TMO Genel Müdür'ünden “gıda güvenliği’’ uyarısı
TMO Genel Müdürü Güldal, “Coronavirüs salgını sonrası küresel anlamda kesin olarak değişecek bir yaklaşım varsa o da gıda güvenliğinin öneminin çok daha artacağıdır. Bu salgın gösterdi ki gıda en stratejik sektörlerin başında gelmektedir.” dedi.
info@karadenizekonomi.com / 26.04.2020
Ne zaman sona ereceği henüz kestirilemeyen küresel salgında insanlar bir yandan sağlıkla ilgili kaygılar taşırken diğer yandan da özellikle gıda anlamında önümüzdeki sürece ilişkin farklı öngörüler ve tezler ortaya atılmakta. O nedenle Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta küresel salgın sonrası dünyanın ve tabi ki ülkemizin bir açlık tehlikesi ile karşı karşıya gelme olasılığını masaya yatırdık. Konuğumuz ise gıda alanında ülkemizin en yetkin kuruluşlarından olan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü Ahmet Güldal oldu.
-Bugünlerde en çok merak edilen soruyla sohbetimize başlayalım isteriz. Küresel krizin ekonomik anlamda yarattığı tahribatın ardından gıda krizinin başlayacağı yönünde öngörüler var. Acaba, dünyayı bekleyen bir açlık tehlikesi var mı?
-Bence, yaşadığımız küresel salgının ardından bir gıda krizi gelecek demek doğru bir yaklaşım olmaz. Ancak küresel anlamda kesin olarak değişecek bir yaklaşım varsa o da gıda güvenliğinin öneminin çok daha artacağıdır. Bu salgın gösterdi ki gıda en stratejik sektörlerin başında gelmektedir. Çünkü insan öncelikle sağlık ister, sonra da beslenmek ister. Diğer ihtiyaçlar bu sıralamayı bozmaz.
-Olabildiğince hassas bir konu üzerinde konuşuyoruz. Dolayısıyla sizden gelecek her ayrıntıyı önemsiyoruz…
Evet… Ayrıntılara gelecek olursak… Dünyada halen süren bir virüs salgını var. Bazı ülkelerde bu salgın sağlık sistemlerindeki zafiyetlerden dolayı krize dönüştü. Çok şükür ülkemizde sağlık sistemimiz iyi çalışıyor ve gerekli tedbirler de erkenden alınarak daha kontrollü bir süreçten geçiyoruz. Burada özellikle gıda arzı bakımından değerlendirdiğimizde dünya genelinde mevcut durumdan kaynaklı çok büyük bir sıkıntı çekilmedi. Tabi açlık sınırında yaşayan insanların bulunduğu ülkeleri ayırmak lazım. Zira, 800 bin insanın korona virüsten de önce gıda güvenliğini olmadığı için açlık tehlikesi ile yaşadığını vurgulamak isterim. Salgınla birlikte üretici ülkeler hemen kendi pozisyonlarını aldılar ve kendi nüfusları için öncelik hesapları yaptılar. Bu tabii bir şeydir. Muhtemel salgın takvimine göre gıda ürünlerindeki yeterliliğe göre dış satım veya dış alım tedbirlerini uygulamaya başladılar. Mesela, önemli ihracatçı ülkelerden Rusya Federasyonu, Haziran ayına kadar satışa açacağı miktarı ilan etti. Ukrayna, ihracat için kalan miktarı belirledi ve açıkladı. Kazakistan hemen hemen durdurdu. Yine Romanya önce kapattı sonra tekrar dış satım kararı verdi. Biraz hızlı değişen ve hatta günlük değişen kararlar alındığını gördük. Bu ülkeler bir şeyi daha dikkate alıyorlar şüphesiz… O da kısa süre veya bir kaç ay içerisinde yaz ayı dolayısıyla yeni hasat döneminin geleceği hesaplanıyor. Burada şu tespiti yapmak mümkün özellikle hububat ürünlerinde 2020 yılında bir miktar ürün artışı bekleniyor. Başta Rusya Federasyonu olmak üzere dünya üretimi ile ilgili ön tahminler böyle. Yine temel gıda ürünlerini kapsayan üretimlerde de önemli bir engel şimdilik görünmüyor.
Yine de sormak istiyoruz. Ülke olarak olası bir gıda krizine hazırlıklı mıyız?
Ülkemiz açısından baktığımızda ise önemli bir tarım ülkesi olmanın avantajı bulunmaktadır. Yani hali hazırda 83 milyon nüfus ve yaklaşık 50 milyon turist besleyen, üstüne 18 milyar dolarlık ihracat yapabilen bir tarımsal ekonomiden söz ediyoruz. Salgın dolayısıyla ülkemiz de kendi tedbirlerini şüphesiz aldı. Bazı ürünlerde dış alım yaparken bazı ürünlerde de dış satımlarda kısıtlamalar getirildi. Burada alınan tedbirler tabi ki yeni hasat sezonunun çok yakında başlayacak olması dikkate alınarak da değerlendirildi. Türk tarım ekonomisi öncelikli olarak kendi nüfusunu çok rahatlıkla besleyebilecek kapasitededir.
Gıda denince Türk insanının aklına ilk olarak un gelir ki ekmek ve makarna öncelikli gıda maddelerimizdir. Çiftçinin son dönemde tarlasına gidememiş olması önümüzdeki hasat dönemi için bir handikap mıdır?
Un ve makarna başlığı ile buğday üretimimize bakarsak… Eğer bu ürünlerdeki dünya ihracat liderliklerimizden vazgeçersek kendimize yetiyoruz. 18 milyon ton tüketiyoruz ve bu miktarın üzerinde de rahatlıkla üretiyoruz. Bu salgın döneminde tarımsal üretimin hiç bir çeşidinde aksama olmadığı gibi tarla ürünlerinin bakım işlerinde de sıkıntı olmadı. Çünkü tarımsal üretimin kesintiye uğramaması için gerekli izinler alındı. Hatta sayın Cumhurbaşkanımız ve Tarım Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli de sık sık açıklama yaptılar. Yani hiç bir aksama olmadı… Olmayacak da...
Un sektörünün bu süreçteki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel anlamda un makarna ve bulgur başta olmak üzere kuru gıda sektörü bu süreçte çok pozitif ve güven verici olarak piyasada yer aldılar. Kesinlikle hiç bir ürünün eksikliği olmadı, hiç bir raf boş kalmadı, hemen takviye edildi. Başka ülkelerde televizyonlardan gördüğümüz kadarıyla talan edilmiş marketler izledik. Çok şükür bizde böyle olmadı. Buradan sektöre teşekkür ediyorum. Çünkü bu süreçte hem ürün arzını devam ettirdiler hem de fiyat değiştirmediler. Yeni harman dönemine kadar da değiştirmeyeceklerini ilan ettiler. Un, makarna ve bulgur üreticisi ile bakliyatçıların bu güzel yaklaşımlarını toplumumuz eminim unutmayacaktır. Biz de TMO olarak Nisan ayında bu sektörlere olan buğday tahsislerimizi önemli ölçüde arttırdık. Satışlarımızı Ocak-Mart ayı fiyatlarımız ile gerçekleştirdik
Diğer tarımsal ürünlerde stok sıkıntımız var mıdır?
TMO olarak görev alnımızdaki ürünler başta olmak üzere ülkemizde tarım ürünleri stokları hususunda bir problem görünmüyor. Yaklaşık bir buçuk ay sonra bazı bölgelerimizde hububat hasadı başlayacak. Rekolte de geçen yıldan iyi görünüyor. Biz de TMO olarak üreticilerimizin emeğinin alın terinin karşılığını vermek için hazırlıklar yapıyoruz. Bu günlerde ofisi bilmeyenler alım garantisi versin diye açıklamalar yapıyor. Oysa TMO fiyat açıkladığı ve görev alanındaki tüm ürünler için peşinen alım garantisi vermiştir ve vermektedir. Bunu çiftçilerimiz de bilir. Çiftçi olmayıp da merak edenlerde buradan öğrenmiş olsun.
Fındık için önümüzdeki sezon yine sahada olacak mısınız?
TMO’nun gündeminde fındık hep var olacaktır. Çünkü bütün Karadeniz çiftçisi için çok önemli olan bu ürün bizim için de, ülkemiz içinde önemlidir. TMO’nun doğru politikalarla fındık işinde bulunması üreticimiz bölgemiz ve ülkemiz için fayda getirmektedir. Son iki yıllık deneyimiz ile bu görülmüştür.
TMO depolarında kaç ton fındık var ve stoklardaki fındığın satışı için nasıl bir strateji belirlediniz?
TMO hasat döneminde almış olduğu fındığı, genellikle ilkbahar aylarında piyasaya arz etmektedir. 2019 fındık stoklarımızı da Mart ayından itibaren satışa sunduk. Aylık 20 biner ton civarında satıyoruz. Halen toplamda 42-43 bin ton ve 130 civarı firmaya satış oldu. Bunu da depo stoklarına göre başvuran firmaların taleplerinin aritmetik ortalamaları tahsis edilerek ve randıman tayinleri de göz önünde yapılarak teslim edilmektedir. Kalan stok miktarını da önümüzdeki aylarda satmayı planlıyoruz.
-Oldukça doyurucu bir sohbet gerçekleştirdik. Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.