Fındıkta dünya gerçeklerini görmezden gelemeyiz
Ulusal Fındık Konseyi Başkanı Arslantürk, dünyanın en fazla fındık üreten ülkesi olarak kazanımlarını koruması gerektiğini belirterek, “Fındıkta dünya gerçeklerini görmezden gelerek sürdürülebilirliği ve istikrarı korumamız mümkün değildir. İzleyeceğimiz stratejiler ülkemizin kazanımlarını gözeterek korumalı sürdürülebilir politikalar olmak zorundadır. Fındıkta herkes bugün olduğu gibi ister ticaret grubu olsun isterse üreten kesimi temsil edenler olsun dünya gerçeklerini görmezden gelerek kendi pozisyonlarına göre hareket ettiği, konuştuğu sürece bugün olduğu gibi günü ve seneyi kurtarmış olur ancak fındıkta sürdürülebilir politikalar oluşmaz ve dünyada dikim alanlarını artırmış yeni rakipler oluşturmaya devam ederiz. Bizim fındıkta verimliliği kaliteyi korumamız dönümden 80 kilo yerine en az 150-200 kilo ürün alan bir ülke olmak zorundayız. Avrupalı rakiplerimiz dönümden 250-300 kilo alırken bizim 80-100 kilo almamız kabul edilebilir bir durum değildir. İzlediğimiz politikalarla Türkiye haricindeki ülkelerde fındık üretiminin önüne geçilmeli, maliyetleri düşürerek endüstriyel makineli tarıma entegrasyon sağlanmalı, miras hukuku ile arazi bölünmelerinin önüne geçmeliyiz.” dedi.
info@karadenizekonomi.com / 15.12.2020
Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta Trabzon’dayız. Konuğumuz Ulusal Fındık Konseyi Başkanı Sebahattin Arslantürk. Aynı zamanda Trabzon Ticaret Borsası Meclis Başkanı olan başarılı işadamıyla önce fındık ve fındığa bağlı olarak bölge ekonomisini ele aldık. Ülkemizin fındıktaki kazanımları, sürdürülebilir fındık politikası yaratılamamasının nedenleri ve orta-uzun vadede geliştirilmesi gereken stratejiler sohbetimizin konu başlıkları oldu.
-Sohbetimize fındıktaki rekor ihracatı sorarak başlayalım. Bu başarının sırrı nedir?
- 343 bin tonla anormal bir fındık ihracatı gerçekleştik. Aslında bu rekoru bekliyorduk. Daha önceki rekorumuz 301 bin ton civarındaydı. Yeni rekorun başlıca nedeni Türkiye dışındaki diğer fındık üreticisi ülkelerde üretiminin az olmasıydı. Biraz da pandeminin etkisiyle yaşanan belirsizlikle alıcılar stokları minimum seviyeye çektiler.
-Ama bu yıl için ciddi endişeleriniz var…
-Biz o dönemde şunu söylüyorduk; fındıkta üretim ve fiyat açısından sürdürülebilirliği sağlayabilmenin yolu istikrardan geçer. Biz istikrarı kaybettik maalesef. Ve şu anda gelinen noktada endişelerimiz artık büyüyerek devam ediyor. Bu yıl ihracatta ciddi oranda azalış söz konusu olacak. Bizi korkutan iki etken var. Birincisi Türkiye’de sürdürülebilir fiyat politikasının maalesef oluşturulamamasıdır. Önceki söylemlerimizde orta ve uzun vadeli fındık politikamız olmalı dedik. Aynı şekilde orta ve uzun vadeli üretim politikamız da olmalı. Bu da ikinci etken. Dolayısıyla şu anda en verimsiz fındık üretimi yapan ülkelerin başında geliyoruz. Ortalamamız artık 100 kilonun altına düştü. Verimin yanında kaliteyi ve maliyetleri minimize edecek modern tarım uygulamalarını uygulamamız gerekiyor. Bununla birlikte Tarım Bakanlığı’nın bir misyonu ve vizyonu olmalı. Çünkü tarımsal ihracatta en fazla döviz getiren üründen bahsediyoruz. Elde ettiğimiz gelir edeceğimiz gelirin nerdeyse üçte biri kadar. Hedeflere yönelik bir politika geliştiremedik ne yazık ki.
-Sektörde “40 yıldır böyle bir Eylül ayı yaşanmadı” deniliyor. Pek çok sebep ihracat rakamlarını düşürdü. Sizin öngörüleriniz nedir?
-Sezon çok kötü başladı. Zaten 14 haftalık süreçte ihracatta geçen yılın yüzde 46 civarında eksiye düştük. Dönem sonu itibariyle ihracata ilişkin öngörümüz yüzde 25-30 arasında daralma olacağı yönündedir. Bunun karşılığı da 270 bin ton civarında bir ihracat demektir. Rakamlar konusunda olabildiğince iyimser konuşmak istiyorum ama şu andaki matematiğe göre bakarsanız 250 bin tonu bile geçmeyecek gibi görünüyor. İçerde de yüzde 30 civarında bir daralma var. Maalesef fındık sektörü istediğimiz hedeflere doğru gitmiyor. Büyük alıcı şubat ayına kadar alımlarını yaptığını söyledi. Geçen yıldan 343 bin tonluk iç fındık rekorundan Avrupalı ve Türk sanayiciler stoklu durumdadır. Virüsün etkisiyle herkes geçen yıl ihtiyacından fazla fındık alarak stokladılar. Bir sonraki sezona ciddi bir stokla başlayacağız. Bu iç açıcı bir durum değil. Şunun altını özellikle çizmek isterim; fındık fiyatlarının düşmesine veya çıkmasına kimsenin gücü yetmez. Arz ve talebe göre oluşan piyasaları gördünüz. TMO fiyatları 22 TL iken 23-24-25 TL’yi gördü. Kimse çıkışı kendisine, düşüşü Türk sanayicisine mal etmesin. Zaten bir avuç yerel firma kaldı. Onları da yok etmeyelim.
-Ürünün piyasaya inişinde malum sebeplerden dolayı yavaşlama da var. Fındık fiyatlarının düşmesini neye bağlıyorsunuz?
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) 22 lira fiyat açıkladıktan sonra piyasanın genelinde ciddi oranlarda fındık inmeyeceği görüşü hâkim oldu. Fındık piyasasındaki aktörler ve paydaşlar olarak bizler mümkün olduğunca malı almanın peşinde koştuk. Talep arzın önüne geçti. Fındık fiyatları kısa zamanda 25 liraya kadar çıktı ama altı dolmuş değildi. Onun karşılığı satılmış değildi. Ne zaman ki talepteki yetersizlik devam etmeye başladı. Ve artık en önemli aktör de piyasadan bir süreliğine çekildi biliyorsunuz. Şubat ayına kadar alım yapmayacağını söyleyerek en son geçen hafta bir alımla kapattı. Büyük alıcıdan bahsediyorum. Onun yanında ihracattaki satışlarda daralma aynı şekilde devam ediyor. Yurt dışına olan talep içerdeki arzı karşılamayacak düzeyde. O yüzden fiyatlar maalesef aşağı gelmeye başladı. Diğer ihracatçı firmaların da ileriye dönük yapmış olduğu satışlar nedeniyle depolarında fazlaları var. Burada şunu ifade etmek lazım. Allah’tan malın yüzde 20’si hala üretici de.
-Ulusal Fındık Konseyi Başkanı olarak TMO’nun pozisyonuna nasıl bakıyorsunuz? Başarılı buluyor musunuz?
-Serbest piyasa şartlarının piyasada sürdürülebilirliği sağlama adına doğru olacağı anlayışıyla devam ettik. Ama otoritenin de fındık dışında kalmasının doğru olmadığını da savunduk. Fındık piyasasını düzenleyen bir kurumun aktif olarak faaliyette olması lazım. Mal alsın ya da almasın. TMO’dan veya bakanlıktan şunu beklerdim: Biz her zaman piyasaya müdahale edecek yapıda hareket edeceğiz. Orta ve uzun vadeli fındıkla ilgili fiyat politikamız budur. Bunu TL, Euro veya Dolar bazında dersin ama fındık politikamız 10 yıl için böyle seyredecektir. Büyük abi olarak içeride bu işin ticaretiyle uğraşanlarıyla, üretimini yapanlarına, sivil toplum örgütlerine her zaman herhangi bir tarih belirtmeksizin piyasaya müdahale edecek altyapımızı kurduk. Gerektiğinde uygulayacağız dersin. Ama ben şu tarihte kapatıyorum, şu tarihte de açıyorum demek doğru değil. Tabi ki bizim piyasanın kendi içinde var olan hataları da var, onların da düzeltilmesi gerek. İçimizdeki sivil toplum örgütlerine baktığımız zaman, ticaretle uğraşan sivil toplum örgütünün başkanı varsa kendi pozisyonuna göre ifade kullanıyor. Onun dışındakiler de her zaman bildiğimiz şeyleri söylüyor. Üretim odaklı bir yapının oluşması için herhangi bir adım atılmıyor. Sadece rekolte bu kadar, fiyat da bu olmalı. Sürdürülebilir bir fındık tarımının yapıldığı sektörü kazanmak zorundayız ama şu anda onu kaybediyoruz. Pek çoğumuz dünyada neler olup bittiğinin farkında değil belli ki. Şu anda Amerika’da anormal bir artışla yeni dikim sahaları açılıyor. Balkanlar’da, İtalya’da, Azerbaycan’da da durum aynı. Önlem almazsak fındıktaki üstünlüğümüzü 10 yıl içinde kaybedeceğiz.
-Kazanımlarımızı korumak adına neleri uygulamamız lazım?
-Bir kere Tarım Bakanlığı elini taşın altına koymak zorundadır. Şunu yapmalıdır: Bölünmüş ve parçalanmış arazilerin ya kiralama ya da birleştirme modeli gibi verim ve kalite odaklı olarak yeniden planlanması acilen yapılmalıdır. Verim ve kalitenin önemine işaret etmek isterim. Arazideki yaşlı ocaklar kademeli olarak yenilenmelidir. Bunun yanı sıra orta ve uzun vadede fiyat politikasını dünyaya deklare etmemiz gerekiyor. Ancak o zaman hem verimi hem kaliteyi artırabiliriz ve fiyatlarda istikrarı sağlayarak Türk fındığının geleceğini kurtarabiliriz. Hedeflediğimiz 5-6 milyar dolarlık ticareti hacmine de bu şekilde kavuşabiliriz.
-Yani yeni alanlar açılmasını değil var olanın rehabilite edilmesini öneriyorsunuz?
-Yeni alan açmak çözüm değil 730 bin hektarlık bir alanda üretim yapıyoruz. Üretimimiz 90 kilo bile değil. Türkiye’nin var olan arazilerinde üretimi üç katına çok rahatlıkla artırmamız mümkün. Şu anda Karadeniz’in doğusunda ve batısında bunu uyguladığımız örnek bahçeler var. Buradan alınan sonuçlara göre 300 kiloyu yakalamamızın pekâlâ mümkün olduğunu gördük. Hatta 400-500 kiloyu aşan örnek bahçelerimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
-Türk fındık sanayicisi Gürcistan ve Azerbaycan’da söz sahibi olabildi mi? Yoksa Avrupalı sanayici mi yönetiyor?
Maalesef iş onlara kaldı. İlk başlarda iki üç yıl boyunca Türkiye olarak bir şeyler yapmaya çalıştık ama şu anda bizim yönetimimizden çıktı.
-25 liradan fındık aldım fındık fiyatları düştü 22 liraya. Kapısını çaldığımız tüm paydaşlar sizin de söylediğiniz gibi sürdürülebilir olmayan uygulamalardan şikâyetçiler. Çıkan fiyatların yerini korumasını istiyoruz diye bir düşünce var. Neler söylemek istersiniz?
-Öncelikle ticarette kâr ve zarar ortaktır diye bir şey var. Ticareti yaparken mantık değerlerini ortaya koyarak yapmak lazım. Fındık ticaretiyle uğraşmayan herkes fındıkçı oldu. Biraz da onların yüzünden fiyatlar yükseldi. Bu işi bilen ve anlayan insanların devam ettirmesi gerekir. Aksi takdirde bu işle geçimini sağlayan insanlar mağdur olurlar. Bu durumu geçen yıl da yaşadık. Bunlar hevesimizi kırıyor ama yapacak bir şey yok. Arz talebe göre dengelenen bir piyasa var ortada. Fiyatın bu günlerde düşmesinin nedeni talebin son derece kısıtlı olmasından kaynaklı.
-Fındıkçının dışında sektöre yatırım yapanlar sektöre zarar veriyor mu demek istediniz? Bunu biraz açalım mı?
-Sektör dışı başka ticaretle uğraşan insanlar geldiler, sonunda mağdur oldular. Bu yıl da aynı şey yaşanacak. Yaptığımız hesaba göre sektör dışındaki insanların satın aldıkları mal miktarları minimum 30 bin ton. Bu çok ciddi bir rakam. Kabuklu olarak toplam üretimin neredeyse yüzde 5’i kadar. Sektördeki dengeleri birden değiştirdi. 17 Eylül’de fiyatlar artmaya başladı. Bir hafta içerisinde tavan yaptı böyle bir şey yok, daha önceki yıllarda böyle bir görüntü olmadı. Yine sektörün kendi zarar gördü. 30 bin tonluk bir stok, 100 bin tonluk sektörün kendi stokunu olumsuz yönde etkiledi. O da fiyatları bu noktaya taşıdı.
-Sözleşmeli tarım konusunda neler düşünüyorsunuz?
O başladı zaten ama bunun yanında diyoruz ki küçük aile işletmelerine döndü. Böyle bir üretim olmaz. Benim arzu ve isteğim 40 dönümün altında bir fındık bahçesinde üretim yapılmasın. 40 dönüm ve üzerinde bir üretim yapılan bahçede üretici şunu çok net ortaya koyabilir. Tarımsal faaliyetten dolayı ürettiğim ürünle çok rahat geçinebilirim hatta çocuklarıma miras bırakabilirim rahatlığında olmalı ki orada bizim istediğimiz türde verimin yüksek olduğu bir üretim olabilsin. Şu anda Ordu’da parçalanmış bir yapı var. Fındık üretiminin en yoğun olduğu Ordu’da üreticinin yüzde 70’i ya il dışında ya da Ordu merkezde yaşıyor. Yani köyle alakaları yok. Yapması gereken tarımsal faaliyetlerinin onda birini bile yerine getirmiyor. Bizim zaten fındık üretimde verimin bu kadar düşmesinin ana nedeninin altında bu parçalanmış yapı yatıyor. Önce düzeltmemiz lazım. Hükümetin bir an önce fındık üretimiyle ilgili üretim alanlarının ne kadar olacağını ortaya koyması lazım. Kanunda şu anda 500 metrekarede bile üretim yapabilirsin ifadesi var. Bunu bir an önce değiştirmemiz lazım. Modern tarım uygulamalarını devreye sokmamız lazım. Alan bazlı destekleme modelini bir an önce bırakıp doğrudan üretim odaklı yapıyı oluşturacak destekleme modeline geçmemiz gerekiyor.
-Devletin ekonomiye katkı anlamında devamlı olarak KOBİ’lere teşvikler vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu teşviklerin yeni yatırımlar yerine kümelenmeler için verilmesi daha doğru olur diyenler var. Siz neler düşünüyorsunuz?
-Kümeleşmek daha mantıklı. Güç dengelerini de sağlamamız gerekiyor. Teşvik modellerinin doğru ve yerinde yapılması lazım. Bu sadece bizim sektörle alakalı değil. Bütün sektörlerde aynı problem var. Bu teşvik modelleri olsun, üretimin planlanması olsun mutlaka yeniden düzenlenmesi lazım. Ülkenin gittiği yolla dünyadaki gelişmelere baktığın zaman mutlaka kaynağı yerinde ve doğru değerlendirecek bir yapıyı ortaya koymamız gerekiyor.
-Bir fındığı üretiyoruz ve kazanımlarımız var. Ülkeye 3 milyar dolar girdi diye seviniyoruz. Ama başkaları bundan yarattığı katma değerle 10-15 milyar dolar kazanıyor. Biz fındığı çuvaldan çıkarmayı beceremedik mi? Katma değerli ürüne neden geçemiyoruz?
-Aslında geçiyoruz… Marka ismi vermek istemiyorum ama şu anda Türkiye’de çikolatalı mamul üreten sektörün üretim boyutuna baktığımız zaman kapasitesi her geçen gün artıyor. Dünyada marka oluşturmak kolay değil.
-Aynı zamanda Trabzon Borsası Meclis Başkanısınız. Fındıkta kalitenin artması noktasında önemli çalışmalar yapıyorsunuz. Son olarak bu çalışmalardan bahseder misiniz?
-2003 yılından beri fındıkta verim ve kaliteyi artırmak için projelere devam ettik. 2013 yılında bunu sahaya döktük. Daha önce alanda üreticiyle sohbet toplantılarıyla ufak eğitimler veriyorduk. 2003’ten 2019’a kadar böyle devam ettik. Örnek bahçeler oluşturuldu. 2019 yılında artık sahada eğitim, budama, seyrekleme ve dikim yönünde eğitimler vermeye başladık. Örnek bahçelerdeki işlemler aynı hızıyla devam ediyor. Son iki yıldır da fidan dağıtımı yapıyoruz. Geçen yıl 12 bin adet fidan dağıtımı gerçekleşti. Bu yıl da bir aksilik olmazsa 20 bin fidan dağıtımı gerçekleştireceğiz. Eğitim verdiğimiz üreticiye veriyoruz bu fidanları. Fidan bulmakta da sıkıntı yaşanıyor. Ayrıca mesleki yeterlilik kurumuna bir başvuruda bulunduk. Bahçıvan ve fındık işçiliği gibi eğitimler vererek ihtiyacı olanlar için yüzde 100 garantili iş imkânını da başlatacağız.