Hazinedar;''Fetöcü ilan etmeye çalıştıkları video montajdır''

​Beşiktaş’ın Ordulu Belediye Başkanı Murat Hazinedar, 15 Temmuz Darbe Komisyonuna savunmasını yazılı olarak yaptı. Hazinedar”Tüm karalamalara ve emeklerimize leke sürmek isteyenlere karşı Darbe Komisyonuna cevabımızı sunduk” dedi.

info@karadenizekonomi.com / 14.01.2017

Hazinedar;''Fetöcü ilan etmeye çalıştıkları video montajdır''

Hazinedar’ın Darbe Komisyonuna gönderdiği savunması şöyle,

15 Temmuz darbe girişimi, demokrasiye, halk tarafından seçilmiş hükümete ve halka karşı yapılmış alçak bir kalkışma olarak Cumhuriyet tarihimize geçmiş kara bir lekedir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve Sayın Başbakan'ın demokrasiyi korumaya dair çağrısı üzerine milletimizin meydanlarda demokrasiye bizâtihi sahip çıkması, başta Sayın Genelkurmay Başkanı olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinin darbe girişimine karşı koyması ve mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi'nin Sayın Genel Başkanı da dâhil olmak üzere tüm siyasi partilerin genel başkanları ve özellikle milletimizin darbe girişimine karşı canlarını ortaya koyan topyekûn ve olağanüstü karşı duruşları ile darbe girişimi akim bırakılmıştır. Öncelikle bu darbe girişimini önlemek için canlarını feda eden ve şehit olan tüm vatandaşlarımıza, polis ve askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Darbe girişimini engellerken yaralanan gazilerimizin tedavi süreçlerini yakından takip ediyor, kendi görev bölgemde ikamet edenleri ise zaman zaman ziyaret etmeyi ihmal etmiyor ve hepsine acil şifalar temenni ediyorum. Tüm ulusumuza ve gazi meclisimizde görev yapan değerli 

milletvekillerimize de bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Önceki ismiyle "Fethullah Gülen Cemaati", şimdiki ismiyle FETÖ terör örgütünün, Türkiye'mizin yaşadığı bu acı tecrübenin faili olarak ortaya çıkmış olması nedeniyle, bu yapının dinî bir cemaat kisvesine bürünüp, kendi karmaşık örgüt yapısını kurması ve devlet kademelerine sızıp, en nihayetinde Devletimize yönelik darbe kalkışmasında bulunmaya cüret etmesi süreci; adlî ve idarî makamlar, kamuoyu, basın ve siyasetçiler nezdinde araştırma ve tartışma konusu olmuştur. 2 Şahsen; Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve sosyal demokrat kimliğimle ve büyük dedemden bu yana Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin ferdi olarak, hayatımın hiçbir döneminde herhangi cemaatle, tarikatle veya bunların liderleriyle ilişkim olmadığı gibi, bu yapıların iç yüzü, işleyişleri ve iç hiyerarşileri hakkında da hiçbir mâlumata sahip değilim. Kaldı ki, bu yapının üyelerinin dinî bir cemaatin mensupları olmasının ötesinde, devlet kurumları içerisinde örgütlendiklerine dair şüphelerimin kaynağı, basında yer alan haberler, bazı milletvekillerinin meclis kürsüsünden yaptıkları konuşmalar ve birçok aydın şahsiyetin uzun senelerdir birçok platformda yaptıkları uyarılardan öteye gidemez. Uzun yıllardır politikaya hevesli birisi olarak kendi memleketim olan Ordu'da bireysel çaba ve imkanlarım ile enerjimi ve zamanımı siyaset için harcamış olmak dışında, Beşiktaş Belediye Başkanlığı'na 30 Mart 2014'te seçilip kamu görevini ilk defa 2 Nisan 2014'te yapmaya başladığım düşünüldüğünde, FETÖ'nün devlet kadrolarındaki yıllara sarî ama çözümlemesi şimdilerde yapılan yapılanmasına dair mâlumatımın olması şahsımdan beklenemez. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." sözünü siyasî duruşumda ve şahsî hayatımda kendime ilke edinmiş bir siyasetçi olarak, hiçbir cemaat, tarikat ve sair grupla hiçbir ilişkim olmadı. Kaldı ki bu fikirlerimi başta Beşiktaş Belediyesi Meclisi kürsüsü olmak üzere birçok platformda "Cumhuriyet Halk Partilinin cemaatle hiçbir bağı olamaz." şeklinde sloganlaşmış sözlerimle ifade ettim (EK-1). Yine de tekrar ediyorum ki "CHP'nin içinden hiçbir şekilde, bir cemaatle irtibatı ya da iltisakı bulunan kimse çıkarılamaz." Dolayısıyla, "Fethullah Gülen Cemaati" ismiyle bilindiği ve birtakım çevrelerce itibar gördüğü dönemde dahi bu yapıya, ekonomik veya politik desteği bir kenara bırakalım, fikrî desteğimi dahi esirgemiş bir siyasetçiyim. Sağlıklı bir demokraside bireylerin "cemaat, tarikat ve sair üyesi" olarak değil, birer "yurttaş" sıfatıyla var olması gerektiğini ilke edindiğimden dolayı, bu yapının eğitim faaliyetlerine dahi mesafeli kalmayı tercih ettim. Öncelikle vurgulamam gereken husus şudur ki; Komisyonunuz tarafından şahsıma yöneltilen soruların, yargıya taşınıp dava konusu yapılan ve gerek sosyal medya gerek basın yoluyla tekzip ettiğim yalan, yanlış ve çarpıtılmış haberlerden yola çıkılarak hazırlanmış 3 olduğunu ve aleyhimde ortaya atılan maksatlı iftiraları karine addettiğini üzülerek fark ediyorum. Bu sebeple, Komisyonunuza arz edeceğim değerlendirmelerimde, soruların kaleme alınış şekillerine dair birtakım tekziplerde bulunmaktan imtina edemeyeceğim. Ayrıca, Komisyonunuz tarafından şahsıma yöneltilen soruların, henüz tarafıma tebliğ edilmemişken, tirajı yüksek ve oldukça bilinen bir gazete tarafından yayınlanabiliyor olması, üstelik de haberimin dahi olmadığı bu sorularla karşılaştığımda bedenimde verilen tepkilere dair (!) yapılan yorumlar (ECEL TERLERİ DÖKTÜ-CHP'Lİ HAZİNEDAR'I TERLETEN SORULAR ve sair manşetler), yazılı ve görsel basının demokrasimizin 4. erki olma sıfatına ne kadar layık olabildiğini net bir şekilde ortaya koymakta olup, bu durum da biraz önce ifade ettiğim üzüntümü bir kat daha artırmıştır. İlk olarak şunu önemle ifade ederek düzeltmek isterim ki, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın "faaliyetlerine" değil, hiçbir faaliyetine katiyen katılmadım ve vakıf faaliyetlerine fikrî veya finansal hiçbir desteğim asla olmadı. Komisyonunuzun şahsıma yönelttiği sorularda kullanılan "FETÖ'nün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı faaliyetlerine katıldığınız" ve "FETÖ hakkında uzun bir konuşmayla methedici ifadelerde bulunduğunuz" şeklindeki ifadeler tekzîbe muhtaçtır. Şöyle ki; Komisyonunuzca kamuoyuna yansıdığı iddia edilen konuşma, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) 02.07.2014'te Beşiktaş Four Seasons Hotel'de düzenlediği "Evrensel Barışa Doğru 20. Yıl" isimli iftar yemeğinde "Beşiktaş Belediye Başkanı" olarak yaptığım konuşmadır. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca gerçekleştirilen mezkur programın yapıldığı Four Seasons Otel, görev yaptığım ilçenin hudutları içerisinde olduğundan, Belediye Başkanı sıfatıyla davet edildiğim o geceye, 02.07.2014 tarihi itibariyle devlet tarafından faaliyet göstermesine izin verilen yasal bir vakıf olması, üstelik Bakanlar Kurulu'nun 08.08.2011 tarihli 2011/2118 sayılı kararına istinaden "kamu yararına çalışan vakıf" statüsüne alınmak suretiyle "vergi muafiyeti sağlanmış bir vakıf" durumunda olması (EK-2) hasebiyle, vakfın terör örgütü bağlantılarından bîhaber şekilde, tamamen belediye başkanlığı görevimin gerektirdiği nezaket dahilinde katıldım. Bu cihetle protokol olarak usulen davet edilmiş belediye başkanı olarak bir vakfın iftar yemeğine katılmak, "vakfın faaliyetlerine iştirak etmek" olarak nitelendirilecekse, sözün bittiği yere gelinmiş demektir. Ayrıca basının ve yakın çevremin iyi bildiği hususlardan biri de, belediye başkanı olduğum ilçenin, yani Beşiktaş'ın sınırları içerisinde tarafıma yapılan davetlerin tümüne ayrım gözetmeksizin, görevimin bir gereği olduğunu kabul ederek 4 katılmaya gayret ettiğimdir. Göreve geldiğim günden itibaren programımı düzenleyen yardımcılarıma verdiğim ilk talimat, Beşiktaş sınırları içerisinde yapılan tüm etkinlik ve davetlerin ayrım yapılmaksızın programıma eklenmesi ve gün içindeki akış ve zaman müsaade ettiği sürece bu davetlerin tümüne katılacağım bilgisinin verilmesidir. Bu çalışma şeklime uygun olarak 02.07.2014 tarihli günlük iş programıma dahil edilmiş olan GYV'nin iftar yemeğine, vakfın terör örgütü bağlantılarından bîhaber şekilde icabet etmiş olmam, "vakfın faaliyetlerine iştirak etmek" olarak addedilemez. Kaldı ki bir dipnot olarak belirtmeliyiz ki, mezkur vakfın FETÖ terör örgütü ile bağlantıları ve bu örgütün Devletimizin ve milletimizin varlığına ve birliğine silah sıkabilecek kadar câni bir terör örgütü olduğu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra anlaşılmış olmakla, GYV'nin kapatılmasına 23.07.2016 tarihinde 667 sayılı KHK ile karar verilmiştir (EK-3). Komisyonunuzun şahsıma yönelttiği sorular arasında bulunan bir başka iddia, "FETÖ hakkında uzun bir konuşmayla methedici ifadelerde bulunduğunuz konuşmanızda..." şeklindeki ifadesiyle yer bulmuştur. FETÖ veya FETÖ'ye mensup hiçbir kişi ya da kurum hakkında hiçbir şekilde "methedici" ifadeler katiyen kullanmadım. İftar yemeğinin verildiği ilçenin belediye başkanı olduğumdan dolayı konuşma yapmam istendi ve kürsüye davet edildim. "Belediye başkanlığı görevimin gerektirdiği nezakete aykırı düşmemek için" konuşma davetine icabet etmek zorunda kaldım ve "irticalen" bir konuşma yaptım. FETÖ hakkında methedici ifadelerde bulunduğum şeklindeki çarpıtılmış durumun kamuoyuna bu şekilde yansımasının temel sebebi, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) 02.07.2014'te Beşiktaş Four Seasons Hotel'de düzenlediği "Evrensel Barışa Doğru 20. Yıl" isimli iftar yemeğinde, Beşiktaş Belediye Başkanı olarak yaptığım konuşmayı yansıttığı iddia edilen video kaydıdır. Video kaydının montaj olduğunu ve bu hususun Bahçeşehir Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nden alınan iki ayrı raporla sabit olduğunu önemle ve öncelikle belirtip mezkur konuşmaya ilişkin ayrıntılı hususları ve açıklamalarımı sıralayarak Komisyonunuza sunuyorum. Şöyle ki; öncelikle mezkur video kaydı montajdır ve konuşmanın farklı kesitleri, kesilip biçilerek ortaya bambaşka bir konuşma kaydı çıkarılmıştır. Bu hususa ilişkin Bahçeşehir Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nden alınan iki adet rapor ekte sunulmuştur (EK-4 ve EK-5). Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alev İdrisoğlu tarafından hazırlanan 5 21.11.2016 tarihli raporda yer alan "Her iki kayıt da ham görüntüleri (o salonda yapılan Murat Hazinedar'ın konuşmalarının bütününün yer aldığı görüntüleri) içermemektedir. Kayıtların bütünü montajlıdır. Kayıtlı görüntülerdeki Murat Hazinedar'ın konuşmalarında sesgörüntü montajı yapılmış olma ihtimali yüksektir. Dijital ortamda bu tür düzenlemeler yapmak olanak dahilindedir." şeklindeki sonuç kısmı mezkur video kaydının montaj olduğunun ispatıdır. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Sinem İnce tarafından hazırlanan diğer rapor, "Konuşma 1 haber servisi tarafından üretilen bir haber kurgu bandıdır.", "Konuşma 2 ham veriden yola çıkarak belirli bölümleri kurgulanmış bir görsel veri dosyasıdır." ve "Dosyada paylaşılan görseller ham kayıt değildir. Kurgu işlemine alınmıştır." şeklindeki sonuç kısmıyla video kaydının montaj olduğunu belirtmiştir. Böylece konuşmam, kasıtlı bir şekilde aslından saptırılmış ve FETÖ'yü destekler hâle büründürülmüştür. Bu husus, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Sinem İnce tarafından hazırlanan raporda "Konuşma 1'in Cihan Haber Ajansı tarafından basına servis edilmek üzere kurgulanmış haber verisi olduğu tespit edilmiştir." şeklindeki tespitle sabit kılınmıştır. Çünkü GYV tarafından düzenlenen iftar yemeğinde gecenin tüm akışının ve yapılan tüm konuşmaların video kaydını sadece FETÖ'nün haber ajansı olan Cihan Haber Ajansı yapmıştır. Konuşma kaydının internetteki tüm örneklerinin aynı ajans tarafından iki farklı açıdan çekilen tek bir video kaydının türevleri olduğu, bu kaydın da ilk defa FETÖ terör örgütünün basın-yayın kuruluşlarının internet sitelerinde yayınlandığı, oradan diğer internet sitelerinde paylaşıldığı ve sosyal medyada bu şekilde yayıldığı dikkate alınırsa; video kaydının çekimini yapan Cihan Haber Ajansı'nın, konuşmamın video kaydını yaptıktan sonra montajını da yapıp, konuşmamı tahrif ederek "FETÖ terör örgütünün kamuoyu desteğini sağlama ve PR'ını yapma" amacına matuf bir kayıt haline getirdikleri ve sonra da video kaydının aslını imha edip, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye çalıştıkları açıkça anlaşılmaktadır. Komisyonunuz tarafından şahsıma yöneltilen fakat doğru olmayan konulardan bir diğeri, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda "Herkes buraya gelmeye cesaret edemezken ben geldim." şeklinde bir cümle sarf ettiğimin düşünülmesidir. Halbuki "Türkiyemizin yaşadığı özellikle paralel lafıyla büyük bir düşmanlığı ifade eden siyasete dair ekilmeye çalışılan korkuları aşarak burada bulunarak cesaretle arz-ı endam gösterdiler." cümlesi kelime kelime GYV Başkanı'na ait bir cümledir (EK-6). İrticalen yaptığım konuşmamda, benden önce 6 kürsüde gecenin açılış konuşmasını yapan daha önce kendisini hiç tanımadığım ve bu iftar yemeğinden sonra da hiçbir yerde karşılaşmadığım ve görüşmediğim vakıf başkanı Mustafa Yeşil'in kullandığı bu cümleye atıf yapıp konuşmama başlamış, akabinde ise sert ve olumsuz eleştirilerimi, orada bulunan ve bu vakıfla gerçek bir mensubiyet ilişkisi içerisinde bulunan topluluğa karşı sıralamış ve yüzlerine karşı söyleme cesaretini göstermişimdir. Halbuki FETÖ'nün basın kuruluşu Cihan Haber Ajansı tarafından hazırlanan montaj video kaydında, cümlelerimin öncesi-sonrası kesilerek kendimden önce konuşan vakıf başkanının konuşmasına atıf yaparak bir giriş yaptığım konuşmamın şahsımca söylenmemiş ve GYV Başkanı'na ait sözleri tarafımca sarf edilmiş gibi zorlama bir çaba içerisine girişilmiştir. Milletvekilliği, belediye başkanlığı vs. önemli rütbe ve ünvanları haiz kişilerin sarf ettiği cümlelerin ardını-arkasını kesip kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak FETÖ'nün en bilinen PR taktiklerinden biri olduğu bilinirken; FETÖ mensuplarının bu klasik kumpaslarından birine şahsımın kurban edilmeye çalışılması gayet beklenen bir durum olup, bu montaj kaset üzerinden önce FETÖ destekçisi ilan edilip sonrasında bu etiketleme üzerinden yaşadığım süreç ve en nihayetinde Komisyonunuzca "mâsumiyet karinesi" ayaklar altına alınarak kaleme alınan bu sorulara muhatap kılınmam, aleyhime kurulan bu kumpasın başarılı olduğunun en açık göstergesidir. FETÖ'nün montajlı videoda kastî olarak göstermediği, yazılı basının ise bir kısmına yer verdiği konuşmamın o kesitinde "Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılarda hepimizin biraz payı var. 12 Eylül'de Fatsa'yı yaşamış bir kardeşiniz olarak, hem askerî hem bürokratik vesayete karşı biri olarak toplumun bugün yaşadığı sıkıntıyı sadece AK Parti iktidarına atıfta bulunarak içinden çıkamayız. Hep beraber sorumluluklarımız var." (EK-6) şeklindeki cümlelerimin devamında FETÖ'nün Balyoz ve Ergenekon kumpaslarının Türkiye'ye verdiği zarardan da bahsettim. "AKP iktidarından bağımsız olarak; cemaat o gücü kullanırken, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde yaşanan ve yaşatılan hukuksuzluklar ne ile açıklanabilir? Tüm bunlar ortadayken cemaatin; hem bireysel hem de kurumsal olarak oturup özeleştiri yapması gerekir." şeklindeki cümlelerim, işlerine gelmediğinden olsa gerek, montaj video kaydında yer bulamamış, video kaydının aslı imha edilmiş ve bu cümlelerim ne yazık ki yazılı basında da haber içeriğine konu edilmemiştir. 7 Çarpıtılmış haberlerin etkisi altında, Komisyonunuzun soruları içerisinde yer bulan bir başka ifade "hizmetlere el uzattık." cümlesidir. Öncelikle cümlenin aslı bu şekilde değildir. Sarf ettiğim cümle "Özgürlükçü sosyal demokrat idealimizle Atatürk'ün bu ülkede yeşerttiği değerlere hizmet etmek adına hep o hizmetleri yapanlara el uzatacağız." (EK-6) şeklindedir. Bu hususla ilgili gazete yayınları bu yazımın ekinde yer almaktadır. Görüldüğü gibi "hizmet" kelimesinden kast edilen; suçlamayı yapanların ifade ettikleri gibi "hizmet vakfı" veya "hizmet hareketi" değil, bizatihî "hizmet" kelimesinin lugat karşılığıdır. "Hizmet" kelimesi belediyecilik işlerinde adeta "motto" niteliğinde olması hasebiyle Belediye başkanlarının dilinden düşürmediği ve iktidar partisi de dahil olmak üzere birçok siyasi partinin sloganlarını süslemiş nadide bir Türkçe kelimedir. Ayrıca konuşmamda açıkça ifade ettiğim gibi, hizmet edilecek değerler ise, Atatürk'ün bu ülkede yeşerttiği özgürlükçü sosyal demokrat değerlerdir. Cümlenin "Özgürlükçü sosyal demokrat idealimizle, Atatürk'ün bu ülkede yeşerttiği değerlere hizmet etmek adına" kısmında neye hizmet edildiği açıkça belirtilmiştir ve "hep o hizmetleri yapanlara el uzatacağız" kısmında ise "o hizmetler"den kasıt, cümlenin bir önceki kısmında belirtilen "Atatürk'ün bu ülkede yeşerttiği değerlere hizmet"tir. Her ögesiyle gayet açık ve anlaşılır olan bu cümlede; hizmet kelimesinden ve hizmet edilen değerlerden bunların dışında anlamlar çıkarmak Türkçe'nin ve anlam bilgisinin sınırlarını zorlamaktan ibarettir. Cumhuriyetçi, özgürlükçü ve sosyal demokrat kişiliğimle, fikri hür vicdanı hür nesiller yetişmesi için gerek şahsi gerek siyasi hayatımda gösterdiğim çabalar yakın çevrem ve basın nezdinde bilinen bir gerçektir. Bu hususu, GYV'denin iftar yemeğindeki konuşmamda "Türkiye'de imkanı olmayan çocuklara el uzatarak, onları barındırarak, okul imkanı sağlayarak, onları yetiştiren tüm kurumlara bir işadamı, sanayici olarak Ordu'da ben de el uzatmaya çalıştım." (EK-6) şeklinde belirterek cemaatin (şimdiki ismiyle FETÖ) eğitim faaliyetlerine dair eleştiri ve değerlendirmelerimi arz etmek için bir girizgâh yaptım. Bu girizgâhın akabinde yaptığım değerlendirmelerimde; eğitim faaliyetleri kapsamında yapılan yardımlarda, aklını ve fikrini bir kişiye ya da gruba kiraya vermeyen, özgür ve hür iradesi temelinde muhakeme yürüten gençlerin yetişmesinin amaç edinilmesi gerektiğini belirttim. Konuşmamda girizgah olması için sarf ettiğim cümlenin çarpıtılarak "Hizmet Hareketi'nin birçok çocuğunun yetişmesine katkıda bulunduğu" şekline büründürülmesini büyük bir şaşkınlıkla ve 8 üzülerek karşıladım. Ordu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucusu ve ilk başkanının ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Ordu'daki kurucusu ve ilk başkanının torunu, bir diğer ifadeyle Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin çocuğu olarak hayatım boyunca hiçbir cemaatle veya tarikatle doğrudan ya da dolaylı herhangi bir iltisakım katiyen olmadı. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller ister." cümlesini, eğitim faaliyetlerine verdiğim desteklerde kendime düstur edinmiş Cumhuriyetçi bir siyasetçi olarak hiçbir cemaatin ya da tarikatın yetiştirme faaliyetlerine destek verdiğim düşünülemez. FETÖ'nün "Fethullah Gülen Cemaati" ismiyle bilindiği dönemlerde dahi bu yapıya hiçbir yardımım olmadığı gibi, 17 Aralık sonrasında da "Paralel Devlet Yapılanması" olarak nitelenen bu örgüte herhangi bir desteğim -ne şahsen ne de yürüttüğüm kamu görevi nedeniyle işgal ettiğim koltuğun sunduğu imkanlarla- katiyen olmadı. FETÖ'nün; sahte delil ve belgeleri, medya ayağını ve nihayetinde hukuk sistemini oradaki uzantıları üzerinden alet etmek suretiyle kurduğu kumpaslara dair sembol isimlerden biri olan Türkan Saylan'a, hastalığının son döneminde yapılan polis ve adliyenin alet edildiği operasyonlar hepimizin hafızalarında hâlâ capcanlıdır. Ölümünün ardından Beşiktaş Belediyesi olarak kendi ismini verdiğimiz "Türkan Saylan Kreş ve Gündüz Bakımevi"mizin açılışında, 15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yaptığım 07.09.2015 tarihli konuşmamda (EK-7), FETÖ'nün kumpaslarına ve devlet kurumlarını dizayn etmesine dair net tavrımı ve düşüncelerimi her platformda her kesimle paylaştığım gerçeği ortadadır. Bu konuşmada sarf ettiğim "Eğitim ve siyaseti şekillendirmeye çalışan cemaat kurumlarına karşı önemli bir simgedir ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)." şeklindeki sözüm, bugün bana atılan iftiralara yönelik sarih bir cevap teşkil etmektedir. Dolayısıyla, "FETÖ'nün çocukların yetişmesine katkıda bulunduğunu" ifade ettiğimi düşünenler şunu bilmelidir ki; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, sosyal demokrat ve özgürlükçü bir şahsiyet olarak ben, FETÖ'nün kurduğu kumpaslara ve eğitim ile siyaseti dizayn etme çabalarına 17 Aralık veya 15 Temmuz öncesinde de sonrasında da ayırt etmeden karşı durmuş bir siyasetçiyim. FETÖ'nün kurduğu kumpaslarla Balyoz ve Ergenekon davalarında sahte delil ve belgelerle mağdur edilmiş birçok siyasetçi ve gazetecinin mahkemelerdeki duruşmalarını bizzat takip etmiş ve cezaevinde yatan Silivri mahkumlarını (Mustafa Balbay, Tuncay 9 Özkan, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu vs.) sayısız defa ziyaret etmiş bir siyasetçiyim. Cezaevi ziyaretleri ve duruşmalara katılmayla yetinmedim; FETÖ'nün sahte delil ve belgelerle kurduğu kumpasları her platformda dile getirdim. Başta Balyoz Davası olmak üzere açılan çeşitli davalar nedeniyle, cezaevinde bulunan TSK mensuplarının eşleri ve yakınları tarafından oluşturulan "Vardiya Bizde Platformu"nun Beşiktaş Belediyesi'nin olağanüstü destek ve himayesinde Beşiktaş Meydanı'nda düzenlediği ve FETÖ kumpaslarıyla mücadelede sembol haline gelmiş Tarık Akan, Doğu Perinçek, Levent Kırca gibi isimlerin de katıldığı "SESSİZ ÇIĞLIK" eyleminde, 15 Temmuz darbe girişiminden 2 yıl önce, 27.04.2014 tarihinde yaptığım konuşmada şu sözleri sarf ettim (EK-8): "Silivri'ye defalarca ziyaretlerde bulundum, elimden gelen desteği sunmaya çalıştım. Sadece bir belediye başkanı değil aynı zamanda bir hukukçuyum. Her zaman sizlerin de özgürlüklerin de yanındayım. "Sessiz çığlığınız" sesli bir şekilde çığlığımız olacaktır. Her şeyden önemlisi Türkiye'yi Türkiye yapan, bu toprakları bizim için her şeyin üstünde kılan Atatürk ve silah arkadaşlarının verdiği emekleri, verdiği mücadeleleri Beşiktaş'ta yaşatacağız." Böylece, FETÖ'nün hakkımda kurabileceği kumpasları da cesaretle göze almış bir kişiyim. O tarihlerde başta Mustafa Balbay olmak üzere FETÖ'nün kumpaslarında mağdur edilmiş gazeteci ve siyasetçilerin mektuplarını kamuoyuyla paylaşıp FETÖ'nün şahsıma karşı kurabileceği tüm kumpasları göze alırken, bugünlerde FETÖ destekçisi olarak itham ediliyor olmam ancak bir iftira ürünü olabilir, hiçbir akılla izah edilemez. Komisyonunuz tarafından şahsıma yöneltilen, FETÖ soruşturması ile alakalı olarak hakkımda savcılık dosyasından verilen yurtdışı çıkış yasağı kararı ile ilgili düşüncelerim ve açıklamalarımı şöyle ifade edebilirim. 04.08.2016 tarihinde "bütünüyle" resmi ziyaret sebebiyle "Dusseldorf üzerinden" Herne'ye -Almanya'da bir şehir- gitmiştim. 06.08.2016 tarihinde ülkeme dönüş yaptığımda, havaalanında gümrük polisi pasaportuma el konulduğunu ve hakkımda yurtdışına çıkış yasağı kararı alındığını şahsıma tebliğ etti. Kararı tebliğ eden polis memuruna, yurtdışına çıkış yasağının dayanağını sormamın akabinde, emniyet merkezinden alınan bilgiler dahilinde hakkımda çıkarılan kararın emniyet ya da istihbarat birimleri kaynaklı olmadığı bilgisini aldım. Öyle ki, hakkımda çıkarılan yurtdışı çıkış yasağı kararı aleyhimde atılan bir iftira sonucu alınmıştır. Müfteriler, bu terör örgütünün gerçek mensuplarının yaptığı gibi yurtdışına yaptığım bu resmi ziyaretimi de bahane ederek ülkemden kaçacağım zannını 10 oluşturmuş ve soruşturmayı yürüten savcılığa bu yönde yoğun tazyikte bulunmuşlardır. Yurtdışı çıkış yasağı kararının öncesinde ve özellikle sonrasında bu müfteri grubunun sosyal medya hesaplarından aleyhimde yaptıkları tezvirat, bu durumun açık bir delilidir. Fakat göreve geldiğim ilk günden itibaren haksız menfaat sağlamalarına, haksız ve hukuksuz taleplerine yol vermediğim bu kişilerin, son dönemde organize şekilde aleyhimde yaptıkları gerek tezviratlar gerekse adlî mercilerdeki mesnetsiz ihbar dilekçeleri nedeni ile başlatılan tüm soruşturmalarda "adaletin bir gün mutlaka tecelli edeceğine" ve "yanlış hesabın Bağdat'tan döneceğine" dair inancım bir gün dahi sekteye uğramamıştır. Bu organize çetenin sadece siyasi kariyerimi lekelemek, görevimi yapma ve başarılı hizmetler üretme potansiyelimi engellemek için, benimle ilgili öncelikle sosyal medya üzerinden algı operasyonu yürütmek ve ardından da adlî mercilere mesnetsiz suç duyurusu dilekçeleri vermek suretiyle basamaklandırılan bir çalışmanın ürünü olan asimetrik karalama kampanyasının geldiği son durak, aleyhimde "FETÖ destekçisi" iftirası atılması ve akabinde yürüyen savcılık dosyasından hakkımda yurtdışı çıkış yasağı çıkartılmasıdır. Aleyhimde iftira atan bu müfteriler hakkında, bu iftiralardan aklanır aklanmaz, hukukun şahsıma tanıdığı tüm yollara başvuracağımı bu vesileyle yinelemek isterim. FETÖ gibi illegal bir cemaat yapılanmasına mensup olduğum iddiasının adliyeye taşınmış olması, siyasi kariyerimden çok şahsımı ve ailemi derinden üzmüştür. Bu nedenle durumu öğrenir öğrenmez, FETÖ ile hiçbir ilişiğim olmadığının tespiti ile gerçeğin ortaya çıkarılıp buna dair gerek yazılı basın gerek sosyal medyada döndürülen yalan haberlerin sonlandırılması ve adlî makamların çalışmalarını kolaylaştırmak adına elimden geleni yapıp tüm imkanlarımı seferber edeceğimi soruşturmayı yürüten Savcılığa hemen bildirdim. Çünkü vatanına ve bayrağına sonuna kadar bağlı, milletine ve devletine sevdalı, Türkiye'yi Türkiye yapan bu muhteşem mozaiğin tüm değerlerine kendimi bildim bileli saygılı, aynı zamanda demokrasiye tüm benliğiyle inanmış ve demokratik yaşamın tüm gerekliliklerini de içselleştirmiş bir kişi olarak, hakkımda atılan bu iftirayı, bir kara leke gibi tüm ağırlığıyla omuzlarımda hissediyor, Yüce Türk Adaleti'ne sonsuz güvenimi bir kez daha yineliyorum. Hakkımda yürütülen bu karalama kampanyasının medyadaki yansımalarından biri de Komisyonunuz tarafından şahsıma soru 11 olarak yöneltilen 03.08.2016 tarihli Yalçın Bayer'e ait köşe yazısıdır. Yalçın Bayer'in köşesine taşıdığı iddialar kendisine ait olmayıp mesnetten yoksun birtakım iftiralardan ibarettir ki, Yalçın Bayer'in kendisi de basın danışmanımın gönderdiği mektup üzerine ertesi gün köşesinde tekzip yazısı yayınlamıştır (EK-9). Tekzip yazımda, şahsımın FETÖ'yle ve GYV ile hiçbir ilişiğimin olmadığı ve iftar yemeğine katılmamın tek nedeninin, iftar yemeğinin Beşiktaş'ta düzenlenmiş olması ve şahsımın oraya belediye başkanı olarak davet edilmesi olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu noktada müellfince bizzat tekzip edilen yalan/yanlış iddiaların Komisyonunuzca şahsıma sorulan sorularda dayanak olarak kullanılması şahsımı bir kez daha teessür içerisinde bırakmıştır. Tekzip edilmesi gereken bir başka husus, Cumhuriyet Halk Partisi Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemin FETÖ soruşturmalarıyla ilişkilendirilmesidir. Mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemin sebebi 03 Ekim 2016 tarihli Belediye Meclis Toplantısı'nda yaptığım konuşmada Parti Meclis Üyesi-İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, Parti Meclisi Üyesi-İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve Parti Meclisi Üyesi Mehmet Ali Çelebi hakkında sarf ettiğim sözlerdir. Aynı partiye mensup olduğum parti meclisi üyesi-milletvekilleri ile Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde yaptığımız "parti içi" siyasi tartışmalarda sarf edilen sözlerden dolayı CHP Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilme durumumun FETÖ soruşturmalarıyla hiçbir ilgisi katiyen yoktur. Bu hususa delil teşkil etmesi hasebiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmemden dolayı parti tarafından şahsıma yapılan tebligatı ve ilgili haber yayınlarını işbu yazının ekinde Komisyonunuza sunmaktayım (EK-10). Ayrıca, tarafı olduğum bir manevi tazminat davasında, dava konusuna müteallik olduğundan dolayı mahkemenin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ne müzekkere gönderip, hakkımda "yolsuzluk ve FETÖ soruşturmaları" ile ilgili bir disiplin sorışturması olup olmadığını sorması üzerine CHP Genel Merkezi, hakkımda yürütülen disiplin soruşturmasının "parti içinde ayrılık gözetmek ve ayrımcılık yapmak" fiili suçlaması ile başlamış olduğunu ve şahsım hakkında FETÖ soruşturmaları kapsamında bir dosya bulun-ma-dığını açıkça belirten bir cevap yazısı göndermiştir. Mahkemenin müzekkeresi ve CHP Genel Merkezi'nin cevap yazısı ektedir (EK-11). FETÖ/PDY olarak bilinen örgütün finansal ayağını teşkil eden vakıf/dernek ve şirketlere el konulduğu, hatta finansal incelemeler 12 sonucunda hesap hareketlerinde bu yapıya kaynak aktarımları olan kamu tüzel kişiliklerinde sorumlu şahıslara adlî makamlarımızca cezaî, idarî makamlarımızca idarî müeyyidelerinin uygulandığı gerçeği kamuoyunun mâlumatı dahilindedir. Bu noktada hazırlanan raporlarda Beşiktaş Belediyesi ve Belediyeye bağlı tüm iştiraklerin hesapları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Beşiktaş Belediyesi ve iştirakleri hakkında düzenlenen İç Denetçi Raporları [EK-12 (1-2-3)], Beşiktaş Belediyesi'nin ve iştiraklerinin, FETÖ güdümündeki (23.07.2016 tarihli, 667 sayılı KHK ile kapatılan) şirket ve kurumlarla, "kaynak aktarımı" olarak nitelendirilebilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilişkisi olmadığını ispatlamaktadır. Raporların açıkça gösterdiği şudur ki; hayır kurumlarına yaptığı bağışlarla bilinen şahsım ve Beşiktaş Belediyesi ile iştirakleri, birçok kesimin inandığı ve kandırıldığı dönemlerde bile, FETÖ'nün tuzağına düşmemiş ve FETÖ'yle uzaktan yakından hiçbir iş ve bağış ilişkisine girmemiştir. Dolayısıyla FETÖ'ye şahsi hesaplarımdan veya Belediye hesaplarından nakdî para yardımı, desteği, bağışı ya da mal, hizmet, yapım işi ihalesi, satışı, satın alınması vs hiçbir desteğimizin katiyen olmadığı İç Denetçi Raporları'yla ve Beşiktaş Belediyesi bünyesindeki tüm birim müdürlüklerinden alınan ıslak imzalı belgelerle (EK-13) sabit olup, bu noktada FETÖ/PDY terör örgütüyle bağlantılı bu kişi ya da kurumlarla (ki bunların FETÖ/PDY terör örgütüyle mensubiyet bağını da bilebilecek durumda olmamama rağmen) herhangi bir iş ilişkisinin ya da hayır işi kapsamında bir para veya mal transferinin çıkmaması hayranlık verir derecededir. Kaldı ki yine dipnot olarak; bünyesinde 2200 kişilik dev bir çalışan kadrosunu barındıran Beşiktaş Belediyemiz'de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra İstanbul Valiliği'nin talimatı doğrultusunda yaptırdığımız incelemede FETÖ/PDY terör örgütüyle bağlantılı olarak görevden el çektirilen ya da işine son verilen tek bir personelimizin çıkmadığı bilgisini de Komisyonunuzla paylaşmak isterim. Tüm siyasi hayatımda mesafe koymaya çalıştığım ve hep uzak durduğum bu yapıya dair, ülkemiz adına bazı dersler çıkarılması gerektiği gün gibi ortada olduğundan dolayı, bir siyasetçi olarak, Komisyonunuza yaptığım değerlendirmelerimi, bu konuya dair naçizane siyasi öngörülerimi arz ederek sonlandırmak isterim. Bu elim hadiseden kanaatimce çıkarılması gereken ilk ders, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sadece 20. yüzyıla değil, insanlığın geleceğine dair ektiği değerlerden ve cumhuriyetimizin temelini teşkil eden ilkelerinden bir an olsun ayrılmamak gerektiğidir. Millî değerlerimizi evrensel demokrasi ve hukuk prensipleriyle harmanlayıp, hem 13 "manevi değerlerle barışık" hem de "çağdaş" ve "medeni" bir yaşam sürmek mümkündür. "Kuvvetler ayrılığı"na dayalı "aktif saygı siyaseti" yürüterek ve kamu idaresinde "yönetişim ilkesini" etkin kılarak toplumun her kesimini kucaklayıp yönetime ortak etmek, demokrasimizi yüksek standartlara çıkarmak için hayatî önemi haizdir. Bu cihetle, toplumun dinî ve etnik her kesiminin aynı muameleye tâbi tutulduğu ve "eşit vatandaşlık ilkesi"nin aktif kılındığı "laik" bir ülke olarak Türkiye, farklılıklarından kaynaklanan zenginliğini en iyi şekilde değerlendirmiş olacaktır. Bireyler kendilerini özgür şekilde ifade edebilmek suretiyle toplumda birer "yurttaş" olarak var olup, kamu hizmetinde bulunmak ve yükselmek için birtakım yapıların içerisinde bulunma mecburiyetinde kalmayacaklardır. Böylece Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere gösterdiği yolda, muhakemesini birtakım kişi ya da gruplara teslim etmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, "fikri hür, vicdanı hür" insanlardan müteşekkil, medenî bir toplum seviyesine ulaşacaktır. Bu düşüncelerle, son söz olarak; bu darbe girişimi Cumhuriyetimize ve demokrasimize çok zarar verse de, kişisel ve kurumsal olarak bu hadiseden çıkarılacak derslerle, demokrasimizin daha yüksek standartlara ulaşacağı ve 100. yılında daha güçlü bir Türkiye hedefimizin devam edeceği umudunu içimde her daim taze tutuyorum. Hiç kuşkusuz, yaşananlar ve sonuçları bizlere daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluğu, kişisel olarak tüm hücrelerimle hissediyor, "Allah bu sorumluluğu hissedenlerin yar ve yardımcı olsun" dileklerimle, çalışmalarınızda Komisyonunuza başarılar diliyorum.

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar