Tarihi Tekerrür Diye Tarif Ediyorlar, Hiç İbret Alınsaydı Tekkerrür Edermiydi

Fındık Yuvarlanıyor

info@karadenizekonomi.com / 11.09.2014

Tarihi Tekerrür Diye Tarif Ediyorlar, Hiç İbret Alınsaydı Tekkerrür Edermiydi

Karadeniz Ekomomi Yazarlarımız dan Murat Taşkın birçok yazısını manşet habere taşıyacak düzeyde yine önem arz eden yorumlar da bulundu.

Bu defa ki köşe yazısın da köylü ile tüccar ilişkisin den başlayarak fındık fiyatlarına kadar uzanan konuları bakış açısıyla yorumlayarak, detaylı bir analiz ışığında durum değerlendirmesin de bulundu..

Gündemin birçok konusuna dikkat çeken Murat Taşkın'ın  bugün kü köşe yazısı;

Önce Mehmet Akif, gözlerimizden aklımıza bir gönderme yapsın, öyle başlayalım:

*

-"Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar,

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

*

Ondan sonra 12 Ekim1936'da yapılan "1. Ulusal Fındık Kongresi"nde dönemin Ekonomi Bakanı Celal Bayar'ın yaptığı konuşmaya göz atalım:

"Sayın Baylar,

Fındık, memleketimizin ihraç maddeleri arasında mühim bir yeri olan ulusal bir mahsuldür. Yurdumuzun kalabalık ve güzel bir parçasında halkımızın başlıca geçim vasıtasıdır.Bu itibarla ta istihsalinden başlayarak müstehlik eline geçinceye kadar geçirdiği safhaları incelemek için sizleri buraya davet ettim

Kabul edip bu önemli işe koştuğunuz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim.Bütün ilgili odalar kongreye iştirak ettiler.Yalnız Trabzon odasının burada mümessili yoktur , bunu önemle kaydederim.

Bir seri halinde inceleyeceğimiz mevzularımız arasında bir noktaya bilhassa tebarüz ettirmek isterim.O da köylü ile tüccar arasındaki muamelenin bilhassa ikrazat ve kredi muamelelerine taalluk eden kısmıdır.Bunun şimdiye kadar olan şekli ile bundan sonra nasıl olması lazım geleceği hakkındaki fikirlerinizi yakından bilmek isterim.Diğer açıkca bilinmesinde de fayda gördüğüm bir nokta, bugünkü toplanmanın, bugünkü fiyatlar bakımından bir siyasa mahsulü olmadığıdır. İhracat maddelerimizin kıymetlerinin nasıl olması lazım geleceğini muhtelif vesilelerle söyledim.Aynı fikrin bir kere daha hulasa edilmesinde fayda gördüm:

Takip ettiğimiz ticaret anlaşması politikası mallarımızın satışını kolaylaştırmış ve bazı memleketlerde imkan verdiği karşılıklı mübadele inkişafı. Mallarımıza talep nispetlerini arttırmıştır.Biz prensip itibariyle, Türkiye ihracat mallarının yalnız kalite değil, fiyat itibariyle de dış piyasalarda temayüz etmesi lazım geleceği fikrindeyiz.Bunun içindir ki istihsalin ilk kademelerinden başlayarak müstehlike kadar olan safhalarında çalışma tarzlarımızı rasyonelleştirmek ve bu yoldan maliyet fiyatlarımızı asgariye indirerek, kalite haricinde en büyük rekabet ve muvaffakiyet unsuru olan ucuzluğu da temin etmek istiyoruz.

Bunu söylemek, bittabi mallarımızı yok pahasına harice dökmek ve müstahsilin yaşamağa ve mesaisine devam etmek için muhtaç olduğu kazancı sıfıra indirmek değildir.

Üzerinde en kıskanç olduğumuz ve rasyonalizasyon yoluyla arttırmak ve tahkim etmek istediğimiz kazanç budur.

İhracat tüccarımız bugünkü vaziyet dâhilinde, muhtelif memleketlerde mübadele vaziyetimizi nazara almalı ve fiyata vücut veren bütün unsurları göz önüne getirerek karşılıklı alım satım vaziyetinin icap ettireceği fiyatı temine çalışmayı ulusal bir ödev saymalıdır.

Herhangi bir vaziyetten istifade ederek alıcılarımıza fiyat empoze etmeye çalışmak ne kadar hata ise, bazı mübadele şartlarından mütehassıs daha müsait fiyata vücut verecek elemanları ihmal ederek, daha ucuza satmak da o kadar hatalıdır.Her vaziyete ve o vaziyete göre normal olan şartları daima göz önünde tutarak ona göre fiyat teminine çalışmak gerektir.

İçinizde tüccar olanlar var, müstahsil bulunanlar, endüstriyel olanlar vardır.Biz menfaatlerinizin ayrı ayrı olmadığı ve ulusal ekonomi bakımından bilakis müşterek bulunduğu kanaatindeyiz.Bir taraflı hiçbir mülahazanın esiri olmadığımızı, Hükümet namına katiyetle söyleyebilirim.Tüccar dediğim zaman ecnebi veya Türk diye bir tefrik de kabul etmiyorum.Bu memlekete yerleşmiş olan, bu memleketin ulusal ekonomi icaplarına uyan ve bu memlekete sermayesiyle ve bilgisi ile hizmet eden ve memleket mahsullerini kıymetlendiren her ecnebi de ayni derecede önemli bir vazife yapmaktadır.

Diğer söylemek istediğim bir noktada şudur:

Bazıları nasılsa zannediyorlar ki, biz alivre satışları tenkit etmek istiyoruz. Bu tamamen yanlıştır.Bir an evvel umumileştirmek istediğimiz rasyonelleştirmek savaşının en büyük netice ve hedeflerinden birisi de bu nevi satışların inkişafı olacaktır.Biz alivre satışlarla değil ala baisse alivre satışı bir anane haline getirmiş tüccarla mücadeledeyiz ve mücadele edeceğiz.Bu zatlar, müstahsilin teşkilatsız olmasından, kredi ihtiyacından istifade etmekte ve diledikleri fiyata mal alabileceklerinden emin,birbirinden daha düşkün fiyatlarla memleket ekonomisini yıkmaktadırlar. Meşru bir spekülasyon telakkisine imkan verebilecek ve a la baisse ve en baisse vaziyetlerini meşru gösterebilecek hiçbir sebep yoktur.

Memleketimizin evlatlarının ve hakiki tüccar sınıfının bu vaziyeti ne kadar elem ile karşılaşmakta olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu kötü ananede devam etmek isteyecekler artık bu memlekette yaşamak imkanını bulamayacaklardır.Müstahsilin teşkilatlanması demek, ihracatçı tüccar sayısının azalması demek değildir. Bilakis memleketimizde milli şuura sadık bir ihracatçı sınıfının artması hedeflerimizden ve en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir. Sözlerimizi hulasa edeyim:

Hedefimizin ve toplanmamızın hedefi,rasyonel çalışma yollarını beraberce tetkik etmek ve böyle bir çalışmaya engel olan müşkülleri ve noksanları tespit etmektir. Düşüncelerimiz ve endişelerimiz asla bir cepheli değildir. Müstahsili de tüccarı da ayni alaka ve muhabbetle göz önünde tutacağız ve ayrı olan menfaatlerini en iyi temin eder şekil ve şeraiti arayacağız.

Harici satış fiyatlarında siyasamız ve muayyen vaziyetleri istismar etmek ne de muayyen ekonomik şartların fiyata vücut veren elemanları istihkar etmektir. Kaliteyi yükseltecek, maliyeti düşürecek ve bu suretle istihsal ve ihraç binnetice kazanç imkanlarını arttıracak olan en rasyonel çalışma tarzımızı bulmak başlıca ihtirasımızdır.

Çikolata sanayimiz mümessillerinin aranızda bulunduğunu memnuniyetle öğrendim. Kendilerine alakalarından dolayı teşekkür eder.ve fındıklı mamulatı Türk ihracat spesiyalitesi haline getirmek için çalışmalarını tavsiye ederim. Şimdi sizi ruznameniz veçhile çalışmaya terk edeceğim. Bunun için reislik şerifini bende bırakarak, birisi tüccarlar arasındaki birisi de müstahsiller arasında iki as başkan seçmenizi rica ediyorum. Çalışma şevkinizi arttıracağını sanarak ilave edeceğim bir cihet daha vardır: Uzak maziden kalma bir duygu bu kabil toplantıları neticesiz bir laf harmanı zannettirir. Alacağınız kararların ehemmiyet ve dikkat ile nazara alacağından ve tez elden tahakkuk ettirilmesine çalışılacağından emin olabilirsiniz.

*

Daha sonra da; 30 Temmuz 2008'de yani bundan 6 yıl önce bir Gazete de neler yazmışız ona bakalım:

*

Fındık yuvarlanıyor..

Yalanlar, yanlışlar havada uçuşuyor..

1935’de yapılan Birinci Fındık Şurası’ndaki sorunların sadece miktar ve mekan bazında değişime uğradığı, temeldekilerin aynen devam ettiği fındık, bu kafayla düzlüğe giden yolu zor bulacak.

Temeldeki sorunun, “Kendi doğrusundan başka doğru tanımayan” derecedeki yobazlık ile farklı pencerelerden bakmayı beceremeyenlerden kaynaklandığı artık apaçık bir gerçek..

“Kulağımın duyduğunun hiçbirine inanmam. Gözümün gördüğünün yarısına inanırım” ilkesi ile gazetecilik mesleğini yerine getiren birisi olduğumuz için, son günlerde özellikle Ulusal Fındık Konseyi menşeyli bazı açıklamaları hayret ve ibretle izliyorum.

Bir süre önceki; UFK Araştırma ve Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turan Karadeniz’in, “Rekolte tespiti otel lobilerinde yapılıyor” açıklamasıyla, kimleri kastettiğine cevap ararken, kendisinin yılda bir kere gittiği bahçeleri, diğerlerinin en az 3-4 kez ziyaret ettiğini bilmesek, “Hoca haklı” diyeceğiz.

Ama, geçmişte yapılan rekolte tahminlerine bakıldığında en büyük yanlışların içinde Sayın Karadeniz’in bulunduğunu rastlıyoruz.

Ancak, Sayın Karadeniz’in yaptığı yanlışa, “O da bir şey mi” dedirtecek türdeni, UFK’nın Denetleme Kurulu Üyesi’de olan Ordu Ziraat Odası Başkanı Necat Avcı’dan geldi.

Sayın Avcı, “14 Nisan 2008 tarihli UFK raporunu desteklememize rağmen, son günlerde kamuoyunda yer alanı kabul etmemiz mümkün değil” diye açıklamada bulundu.

-Raporlar aynı, hatta ikincisi daha da geliştirilmiş..

Bir zamanlar Fındık Koordinasyon Kurulu’nun fikir babalığını yaparak, sektörün tüm kesimlerini gönüllü birliktelikle bir çatı altında toplamanın çabası içinde olan birisi olarak, Sayın Avcı’nın açıklamalarını okuyunca, “Acaba ben mi yanlış biliyorum” diyerek birleşmenin son adresi UFK’nın raporlarına tekrar göz attım.

14 Nisan 2008 tarihli olan Cumhurbaşkanı’ndan Bakanlara, üretici birliğinden, ihracatçılara kadar herkese ve de basına gönderilen rapor ile 13 Haziran’da yapılan genişletilmiş toplantıda hazırlanan ve yine kamuoyuna sunulan raporun aynı olduğunu gördük.

Hatta, karşı çıktıklarını söyledikleri emanet-avans sistemiyle ilgili, birinci raporda bölgelere göre, 1.25-1.75 YTL olarak önerilen avans miktarının ikinci raporda 1.5-2.00 YTL şekliyle daha da yükseltilerek önerilmiş.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığında yapılan son toplantıya da başta Necat Avcı olmak üzere herkesin kabul ettiği rapor sunuldu.

Buna rağmen, Sayın Necat Avcı’nın, “Son raporun altına imza atmayız” demesini anlamış değiliz.

Kaldı ki, Sayın Avcı, UFK’nın yönetiminde bulunmuyor. Yönetim kurulunda Giresun Ziraat Odası Başkanı Özer Akbaşlı, Eski Ordu Ziraat Odası Başkanı Onur Şahin ve Fiskobirlik Genel Müdürü Mehmet Sargın üretici temsilcileri olarak yer alıyorlar.

-Gerçek Özer Akbaşlı'dan..

Tamam; fındıkta kimin ne dediği, ne yapmak istediği pek belli değildir.

Ancak, bu denli raporlar ortada ve kamuoyu ile paylaşılmış iken, gerçeği bu denli saptırmaya çalışmak hiç doğru değil ve sektöre de büyük zarar veriyor.

Sayın Avcı, popülist hareket etme yerine acele etmeyerek, aşağıdaki açıklamayı yapan Özer Akbaşlı ile görüşse idi, eminim bu denli boşluğa düşmezdi.

Üreticinin hakkını savunmanın öncülerinden olan ve fındık sorunlarının çözümü için birlikte hareket edilmesi gerektiği kanaatine varan Özer Akbaşlı’nın açıklamasını okuyalım:

“Son günlerde bir çok basın ve medya kuruluşunda, Ulusal Fındık Konseyi'nin 2008 yılı fındığı için yetkililere, 2.-YTL avans verilsin, Ulusal fındık konseyi fındığa 2 YTL istedi, şeklindeki bir dizi haberler yayınlanmıştır.

Bu haberler doğru değildir.

Ulusal fındık konseyinin raporunda, avans sistemi vardır. Ancak avans sisteminin uygulanması için gerekli alt yapı hazırlıklarının yapılması gerekir. Teklif edilen avans sisteminin uygulanabilmesi için alt yapısının oluşmasının şart olduğu da ilgili rapordadır.

Esasen, Ulusal fındık konseyi, 2008 yılı için (arz fazlası olan yıllarda) devlet müdahalesinin şart olduğunu ve fiyatın maliyet üzerine % 30 yaşam ve refah payı konularak yapılması gerektiğidir.

Ulusal fındık konseyi içersinde bir çatışma değil, bir uzlaşma aramaktayız. 150 yıldır süren ve bugüne kadar çözüm odaklı bir şeylerin yapılmaması karşısında, ciddi arayışlar içersindeyiz. “

Her zaman hatırlattığımız, “En kötü gerçek, en güzel yalandan iyidir” sözünün anlamını iyi kavramamız gerekiyor. Bazı konuları zamana ve mekana göre değiştirerek ifade etmeye ve savunmaya kalkarsak, en güzel yalana hizmet etmiş oluruz. Bunun da kimseye faydası yoktur.

-Yıldırım, gerçeği araştırmalı idi..

İşin bir başka yönü de, tarım sektörünü ve de fındığı iyi bildiğini düşündüğümüz Dünya Gazetesi Yazarı meslektaşım Ali Ekber Yıldırım’ın son köşe yazısındaki “Konseyin yönetim ve denetim kurulu üyelerinden bazıları bu raporlardan haberdar olmadıklarını ve altında imzaları bulunmadığını, raporu ilk kez bu toplantıda gördükleri ifade ettiler” cümlesi var ki, oldukça düşündürücü.

Kendisine de telefonla aktardığım bu husustaki gerçek, kendisine gönderilen raporlara bakması halinde görülebilecekti. Ancak, yoğunluğu nedeniyle, raporlara bakmayı değil, kendisine ifade edileni aktarması eksiklik olmuştur.

O yanlış, bu eksik.. Öteki fazla, beriki az..

İyi de bu iş nasıl çözülecek?

Nereye varacak?

Ne yapmak gerek?

Sorulara net cevaplar vermek zor. Ancak, “Eski tas eski hamam” misâli gidiş, söyleniş ve hareket tarzı ile bu sorunların çözülmediği, herkesin sadece kendi penceresinden bakmakla işlerin hâlolmadığı gerçek.

Depolarda 300 bin, dalda 850-900 bin ton fındık bulunduğu da…

Yüzde 30’u gerçek üretici olsa da, Karadeniz köylüsünün mağduriyet içinde olduğu da..

Fındığa yüksek fiyat vermenin pazarda sıkıntı yaratacağı da..

Öyle ise ne yapılmalı? Neye karar vermeli?

“Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” diyerek sorumlu olanların işin içinden çıkamadıkları görüntüsü vermeleri de bir şey ifade etmez.

Bu iş, üretici mağdur edilmeden, 2 yıl öncesine göre yüzde 20 azalan pazar kaybedilmeden çözülmeli..

Öyle veya böyle…

Fındık üreticisi geçinmek, ihracatçı daha fazla fındık satmak çabası içinde..

Dengeleri ayarda tutmayı becerebilen, sapla-samanı karıştırmayan, başka hesaplar içine girmeyen yöneticiler bulabilsek, aslında sorun yok..

Ama, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı bir ülkede yaşıyorsanız, işte o zaman işiniz zor…

Kimisi, içeride başka dışarıda başka konuşur..

Kimisi, ekonomiye değil, siyasete bakarak hesap yapar..

Kimisi de gerçekleri ters yüz ederse, 1935’den bu yana “Gide gide bir arpa boyu yol almamışız” olur biter..

*

SONUÇ:

Tarih, diğer yaratıklardan tek ayrıcalığı akıl olan insanlardan bir kısmı,bazıları, tarihi kendileri için tekerrür ettiriyorlar, ya da birbirlerine benzeyerek ettirmeye çalışıyorlar ise, kendilerinden şüphe etsinler.

11 EYLÜL 2014

ETİKETLER; Murat Taşkın Fındık
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar