Keşap Fındık Üreticileri Birliği Başkanı Karadeniz Ekonomi'ye özel konuştu!
Şahin'Külleme hastalığı ile yeterince ve topyekün mücadele etmez isek, çok değil onyıl sonra bugünkü rekolteyi çok ararız''dedi.
info@karadenizekonomi.com / 15.07.2016
Karadeniz Bölgesi'nin en önemli geçim kaynağı olan fındıkta oluşan küllenme hastalığıyla ilgili mücadele yönetemlerini anlatan Şahin,bu konunun önemine değinerek mücadele etme konusunda önemli tavsiyelerde bulundu.
Şahin açıklamalarında şunları söyledi;
Bu hastalık, ülkemizde fındık yetiştiriciliği yapılan bütün alanlarda 2013 yılından itibaren görülmekte olup, 2014 yılından itibaren de daha ziyade birinci
standart bölgede, yoğunlaşarak devam etmektedir. Nedeni ise çok farklı ve birden çok sebebe dayanmaktadır.
Bu hastalığın ortadan kaldırılması veya zararının minimize edilebilmesi için, son ikiyıldan bu tarafa, bölge Üniversiteleri, Fındık Araştırma ve diğer ilgili Enstitüler, TÜBİTAK, Bitkisel ilaç firmaları, ilgili kamu kurumları ve STÖ ile çalışma ve istişarelerimiz elan devam etmektedir.
Bu çalışmalarımız ve ilgilileri ile olan temaslarımız sonucunda gördük ki, hastalığın yayılması ve önlenmesinde uygulanacak olan hastalıkla mücadele şekli ve yöntemlerindeki öneriler, kişi ve kurumlara göre değişmekte olup, kendisini yetkili adleden her kişi, konu ile ilgili farklı yöntem ve tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Yani, hala daha, kurum ve kuruluşlar arasında mücadelede yöntem birliği ve ortak bir konsensüs bulunmamaktadır.
Esasen, hastalığın alana yayılışındaki bilinen, yazılan ve söylenen faktörlerin doğruluna, kullanılan ilaçların etkisi ve zamanlamasına, kullanma biçim, yöntem ve kullanma aralıklarına bizimde itirazımız bulunmaktadır.
Çünkü biz, Birlik üyesi çiftçilerimizin bahçelerinde, bilinen ilaç ve yöntemlerin dışında ilaç ve yöntemler kullanarak, kullandığımız ilaçlardan % 90 lara varan iyileştirme sağladık.
Çiftçi ise bir başka telden çalarak, hastalık ile ilgili söylenilenlerin tamamının doğru olmadığına, külleme ilacının, hastalığa tesir etmediğine inanarak, mücadele yapmasının gerekli olmadığını düşünmekte ve mücadeleden tamamen vazgeçmiş görünmektedir.
Hastalık ise bizim bu zafiyetimizden yararlanarak, her yıl etkisini daha da artırarak, fındık dalları üzerindeki yıllık sürgünleri ile dip sürgünlerini önemli ölçüde etkilemekte, fındık yapraklarını yer yer tamamen imha etmektedir. Bunlara bağlı olarak, çotanak içinde bulunan sağlam fındığın yeterince beslenmesine mani olmakta ve erken olgunlaşmasını sağlayarak standardını bozmakta olup, çürüme ve deformasyon sayesinde fındığın depo ve raf ömrünü de oldukça kısaltmaktadır.
Bunlara ilaveten; fındık dalları, hastalığın etkisi neticesinde yılık sürgünlere sahip olamamasından dolayı, tamamen odunsu bir şekil aldığından ürün rekoltesi ve kalite, sürekli düşmekte ve bundan sonraki yıllarda da düşmeye devam edeceğini söylemek, kâhin olmayı da gerektirmemektedir. Özellikle bu zarar, bahçe şartlarını da ortadan kaldırmaya taalluk bir zarar olduğundan, aklı erenlerin, bütün kaygı ve kuşkusu da bu yöndedir.
Diğer bir değişle, eğer vurdumduymazlığımız bu hali ile devam eder ise sadece politikasına talip olduğumuz fındığın, bir müddet sonra ürün elde edecek bahçesini dahi bulamayacağız.
Peki; bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve fındıkta üretim ve kaliteyi bırakın artırmayı, sabit tutabilmek için acilen neler yapmalıyız?
Elimizde proje var, biz bu konuda çalışıyoruz diyenlere şunu söylemeyi görev biliyoruz. Açık alanda üretim yapmak, matematik gibi sonuç vermez. Sonuca tesir eden birçok faktörler sözkonusudur. Bu faktörlerden yönlendirip, yöneteceğimiz faktörler olduğu kadar, yönetemediğimiz faktörler de oldukça çoktur.
Bunlardan insan ve bitki faktörü, yönlendirilip, yönetebilme açısından sonuca tesir edecek en zor faktörlerdir. Zira özellikle birinci standart bölgede her ikisi de yaşlıdır. Eğer, bunlardan istenilen verimin alınması isteniyorsa ikisinin de Gençleştirilmesi gerekmektedir. Bu da bitkinin, endüstriyel tarıma uygun olarak yeniden dikilmesi, insanın yerine ise, donanımlı genç çiftçi ikame etmekle mümkün olacaktır.
Bunun içinde, özellikle politika oluşturup uygulama açısından devlete, STÖlerine önemli ölçüde görevler düşmektedir. Öncelikli politika olarak, desteklemelerin, üretime dönük ve fiili işlemlerin takibinden sonra yapılması gerektiğine inanıyorum. En azından yılda iki defa, külleme hastalığına karşı bahçelerin zamanında ilaçlanması sağlanabilsin ki, ondan sonra ülke olarak ürün artışı ve kalitesinden bahsetme hakkımız doğsun.
Şayet, külleme hastalığı ile yeterince ve topyekün mücadele etmez isek, çok değil onyıl sonra bugünkü rekolteyi arar ve fındığı da ülke dışındaki bahçelerde görür olacağız. Bunun vebali; hepimizin olacaktır.