18.01.2021

Gıdada üretim düşerken, fiyatlar artıyor

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, tarımsal üretimin arttığını söylüyor ama bir taraftan 200 peynir çeşidine sahip olmasına rağmen ta okyanus ötesi ülkelerden peynir ithal eder hale geldiğimizi unutuyoruz.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, tarımsal üretimin arttığını söylüyor ama bir taraftan 200 peynir çeşidine sahip olmasına rağmen ta okyanus ötesi ülkelerden peynir ithal eder hale geldiğimizi unutuyoruz.

Tarım ve gıda ürünlerinin ithalatı artarken başka ülkelerin üreticilerini teşvik ediyoruz ancak, kendi üreticisini ihmal etmiş oluyoruz aslında.

Bu durumda tarımsal üretimimiz geriliyor haliyle.

Hal böyle olunca da gıda fiyatları en çok artan OECD ülkeleri arasında ilk sıralara yerleşmiş oluyoruz.

Oysa, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nun  2019’da yayınladığı ''Biyoçeşitliliği ve Genetik Kaynakların Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemlerine Katkısı” başlıklı araştırmaya göre ülkemizin çok önemli avantajlara sahip olduğu belirtiliyor.

Prof. Dr. Hafiz Muminjanov ve Prof. Dr. Alptekin Karagöz’ün editörlüğünde yayımlanan araştırma da, Türkiye’nin biyoçeşitlilik özelliği çok detaylı olarak ele alınıyor ve özetle şöyle deniliyor:

“Türkiye, fındık ve incir üretimi bakımından dünyada açık ara birinci sırada, kavun, pırasa, kiraz ve vişne yetiştiriciliğinde ikinci sırada, baharatlar, biber, çilek, kestane, nohut, Antep fıstığı, ceviz, fiğ, mercimek, taze fasulye, havuç, karpuz, sofralık üzüm ve bal üretimi bakımından da üçüncü sırada yer almaktadır. Dünyadaki yedi biyo-coğrafi bölgeden üçü olan Akdeniz, Avrupa- Sibirya ve İran-Turan bölgeleri elementleri Türkiye’de bulunmaktadır. Her biyo-coğrafya bölgesi kendine has eşsiz ekosistemler barındırmaktadır. Akdeniz elementlerinden olan servinin dünyadaki en geniş ormanı buradadır. Avrupa-Sibirya elementi, Alpin çayırlarını da içeren Karadeniz ormanlarından oluşur. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu stepleri, İran-Turan elementlerindendir. Türkiye, kıtalar arasında köprü durumunda olması nedeniyle iklimi ve coğrafi özellikleri kısa mesafelerde değişmektedir. Bunun sonucu olarak ülkemiz ev sahipliği yaptığı orman, dağ, bozkır, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemleri, bunların farklı biçimleri ve kombinasyonları ile biyolojik çeşitlilik bakımından küçük bir kıta karakterindedir.

Bu olağanüstü ekosistem ve habitat çeşitliliği, önemli tür çeşitliliğini de barındırmaktadır. Türkiye’nin fauna çeşitliliği, ılıman kuşak ülkeleriyle kıyaslanacak ölçüde zengindir. Avrupa’daki (Türkiye hariç) damarlı bitki sayısı 12 bin 500 olup bunun yüzde 28’i Avrupa’ya özgü endemiktir. Akdeniz Bölgesi Avrupa’nın, en yüksek bitki çeşitliliğine sahip yeridir.

Türkiye, bünyesindeki 167 familya, 1320 cins ve 9 bin 996 tür ile bitki türlerinin çeşitliliği bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Bitki genetik kaynakları bakımından Türkiye, iki önemli gen merkezi olan Akdeniz ve Yakın Doğu’nun kesiştiği noktada yer almaktadır. Her iki gen merkezi de keten, soğan ve sarımsak, arpa, buğday, yulaf, nohut, mercimek, bezelye, şeker pancarı, üzüm, badem ve erik gibi tarla ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkmasında kilit bir role sahiptir. Kazdağları, genetik çeşitlilik açısından ülkenin en önemli noktalarından biridir.’’

Biyoçeşitlilik bakımından zenginiz yani.

Bunu değerlendiriyor muyuz peki.

Pek sanmam.

Konya'nın yüzölçümüne yakın Hollanda'nın tarımsal ürün ihracatından yarattığı zenginliği göz önünde bulunduracak olursak, bu durum sahip olduğumuz avantajları doğru kullanamadığımızın da bir ispatı gibi adeta.

Rusya'dan buğday alıyorsak, bunun en başta gelen nedeni, buğday ithalatına sağladığımız avantajları, kendi üreticimizi desteklemek için kullanamadığımızdandır.

Hemen hemen her ülke, tarımda sübvansiyon uyguluyor.

Biz tarımda sübvansiyon uygulamasını yıllar önce kaldırdık.

Basit bir örnek daha vereyim isterseniz.

Yaylalarımız ve otlak alanlarımız bakımından da zenginiz ama hayvancılık da öldü ülkemizde.

Bunun aksini iddia edenler olacaktır ama iki yıl önce limanlarımıza gelen anguslar nedeniyle şehirlerimize yayılan tezek kokusunu unutmadık henüz.

Ülkemizin fındık ve incir üretiminde lider olduğu tarımsal üretimin yanı sıra, ikinci, üçüncü olduğumuz pek çok ürün var.

Bu avantajlarımıza rağmen tarımdan zenginlik üretmek yerine başka ülkelerin çiftçilerini destekleyen ithalatçı politikaları da anlayabilmiş değilim.

Ülkemizde tarım politikalarına yön verenler bu politikayı başarı olarak görüyorlar maalesef.

Ben de bunu anlayamıyorum.

''Çiftçinin üretmesi istenmiyor mu acaba?'' diye de sormaktan kendimi alamıyorum.

Geçmişi tütün yetiştiricisi olan bir ailenin ferdiyim.

Köyden kente göçtüğümüz yılın üzerinden 52 yıldan fazla olmuş ama iki amcam ve onların çocukları köyde yaşıyor hala.

Önceki gün yakınlarımdan birine ''Köyde tütün eken var mı?'' diye sordum.

Bu sütunda yazılanları takip edenler Aşağıçinik doğumlu olduğumuz bilirler.

Tütün tarımından geçimini sağlayan bir köydü Aşağıçinik.

Yakınlarım köyümde tütün yapan tek bir ailenin bile kalmadığını söylediğinde şaşırmadım aslında.

FAO'nun raporunda biyoçeşitlilik bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmamıza rağmen, tarımsal ürünleri ithal eden ülke haline dönüşmemiz nedeniyle her geçen gün üretimden uzaklaştığımızı biliyorum çünkü.

Üretmemiz istenmiyor mu ne..!

Hal böyle olunca OECD ülkeleri arasında gıda fiyatları en çok artan ülke olmuşuz.

Fiyat arışında şampiyonuz yani.

ETİKETLER; Karadeniz Ekonomi

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar