Çiftçinin 200 milyar lira borcu var

Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta ülkemizdeki tarım politikasını ve çiftçinin içinde bulunduğu durumu konuşacağız. İçinden geçtiğimiz pandemi süreci bize şunu gösterdiği insanların yaşamlarını sürdürebilmeler için gıdaya ve gıda güvenliğine bugün her zamankinden daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Bu haftaki konuğumuz Ziraat Mühendisi Faik Toy. Aynı zamanda tarım üreticisi olan Toy’un bir başka kimliği de iyi bir tarım yazarı olmasıdır. Kendisiyle girdi maliyetlerinden ithalata, kuraklıktan gıda güvenliğine pek çok konuyu konuştuk.

info@karadenizekonomi.com / 17.05.2021

Çiftçinin 200 milyar lira borcu var

-Karadeniz tarımı denince ilk akla gelen fındık ve çay olmakla birlikte hububat da bölgemizin bir başka tarım kaynağıdır. Hatta yaşamsal öncelikleri vardır. Ve tabi ki bu yaşamsal önceliklerde çiftçinin sorunları da.  Oysa tarımda güçlü olan ülkelerin bu salgın döneminde ne kadar avantajlı olduğunu net bir biçimde gördük. Dolayısıyla genel bir değerlendirme ile sohbetimize başlayalım. Bu konuda neler söylersiniz?

-Öncelikle şunu söyleyebilirim ki çiftçimiz gidişattan hiç memnun değil. 137 milyar liraya ulaşan banka borçlarına piyasadaki borçlarını da eklediğimizde üreticimizin 200 milyar lira civarında bir borcu var. Bu borç varken çiftçinin mutlu ve huzurlu olmasından bahsedemeyiz. Pandemiye rağmen üretimden hala vazgeçmeyen çiftçimizi küstürmemeliyiz.

-Temel sorunları nedir peki?

-Bu sorunları üç ana başlıkta toplayabiliriz. İlk olarak gidi maliyetlerinin her yıl katlanarak artması ve bu girdi maliyetlerine hiçbir şekilde müdahale edilmemesi. İkinci sorun ise çiftçinin ürettiği ürünün fiyatını kendisinin belirleyememesidir. Dolaylı ve doğrudan müdahalelerle buna engel olunuyor. Üçüncü büyük sorunu da devlet desteklerinin yetersiz kalması olarak söyleyebilirim. Burada ilk iki sorunu halledebilirsek aslında devlet desteğine gerek bile kalmaz ve sorun kendiliğinden ortadan kalkar.

-Ülkemizin tarımda kendi kendine yeten sayılı ülkelerden biri olduğu yıllardır söylenir. Bunun gerçeklik payını sizden öğrenebilir miyiz?

-İnanın kendi kendimize yeten ülkelerden biriyiz. Ancak burada ithalata olan bağımlılığı da göz ardı edemeyiz. Tarım politikalarındaki işleyişi doğu sağlayabilseydik kendi üretimimizle ihracat rekorlarını kırardık ama maalesef tarım ürünleri ithalatı konusunda sürekli teşvikler getiriliyor.  Tabi ki böylesi yönlendirmeler çiftçiye mağduriyet olarak yansıyor.

 -Dolayısıyla sanayicimiz ithal ürün tercih etmek zorunda kalıyor diyebilir miyiz?

-Tam olarak öyle. Bazı sanayicilerimiz yerli ürünle ihracat yapmak istese bile önüne konulan engellerden dolayı bunu başaramıyor. Çünkü maddeler çok açık. Önce ithal edeceksin sonra ihracata gönderebilirsin. Hal böyle olunca sanayici yerli üreticinin ürününü alıp da nasıl ihracat yapabilir. Örneğin yurtdışından iki bin 450 liraya buğday ithal ediyoruz. Bunu sanayiciye ton başına 500 lira zararla bin 950 liradan veriyoruz. O zaman sanayici neden yerli üreticinin ürününü alsın ki?

-Burada kazanan kim sizce?

-Bana göre sanayici mutlu çiftçi mutsuz ediliyor. Kendi çiftçimize buğday için bin 650 lira fiyat açıkladık. Ama yurtdışından çok daha yüksek fiyatlarda 10 milyon ton buğday ithal ettik.  Oysa ki bu 10 milyon tonu da biz üretebilirdik.

-Neden üretemedik peki?

-Çünkü ülkemizin yüzde 75’inde kuru tarım yapılmakta. Kuru tarımda biliyorsunuz verimler çok düşük olur. Eğer gerekli altyapılar hazırlanmış ve sulu tarıma geçilmiş olsaydı 20 yılda 20 milyon tonun üstüne çıkmayan buğday üretimimizi rahatlıkla 30 milyon tona yükseltebilirdik. 

-Bu sene kuraklık beklentisi çok yüksekken rekolte konusunda nasıl bir öngörünüz var?

-Sahadan sürekli bilgi alıyorum. Her yönüyle işin içinde birisiyim aynı zamanda. İlk olarak Güneydoğu’da iki ay önce başladı. O zaman da gerekli uyarıları yapmıştım. Şu anda orası çok kötü durumda. Türkiye genelinde de yeterli yağış alınamadı. İlk tahminim buğdayda üç milyon ton rekolte düşüşü olacağı yönündeydi. Şimdi İç Anadolu’ya bakıyorum. Oradan da iyi haberler gelmiyor. Biz düzelme olmazsa bu rakam daha da yukarıya çıkacak diye düşünüyorum. Aynı şekilde arpada da yüzde 20 civarında bir düşüş öngörüm var.

-Yani kuraklık ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor…

-O kadar had safhaya ulaşmış ki en son aldığım bilgiye göre Şırnak’ta kırmızı mercimekte yüzde 90, arpada yüzde 80 hasar var. Buğdayda hasar tespiti başlamamakla birlikte yüzde 90’larda bir düşüş bekliyorum.

-Hafta içinde TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal Mayıs sonunda fiyatların açıklanacağını duyurdu. Sizce bu açıklama beklentileri karşılayacak mı?

-Açıkçası TMO bu sene çiftçimizi şaşırtırsa çok seviniriz. Yıllardır klasik anlayışlarının dışına çıkmadılar. İyi fiyat açıklayacağız deyip çiftçiyi memnun edemediler. Burada çiftçi maliyetleri hiç dikkate alınmıyor. Çiftçimiz buğdayı üretirken ne kadar harcama yaptığını biliyor. TMO resmi istatistiklere değil piyasaya göre girdi maliyetlerini hesaplamalı ve ona göre fiyat açıklamalı.

-Sadece bu tek başına yeterli bir kriter mi?

-Çiftçinin kazancı anlamında soruyorsanız tabi ki değil. Refah payı ve çiftçinin kar payı nerede. Kar edemeyen çiftçi zamanla önce üretimden soğur sonra da çekilir. Yani öce üreticinin memnuniyeti düşünülmeli. Tarımsal hasılada, un ve makarna ihracatında birinci olabiliriz. Bunun çiftçiye yansıması olmazsa yapılan üretimin de bir anlamı kalmıyor çiftçi açısından. O yüzden çiftçimiz kendisi için bir anlam ifade etmeyen birincilik açıklamalarından fazlasıyla rahatsızlık duyuyor.

-Çiftçiye yönelik bir takım finansal enstümanlar da devreye sokuluyor zaman zaman. Faizsiz kredi veya kredi gibi. Bu noktada sizin beklentiniz nedir?

-Çiftçiye kredi olarak destek verdiğinizde o kredi önce düşük faizli olarak gösteriliyor. Sonra çiftçi bu borcu ödeyemeyince borç kartopu gibi büyüyor ve altında eziliyor. Eğer çiftçiye bir para verilecekse bu para faizsiz olmalıdır.

-TMO’nun yaptığı bir başka açıklama da üreticinin lisanslı depoculuk kanalıyla ürünlerini piyasaya sürmeleri şeklinde oldu. Bu konuda siz neler söylersiniz?

-Lisanslı depoculuk çok güzel bir sistem ama koşulları yerine getirilirse. Ben ürettiğim buğdayı gittim lisanslı depoya teslim ettim. Üç ay sonra olası bir fiyat yükselişinden faydalanıp paramı alayım. Ama TMO ben zarar da etsem ithal ürün getirir ama iç piyasada üreticinin buğdayının yükselmesine müsaade etmem. O zaman ben lisanslı depoya neden ürün koyayım ki?

-Şu ana kadar bahsettiklerinizden yola çıkarak anladığımız o ki üreticiyi önce girdi maliyetlerinin altında ezilmekten kurtarmalıyız…

- Öncelik olarak evet. Sonrasında ithalat ülkeye zarar veriyor. Bir başta etken TMO’nun güçlü bir fiyat politikası belirlemesi…

-Son olarak mevcut durumun çiftçide kalıcı hasar bırakmaması için yapılması gerekenler nelerdir diye soralım?

-Kuralık yaşayan iller acilen afet bölgesi ilan edilmeli, çiftçilere dekar bazlı nakit para desteği sağlanmalı, banka ve kooperatif borçları üç yıl süreyle faizsiz ertelenmeli, sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında iyileştirme sağlanmalı ve sübvanse edilmeli, elektrik firmaları tarafından çiftçinin destekleme paralarına bloke konulmamalı, Bağ-Kur primleri bir yıl devlet tarafından karşılanmalı.

Bunlar yapılmadığı takdirde neler olur?

-İyice fakirleşen çiftçi yıllarca kendine gelemeyecektir. Kuraklık çiftçiyi vurduğu gibi ülke hububat rekoltesini, yem fiyatlarını ve özellikle samanı da vuracaktır. İşte ondan sonra hayvancılığın sorunları başlayacaktır.

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar