Fındığın kaderini makineli tarım belirleyecek
Fındıkta pazar payının yüzde 85’lerden yüzde 60’lı rakamlara düşmesinin altında yatan en önemli etkenlerden birinin İtalya ve Şili’deki fındık üretim kapasiteleri olduğu gerçeğinin yanı sıra ABD, Azerbaycan ve Gürcistan’ın da pazar arayışları yeni yol haritalarını zorunlu kılıyor. Geliştirilecek yeni stratejilerde en önemli unsur ise makineli tarım olarak öne çıkıyor.
info@karadenizekonomi.com / 20.04.2021
Acaba burada yapılması gereken fiyatı konuşmak mı yoksa artan maliyetleri düşürmeyi sağlamak mı? İşte bu sorunun cevabını sektörün en yetkin isimlerinden birine Durak Fındık A.Ş. CEO’su Kadir Durak’a sorduk.
“Makineli tarıma geçişi teşvik ederek verimliliği artırmak. Biz Türk fındığını ancak bu şekilde ayakta tutabiliriz. Biz ‘yüksek olsun’ diye hep fiyatı konuşursak rakiplerimizin bizimle arasındaki fark daha çabuk kapanır. Pazar payını yukarıya taşımak istiyorsak maliyetleri düşürerek ve verimi artırarak Türk fındığının piyasa üzerindeki hâkimiyetinden bahsedebiliriz. Bundan bir ay kadar önce ‘fındık yandı’ diye bir algı yaratıldı. Piyasadaki gerçekleşmelere baktığınızda ise fiyatlar düşüyor. Fındık yanmış olsa fiyatlar düşmez. Dolayısıyla sadece fiyat konuşmak yerine bahçede olup bahçeyi düzgün yönetmemiz lazım. Bizim fındıkla ilgili konuşmamız gereken aslında fiyat değil. Öyle olsa yani fiyattan bu kadar şikâyet ediyorsak Zonguldak, Samsun, Sinop’un ekilmeye müsait alanlarında şu anda fındık ekimi ve dikimi neden var” tespitiyle sözlerine başlayan başarılı iş adamı, ‘üretim segmentini değiştirmemiz gerekiyor’ saptamasıyla yeni stratejik yaklaşımlara işaret etti.
Üretim segmentini değiştirmeliyiz
Durak, “bizim artık hammadde veya yarı mamul değil katma değerli ürünler satıyor olmamız lazım. Biz bu fındığı bu şekilde pazarlayabilirsek Türk fındığında 5 ya da 6 milyar doları o zaman konuşalım. Üretimimizi yükseltmeliyiz. Rekolteyi büyütmekten korkmamamız lazım. Rekolteyi büyütelim dediğimiz zaman fiyatı aşağı çekmek için söyleniyor gibi bir algı oluşturuluyor. Ama öyle değil. Fiyatın aşağıda veya yukarıda olması bizi çok fazla etkilemiyor. Biz fiyat aşağıda olsun diye niye mücadele edelim. Ne kadar yüksekte olursa kar marjımızda o kadar yüksek olur. İhracatçı bunu düşünmüyormuş gibi bir algı var bu tamamen yanlış. Biz fındığın satılabilir olmasını istiyoruz” ifadelerini kullanırken badem kıyaslamasını örnek olarak gösterdi.
Badem mi? Fındık mı?
Dünya genelinde badem 400 dolarken, fındığı 700 dolara ancak bu kadar satabilirsiniz. Fındık tabi ki önemli bir ürün. Ama iki ürünün ne besleyiciliği ne de kuruyemiş olarak algısı farklıdır. Bakıyorsunuz 400 küsur dolar ortalaması olan badem milyonlarca kilo satılıyor. Eskiden badem konuşulmuyordu ama rekoltesi şimdi bir milyonu aştı. Şu anda badem dünyanın kuruyemişi. Fındık sadece geleneksel pazara hitap eden bir ürün olarak kaldı. Eğer Avrupalı yemese fındığı zor satarız. Çünkü biz onun dışında bir pazara çıkamıyoruz çünkü biz düşünün 450 dolar civarında bir badem satılıyor biz 650 dolarlık fındık fiyatını beğenmiyoruz. ‘Bademde bu başarı nasıl sağlandı’ derseniz tamamen makineli tarım ve maliyetleri düşürülmesiyle oldu. Burada maliyetleri düşürmemiz lazım. Diyorlar ki Doğu Karadeniz’de makineli tarım olmaz. Oysa olur. Çünkü bir toplama makinesinin 75 metrelik hortumu var. 75 metrelik hortum ne demek 150 metre bir çapı toplayabiliyor demek. Bunları üfleme araçları yamaç araziden aşağı indirebilirsiniz. Üfleme makinelerinin işlevselliği çok yüksek. Biz verimi artırıp maliyetlerimizi düşürürsek bademdeki hikâyeyi yaratabiliriz. Ama biz hep fiyat konuşursak hiçbir yere varamayız.”
Türk fındığına vergi uygulayan ülkelerle aramızdaki sorunu nasıl aşabiliriz?
Söz konusu fındık olunca söz sözü açtı ve Türk fındığını bekleyen diğer sorunlar da başarılı işadamının farklı bakış açılarıyla gündeme geldi. Kadir Durak, Türk fındığına vergi uygulayan ülkelerle aramızdaki sorunu nasıl aşabiliriz? sorusuna şu cevabı verdi. “Hırvatistan ve Sırbistan’a yakın ülkelere ezme satarken yüzde 100’ün üzerinde bir gümrük vergisi ile karşılaşıyoruz. İtalya ezmeyi bizden alıyor, bizim malımızı İtalyan malı menşeine koyuyor ve vergisiz satıyor. Böyle bir rekabeti biz yapamıyoruz. Burada devletimizin bize yardımcı olması lazım. İşlenmiş ürünlerde de vergilerle karşılaşıyoruz. O yüzden bizim bu konularda devletimizden yardım bekliyoruz. Benzer sorunlarla Rusya ve İran’da da karşılaşıyoruz. Biz burada zaten Türk fındığının İtalyan fındıkla rekabet etmesini sağlamaya çalışmamız lazım çünkü İtalyan Avrupa Birliği’nden dolayı, serbest dolaşımından dolayı bizden daha avantajlı durumda.”
Neden çikolatanın merkezi olamadık?
Bu sorunun cevabını tamamen coğrafi ve lojistik nedenlere bağlayan Durak, “Türkiye’de çikolata tüketiminin yüzde 75’i ağırlıklı olarak Marmara’da. Fındığın çikolatanın içerisindeki payı en fazla yüzde 20. Bu durumda bu ürünü Ordu’da üretiyoruz diye çikolatanın merkezinin Ordu olmasını beklemek hata olur. Ama müteşebbis yaratmak Ordu’da sermaye biriktiren, müteşebbis olabilecek insanlara yardımcı olmak, yaratmak, onlara arazi desteği, yatırımcılıkla ilgili diğer avantaj sağlayıp oraya bizim kendi insanımız bu çikolatayı üretebilecek pozisyona gelmesini sağlayabiliriz. Süt, kakao ve şeker… Bunlara erişim Batı Karadeniz’de veya Marmara bölgesinde daha kolay. Orada dağıtım da daha kolay. Bu yüzden Ordu’nun çikolata merkezi olması zor.”
Yeni sezon hazırlıkları
Önümüzdeki sezona ilişkin planlamaları konusunda da bilgiler veren Durak, “son iki yıldır fındık toplamaya gelen ailelerin çocuklarını bir okulda eğitime alıyoruz. 100’e yakın öğrenciyi toplama merkezlerinden alıp okula götürüyoruz. Gün içerisine eğitim veriyoruz. Akşam yine ailelerine teslim ediyoruz. Fındıkta sürdürülebilir tarım alışkanlıklarını geliştirmek son yıllarda Avrupa’daki bütün toplantılarımız ilk gündem maddesi olarak karşımıza çıkıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin üç yıldır sahada olduğu fındıkta bu yıl da ofisi dinleyeceğiz.” ifadelerini kullandı.