Oksijen’in yurdu ORDU
Her ilin farklı yönlerini ele almaya çalıştığımız bu sayfada öncelikle Ordu’nun pek az bilinen ticaret düzenini anlatacağız.
info@karadenizekonomi.com / 9.09.2019
Kısa adı DOKAP olan Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın oldukça geniş kapsamlı araştırmasından yola çıkarak “Karadeniz’de zamanın izlerini” sürdüğümüz yazı dizisinde bu hafta, tüm ilçelerinde keşfedilecek doğal güzellikleri olan, kamp ya da piknik yapanların, güneşin doğuşu ve batışının tadını çıkaranların muhteşem yaylalarında huzur bulanların şehri Ordu’dayız. Her ilin farklı yönlerini ele almaya çalıştığımız bu sayfada öncelikle Ordu’nun pek az bilinen ticaret düzenini anlatacağız.
Ordu’da pek az bilinen bir ticaret düzeni
Osmanlı döneminde büyük şehirlerde özellikle zahire türünden ihtiyaç maddelerinin toptan alınıp satıldığı yer anlamına gelen “kapan” kelimesi aynı zamanda bir ticaret düzeni ve ticari dayanışma örneği olarak bir dönem Ordu’da uygulama alanı bulmuştur. Bu bilgiye kentin en önemli tarih bilimcilerinden yazar Naim Güney’in “Ordu’da eski yıllar” adlı kitabından ulaşıyoruz. “Kapan” kelimesi aynı zamanda büyük terazi, kantar anlamına gelirdi. Kapanlar, Osmanlı merkezi yönetiminin başta İstanbul olmak üzere büyük ticaret pazarlarına sahip önemli kentlerde oluşturduğu toptancı halleri, mal çardaklarıydı. Ordu şehrinde de eski yıllara doğru gidildiğinde ilk “un kapanı”nın şimdilerde Altınordu Kaymakamlık binası olarak kullanılan eski vilayet binasının önündeki Çürüksulu Ali Paşa’ya ait Adliye binasında 1890’lı yıllarda kurulduğu söyleniyordu. Sonradan buradan kaldırılan “un kapanı” daha elverişli bir yer olarak çarşıya yakın, çevresi meydan olan ve un kapanı olarak inşa edilen yeni binasına taşınmıştı. Şehrin kurucusu sayılan ve şimdiki belediye başkanı Dr. M. Hilmi Güler’in büyük dedesi olan Felekzade Süleyman Bey, ilk belediye reisliği yaptığı sırada, belediyeye gelir kaynakları sağlamak üzere, istismar edilen, gelirlerinden belediyenin yeterince faydalanamadığı “un kapanı”nın kantar gelirini müzayede ile satışa çıkarmıştı. Müzayedede en yüksek fiyatı yine kendisi vererek un kapanın kantar geliri işletmesini almıştı. Fakat gelirlerinden oluşanparayı almayarak belediyeye gelir kaydettirmişti. Un kapanına getirilerek perakendeci esnafa satılacak olan ürünlerin başka bir yerde, kapan dışında, hatta köyden gelirken yol boylarında pazarlanması kesinlikle yasaktı. Kapan’da gerektiği şekilde rüsumu ödenmeden ve bilhassa toptan olarak başkalarına satılmasına izin verilmezdi. Yani, günümüzdeki “Toptancı Hali”nin bir çeşidiydi. Kapanlar, toplayıp dağıtma işini yaptıkları mahsul veya malın adlarıyla anılırdı. Bu yüzden, Ordu çarşısındaki kapanlardan birine “Un kapanı”, diğerine de “Tahıl Kapanı” veya “Tahıl Pazarı” denmişti. Tahıl pazarı aslında un kapanın kaldırılmasından sonra yeni kurulmuştu. Ordu’nun bir zamanlar toptancı hali durumunda hizmet veren “Un kapanı” 1930’lu yıllarda yıktırılarak, “kapan” usulüne son verilmiş ve bir müessese de tarihe karışmıştır.
Ordu’ya ilişkin bu tarihsel süreci anlattıktan sonra şehirde “zamanın izlerini” sürmeye devam edelim. Kent, Küçük Asya olarak da anılan Anadolu’nun Asya ile Avrupa arasındaki kuzey köprüsü ya da kuzey şeridi konumunda olan Karadeniz Bölgesi’nin orta bölümünde yer alır. İnsanlık tarihinin en eski devirlerinden bu yana çeşitli kavim ve kültürlere ev sahipliği yapan Ordu, eski ismiyle Kotyora, tarihi derinliği, çok kültürlü yapısı ve tabii güzellikleriyle bugünün Türkiye’sinin en güzide köşelerinden birisidir. Ordu halk kültürü pek çok kültürün etkileşim noktasında başka bir deyişle kavşak noktasında bulunan bir coğrafi güzelliğin çok renkli ve çok sesli değerlerine sahiptir. Alevi, Sünni, Türk, Gürcü, Ermeni gibi pek çok etnik ve dini renge ev sahipliği yapmış Ordu, yazılı, sözlü, kayıtlı, kayıtsız, halk kültürünün emsalsiz örneklerine ev sahipliği yapmakla öne çıkmaktadır. Keşfetmek ise bu toprakların değerlerine ve geleneklerine bağlı, saygılı, meraklı ve tutkun nesillere düşüyor. Ordu ili kent dokusunu incelediğimizde; sahil şeridinden geçen transit yola dik caddeler ve bu caddeleri dikine kesen sokakların olduğunu görürüz. Kent gelişim dokusu düzensiz dama şeklinde oluştuğu belirgindir. Bu yol ve cadde yapılanmasının oluşturduğu yol ağlarının genellikle tümü trafiğe açık olup, halkın yoğunlukta kullandığı caddeler alışveriş merkezlerinin bulunduğu alanlardır. Bu alanlar araç trafiğine kapalıdır.
Yöresel Mimari
Ordu’da mimari tercihlerin şekillenmesi yüzyıllara varan büyük bir gelenek içerisinde gerçekleşmiş, ideal mimari düzeyin ortaya çıkması da ancak yakın dönemde mümkün olmuştur.Bir yörede halkın mimari tercihlerini etkileyen belli başlı bazı unsurlar coğrafya, iklim, yüzey örtüsü, yaşam biçimi gibi faktörlerdir.Ordu dağların kıyıya paralel olarak uzandığı, yüksekliklerin güney sınırında yer yer 3 bin 200 metreye ulaştığı, akarsuların derin vadilerde aktığı engebeli araziye sahip bir yapıdadır.Ordu yayla bakımından dazengin sayılabilir. Çambaşı, Çukuralan, Keyfalan, Perşembe, Güllüyazı, Düzdağ ve Yedigöl Yaylaları Ordu’nun belli başlı yaylalarıdır. Halk mimarisinin Ordu’daki en belirgin özelliklerinden birisi de yapılardaki standartlaşmadır. Yapı çeşitleri, yapı biçimleri, kullanılan malzemeler ve hepsinden belirgin olanı yapılardaki planlar bölgede hemen hemen aynıdır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi yapıları inşa eden ustalardır. Aynı ustanın onlarca ev yaptığını ve onlarca evin planını belirlediğini düşünürsek standartlaşmanın doğallığı ortaya çıkar. Ayrıca beğenilen ve kullanışlı bulunan planların da taklit edilme olasılığı yüksektir.Yörede hane küçüklü büyüklü üç dört yapıdan meydana gelmektedir. Hanede bulunan ek mahiyetindeki yapılar en az ev kadar önem taşır. Bir hanede insan barınması için inşa edilen yapıya ev denir. Eve ek olarak inşa edilen serendi, fırın, samanlık ve bazen tuvalet evin tamamlayıcı unsurlarını oluştururlar. Serendiler yiyecek depolamak için inşa edilen yöreye özgü yapılardır. Samanlıklar alelade, hayvanların yemlerinin muhafaza edildiği genellikle ahşaptan imal edilen yapılardır. Taş fırınlar ise genellikle taştan imal edilen ve ekmek yapmak için kullanılan ek yapılardandır.
Ahşap Camiler
Ahşap, doğada kolaylıkla bulunabilmesi ve kolay işlenilebilen bir malzeme olması sayesinde, mimari yapı elemanlarında özellikle de kapı ve pencerelerde yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Türk–İslam Sanatının da vazgeçilmez malzemelerinden biri olan ahşabın en iyi örneklerini mihrap, minber, rahle, kapı ve pencere gibi dini yapıların mimari elemanlarında görmek mümkündür. Karadeniz bölgesinde ahşap camiler sık görülen mimari yapılar arasındadır. Bölgenin kereste açısından zengin olması bu tip ahşap yapıların bolca yapılmasını kolaylaştırmıştır. Evler, samanlıklar, köprüler, serendiler ve camilerin ahşaptan yapılmış olması elbette bir tesadüf değildir.İkizce ilçe merkezinde bulunan Laleli Camii ise Fatih Sultan Mehmet dönemine tarihlenir. Ancak bunu ispatlayacak bir belgeye tarihi olarak ispatlanmış da değildir. Ahşap camiler ahşaba uygulanan sanatlar açısından da zengindir. Oymacılık, kakmacılık gibi sanatlar yanında kökboyası ile çeşitli birimlerin süslenmesi ve boyanması da söz konusu olmuştur.Ahşap camilerin çoğunda minare olmaması camilerin inşa edildiği zamanlarda buralarda minare yapacak ustanın olmayışıyla açıklanmaktadır.
Dayanışma ve Yardımlaşma
İşte birlik ve imece usulü: Tarla kazma, fındık toplama, fındık ayıklama gibi köy hayatındaki birçok faaliyetlerinde köy sakinleri imece usulüyle beraberce yürütmektedir. Bu çalışma usulü yörede birlik beraberliği sağlamak, aynı zamanda yapılması gereken işlerin çok yorulmadan, zamanında bitmesini mümkün kılmaktadır. Eski dönemlerde köylerde yapılan işlerin imece (imeci) usulüyle yapılması sıkça karşılaşılan bir durumdu fakat günümüzde artık önemini yavaş yavaş kaybettiği görülmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaşayışı da değişen halk artık köylerde yaşamak yerine şehirlere göç etmektedir. Şehirlerde insanlar günlük hayatlarında sürekli bir koşuşturma içinde olduklarından hayatlarını uzmanlaşmış oldukları işleri gerçekleştirerek kazandıklarından imece usulünün şehirlerde uygulanmadığı görülmektedir. Eskiden köylerde hasat zamanlarında, düğünlerde, bayramlarda, özel kutlamalarda imece usulüyle işlerin yapıldığı bilinmektedir. Topluca yapılan işlerde yöre insanı işlerini yaparken, çeşitli folklorik ögeleri de icra etmekteydiler. Örneğin insanlar fındık toplarken, ayıklarken ya da tarlada kazma kazarken bir yandan işlerini görmekte bir yandan da karşılıklı mâniler, türküler söyler bilmeceler sorarlardı.