı ve zorunlu verilerin hiçbirine bakma ihtiyacı duymadan, hamaset, harislik ve birinin çıkarı doğrultusunda yüksek fiyat söylentilerine inanarak hareket ediyor ve son üç yıldan butarafa da fındığımızı değerinde satmayarak, kendimizi aldatıyor ve önemli ölçüde mali ve fıtratsal değer kayıplarına uğruyor, sonucun kabahati yine başkalarında arıyoruz.
İşte, bu halet-i ruhiyemizi fırsat bilerek bundan yararlanmak isteyen başkaları, yanlış emelleri uğruna bizi yanlış yönlendirerek, negatif güdülemeye devam ediyor, biz de bunları, hala dost zannederek, Donkişotluğa devam ediyoruz. Peki, yıllardan bu yana bu kavganın galibi var mı? Derseniz; hala yok. Herkes kendi hesabı ile bu uğurda mücadele ediyor amma; olanlar yine çiftçiye oluyor.
İşte gelecekte bu konuların nereye kadar uzanacağını, fındığın ülkemizde ve dünyada hangi boyutlarda olacağını, bizim avantaj ve fırsatlarımızın sentezini yaparak, eksikliklerimiz açısından ortaya çaplı bir rapor koyan TMO yetkililerini tebrik ediyor, bu güne kadar bizim dediklerimizi teyit ettikleri için de kendilerine teşekkür ediyorum.
Bence, bu üretimde eksiklik ve noksanlıkların giderilmesi, güçlü ve rekabetçi bir fındık üretimine dönülmesini sağlama açısından burada belirleyici olanın Devlet olması gerekir. Yani, fındık üretiminde artık bir otoriteye ihtiyaç var. Bu kadar fındık alanındaki vasıfsız ve kalitesiz üretimi, kişilerin inisiyatifine değil de, bir kurallar manzumesine bırakarak, üretimi değerli kılmamızın sağlanmasının şart olduğuna inanmaktayım. Bize, politik ve popülist kaygıların üstünde ve sadece üretime odaklı bir kuvvet lazım.
Şunu da unutmamalıyız ki, eğer bir kuvvet, bir yerde güçlü görünüyorsa, o anda daha güçlünün orada olmadığındandır. Ayrıca, İnsanı, en değerli varlık olarak görmekle, ondan en iyi sonuçları almak mümkün değildir. Her zaman söylüyoruz; insanı değerli kılan bilgisi, bilgiyi değerli kılan da yaratıcılık ve müteşebbisliğidir.
Günümüzde, Dünyada, dinamik dönüşümlerin yaşanmakta olduğu tarımda, bizim hala, mono kültürle üretime devam etmemiz, sahrada su aramaktan başka bir şey değildir. Bizimde yapmamız gereken; o dinamik döngünün içinde olarak, rekabet gücümüzü artırmaktır. Zannederim, Devletin asli görevi de doğru ve güzele yönlendirmek, yönetmek, gerekirse müeyyide koymaktır. Bizim bir yönlendiriciye ihtiyacımız olduğu kanaatiyle sizlere saygılar sunuyorum.