Bu pakette neden tarım yok?
‘’Tarım konusunda bir reform yapılması gerekiyor. Sanayi Bakanı Mustafa Varank, fabrika fabrika dolaşıyor, iş adamlarının sorunlarını ve üretimin sorunlarını dinliyor. Çözüm bulmak için koşturan bir Sanayi Bakanı var. Ülkedeki ihracat maliyetlerinin, limanlardaki mağduriyetlerin azaltılması yönünde çalışan bir Ticaret Bakanlığı var. Fakat Tarım Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı bu anlamda sınıfta kalıyor’’.
info@karadenizekonomi.com / 23.03.2021
Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta sadece ülke ekonomisine değil dünya ekonomisine de hâkim bir ismi ağırlıyoruz. Aynı zamanda usta bir ekonomi gazetecisi olan Sami Altınkaya ile ekonomideki son gelişmeleri değerlendireceğiz. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan yeni reform paketi eksenindeki sohbetimizde enflasyon, pandemi, faiz, turizm ve tarım konu başlıklarımız oldu. Her ne kadar güncel ekonomiyi konuşacak olsak da sohbetimize beş ay öncesinden başlayıp hafızaları tazelemek istedik.
-2020 yılının son aylarına geri gidelim… O günleri ve kırılma noktalarını hatırlayalım mı?
-Bence en önemli kırılma noktalarından biri Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ve Naci Ağbal’ın iş başına geçmesi ve hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasıdır. Hatırlayalım; o dönemde swap işlemlerinin yurt dışından ödünç para alıp karşılığında Türk Lirası verme işlemlerinin artması ve Merkez Bankası’nın döviz rezervleri hep tartışıldı. Yüksek faiz mi yüksek enflasyon mu? soruları ekonomi gündemini sıkça meşgul etti. Öte yandan tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pandemiyle mücadele önceliğimiz oldu. Maalesef döviz kurlarının yükselmesine engel olamadık. Dış dünyadaki etkilere ve dünya ekonomilerindeki daralmaya paralel yaşanan pandemi krizi Türkiye’de de çok daha ciddi oranda etkisini gösterdi.
COVİD-19’U ÖNLEMEDE MALİYE POLİTİKASI YETERSİZ KALDI
-Dış dünya ile aramızdaki en büyük fark ne oldu bu süreçte?
-Pandemi ve sonrasındaki kriz! Mali açıdan çok hazırlıksız yakalandık. Örneğin Almanya sıkı para politikası izlediği için bu krizi daha rahat atlatıyor. Orada da ciddi sıkıntılar vardı oysa. Amerika Birleşik Devletleri’nde de ciddi sıkıntılar var ama sağlam bir maliye politikasına sahip olmadığımız için daha fazla etkilendik.
-Sonrasında ardı ardına gelen istifalar…
-Evet… Ekonomide krize girilirken Berat Albayrak’ın istifası otomatik olarak piyasada yeni bir krize neden oldu. Bakın faizin yüksek olması sanayi için çok kötüdür. Yüksek faiz üretim için her zaman tehlike ve zarardır. Ekonomi için iyi değildir. Dünya eksi faizden bahsediyor. Almanya’da yüz liranızı yatırıyorsunuz size 99 lira geri veriyorlar. Orada paranın saklama bedelini alıyor sizden. Bizde ise 100 liraya 17 lira para kazanıyorsunuz. Otomatik olarak baktığınız zaman bu faizi düşürmek gerekir. Türkiye bununla mücadele ediyor.
-Sizce çözüm nedir?
-Üretimin önündeki en büyük engel olan faizi düşürmenin tek bir yolu var o da enflasyonu düşürmek. Merkez Bankası’nın görevi fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmektir. Enflasyonu düşürmenin yolu ise üretimi artırmaktan geçer. Fakat enflasyonun artma sebebi yüksek faiz değildir. Bizim enflasyonu düşürmedikten sonra faiz oranlarını düşürme şansımız yoktur. Kural şudur; Merkez Bankası her zaman enflasyon oranının üzerinde bir faiz oranı vermesin dedik ki piyasada vatandaş dolara gitmesin. Bankalarda bir milyon lira ve üzerinde dolar mevduatı olanların sayısı 260 bin kişiyi geçmiştir. Ama dolar bir yatırım aracı değil servet koruma aracıdır. Servet koruma aracını almak vatandaşın kendi parasına olan güvensizliğindendir. Ters dolarizasyon dediğimiz vatandaşın dövizini satıp Türk Lirası’na dönmesi de biraz sıkıntılı ve zor bir süreçtir.
19 YILDA 23 REFORM PAKETİ AÇIKLARSANIZ
PİYASALAR TARAFINDAN CİDDİYE ALINMAZSINIZ!
-Biraz da reform paketini anlatın bize… Yapısal reform paketiyle ne tür kazanımlarımız olacak?
-En başta şunu söylemeliyim. Reforma kimse karşı çıkmaz. Reforma karşı çıkan vatanını sevmiyordur. Reform karşı çıkılacakta bir şey değildir. Ama… Baktığımız zaman 19 yılda 23 tane reform paketi açıklamışız. Sadece son beş yılda 12 ayrı paket açıklanmış. Bu kadar çok reform paketi açıklarsanız piyasalar tarafından çok ciddiye alınmaz. Bir önceki reform paketi… Ondan önceki reform paketi diye gider… Aslında o paketlerdeki söylemler bugünkünden farklı da değildir.
BU PAKETTE Kİ TEK FARKLILIK; DİJİTAL PARA
-Bu pakette size göre en olumlu madde hangisi?
-Büyüme var, enflasyonu düşüreceğiz var. Daha katma değerli ürünler üreteceğiz var. Benim reform paketinde en çok beğendiğim nokta kripto paralarla ilgili kısım aslında. Özellikle cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir heyet kurulacak olması ve dünyaya entegre olma adımları gerçekten reformist bir adım. Yani bana göre diğer paketlerde olmayıp bu pakette gördüğüm tek farklılık bu. Bakın büyümeden bahsediliyor ama kalkınmadan bahsedilmiyor. Enflasyon yüksek, faiz oranları yüksek, döviz kuru yüksek. Üretim rakamlarına baktığınızda ise sanayi enflasyonunda bir düşüş var. Normal enflasyonda yüzde 15-16’lerde sanayi enflasyonunda ise üretim maliyetlerinin artış hızında bir yükselme var. Yüzde 26-27’lerde.
-Bu ne anlama geliyor?
-Şöyle ki; yüksek maliyette üretim yaptığınız zaman bu maliyet market raflardaki ürünlerin fiyatlarına yansıyacak. Maliyet enflasyonu diye bir enflasyonumuz var bizim. Maalesef ihracatımızın yüzde 65’i ve belki daha fazlası ithal ara mal ürünlerine dayanıyor. Sayın cumhurbaşkanı bu konuda şöyle bir vurgu yaptı. İthal ikamesi olan ürünleri ve ara mal üretimlerini ithalata karşılık gelecek şekilde Türkiye’de üretmek isteyen şirketleri teşvik edeceğiz. 5. ve 6. bölge teşvikleri uygulayacağız. Bu güzel bir şey. İthalatı azaltmazsanız, ihracatınızdan çok para kazanamazsınız. Fiyat İstikrar Kurulu gibi bir sürü kurum ve departman var. Bana kalırsa bu tür kurumlarla bürokrasiyi daha da artırıyoruz gibi. Oysa Merkez Bankası’nın temel birinci görevi Türkiye’de fiyat istikrarını sağlamaktır. Böyle bir kurul oluşturursanız bununla ilgili merkezin yanına bir kurul daha koyuyorsunuz. Farklı işlerde, farklı konularda, farklı düşüncelere sahip olurlarsa ne yapacaksınız? Kocaman soru işaretleri var kafamda. 1970’li yıllarda hayatımıza giren, çarşı, pazar ve marketlerdeki fiyatları kontrol etmek önceliği olan bu kurul uygulamaya girdiğinde karaborsalar olmuş. Eğer biz serbest pazar ekonomisi uyguluyorsak fiyat istikrarı kuruluna gerek yok. Yapmamız gereken şey tüketicinin bilinçlenmesi. Fiyatları kontrol edecek devlet değildir. Tüketicidir yani vatandaştır. Merkez Bankası ile bu komite arasında ciddi bir farklı görüş olabilir. Bu farklılık da bence ekonomide ikilemi getirebilir.
-Pakette esnafa ilişkin düzenlemeler de var. Bu konuda sizin değerlendirmeleriniz nasıl?
-Devlet diyor ki sana senin borcun yoksa ben sana destek olacağım. İkincisi geçen yıl bu durumda olan esnaf 228 milyon lira vergi ödemiş. Bu vergiyi ödeyenler sayısı toplam 783 bin kişi. Bunu böldüğümüzde kişi başına 291 lira yapıyor. Bu vergi desteği yıllık 291 lira anlamına geliyor. Devlet topladığı her 100 bin liralık verginin 27 lirasından vazgeçiyor. Kalan 993 bin lirayı toplamaya devam ediyor. Basit usulle vergilendirilen kişi sayısına baktığımız zaman 2021 Şubat ayında 816 bin kişi. Şu anda ilan edilen vergi muafiyeti ile yıllık kazançları üzerinden 2022 yılından itibaren geçerli olacağını da hatırlatalım. Yani bu 2021 yılı için geçerli değil. Dolayısıyla kimse bu yılki verginin muafiyet kapsamına gireceğine beklemesin. Vergiler muafiyet kapsamında değil. Vazgeçilen rakam çok büyük bir rakam da değil, 1000 liradan 27 lira vazgeçiyor. Oysa böylesi dönemlerde enflasyonu da faizi de çok önemsemeyeceksiniz. Olağanüstü bir dönem yaşıyorsunuz. Para basacaksınız ve hibe edeceksiniz. Bundan önce yapılan desteklerde hep şu vardı. Kira desteği verildi ama esnaf bu desteği borcunu ödemek için kullandı. Yeni borçları ödeyemedi. Ve sürekli borçları üçer ay öteledik. Aslında borcunu kaldırmadı.
ÇÖZÜM; KREDI DEĞİL HİBE,YAPILANDIRMA DEĞİL SİLME !
-Burada yanlış olan ne peki?
-Devletin yapması gereken şey esnafa diyecekti ki; restoran, lokanta ve cafe sahipleri iki milyon insan istihdam ediyor. Bu rakamlara dolaylı çalışanları da ekleyin. Lojistiğini de dâhil edin. Devlet diyecek ki; ben senin vergilerini siliyorum. Ayrıca karşılıksız her ay şu kadar hibe desteği yapıyorum. Esnaf odalarıyla yapacak, ticaret odalarıyla yapacak, muhtarlar aracılığıyla yapacak. Bunu yapamadı. Dükkânlar açık olacaktı. Restoranlarda el yıkama yasaklanacaktı. Aynı lavabo kullanılmayacak ve restoranlarda tuvalete girmek yasaklanacaktı. 100 kişilik restorana mesafe korunarak 50 kişi alınacaktı. Bu kurallara uymayanları da kapatacaktınız. Otobüslere, metrobüslere biniyorsunuz, metroya biniyorsunuz, kongreler yapıyorsunuz. O kadar çok şey yapıyorsunuz ki yollarda, kaldırımlarda insanlar dip dibe yürüyor, otobüste dip dibe biniyor. Aileleriyle beraber 10 milyonluk bir kitleden, nüfustan bahsediyoruz. Bu çok büyük bir rakam. Esnafa böyle destek olacaksınız. Kredi değil hibe desteği olacaksınız. Vergilerini bir kere sileceksiniz.
-Kredi Garanti Fonu benzeri bir düzenleme mi gerekiyor sizce?
-Elbette bu fon çok iyi işlemiştir. Zamanında kobileri kurtarmıştır. Çünkü devlet orada akıllı bir şey yaptı. Bu fon devreye girmeseydi pek çok kişi işsiz kalacaktı. Verdiği rakam kadar ve daha fazlasını işsizlik sigortası kadar vermek zorunda kalacaktı devlet. Onun yerine işverene böyle bir destek verip işlerin devam etmesini sağladı. Kredi Garanti Fonu aracılığıyla yeniden uygun maliyetli krediler verelim.
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATININ KAPATILMASI BÜYÜK HATAYDI!
-Yani yeterince planlı hareket edilemedi mi demek istiyorsunuz?
-Ben hep şunu söylüyorum. Devlet Planlama Teşkilatı 2011 yılında kapatıldı. Bu en büyük hataydı. Çünkü plansız, ekonomide önünü göremeyen, yön çizemeyen reformlar yanlıştı. Sürdürülebilir ve ön görülebilir ekonomiyi sağlamak önemlidir burada. İş adamı bir ay sonrasını değil bir yıl sonrasını ön görebiliyorsa gerçekten reformdur. Yarını öngöremiyorsanız ayağınızı yorganınıza göre nasıl uzatacaksınız? 8.40’tan veya 8.50’den hammadde almışsınız. Dolar 7. 40 olunca aradaki farkı iş dünyası maalesef ağır bedellerle ödüyor. O yüzden öngörülebilmek lazım. Gerçekçi bir reform olabilmesi için toplumla paylaşılması lazım. Reformun bir maliyeti vardır ve bu maliyetin toplum tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Bu maliyeti toplumla paylaşmanız için toplumun kabul görmesi gerekiyor. Hükümet olarak bu reformun maliyetinde gerekli olan tasarrufu yapacaksınız. Öncelikli olmayan yatırımları askıya alacaksınız. Önceliğimiz aş ve iş. Esnafın dükkânını açması, fabrikaların çalışması, üretimin artması. O yatırımlar yapılır, o yatırımlar bir yere kaçmıyor. Ama şu an önceliğimizin bu olmaması lazım. Halkı inandırırsanız kendine reform paketi başarılı olur. Bir de yapısal reformların sıralaması önemlidir. Hükümetin önceliklerini belirlemesi lazım.
-Bahsettiğiniz öncelikler nedir?
-Türkiye’nin manzarasına bakalım; işsiz sayısı 10 milyon, genç işsizlerin oranı yüzde 24. Toplam işsizler arasından 3 milyon kişi iş aramayı bırakmış İŞKUR’a gitmeyi bile bırakıyor. 16 milyonu aşan yoksul, enflasyon 15 tüketici enflasyonu, üretici enflasyonu yüzde 26,16. 100 bin esnaf kepenk kapatmış durumda, 450 milyar doları aşan bir dış borcumuz var ve yurt dışına ciddi bir faiz ödüyoruz. Yurt dışına giden yerli sermaye oranı, yurt dışından gelen sermaye noktasından daha az. Sermayemiz yurt dışına gidiyor. Ciddi bir göç var. Yurt dışına da çok ciddi bir beyin göçü var. Toplanan vergi yapılan harcamalardan çok fazla. Topladığınız vergiler harcamalarınızın çok altında, vergilerinizi toplayamıyorsunuz. Çok af çıkarıyorsunuz. İnsanlar ne yapıyor zaten yine bir af çıkar diyerek vergisini erteliyor. Yüksek enflasyonlar, yüksek kurlar, yüksek faizler üretimde kullanılan girdi ithalatı yüzde 60’ın üzerinde. Kamu özel iş birliği ihalelerinde 150 milyar doları aşmış bir borç var ve önümüzdeki 40 yıl boyunca gelecek nesilleri de ipotek altına alan borç bu.
TARIM BAKANIYLA TURİZM BAKANI SINIFTA KALDI
-Bu pakette gördüğünüz başka eksiklikler nelere sizce?
-Tarım yok mesela. 78 milyar dolar tarım ürünü ihraç edip 105 milyar dolar tarım ürünü ithal ediyoruz. Gıda ithal ettiğimiz sürece gıda enflasyonunu da ithal ederiz. Buğdayını, bakliyatını yurt dışından alıyorsan burada ciddi bir sorun yaşıyorsun demektir. Enflasyon kalemleri arasındaki en önemli pay, yüzde üçten fazlasıyla gıda ürünlerindeki pahalılıktan faydalanıyor. Tarım konusunda bir reform yapılması gerekiyor. Sanayi Bakanı Mustafa Varank, fabrika fabrika dolaşıyor, iş adamlarının sorunlarını ve üretimin sorunlarını dinliyor. Çözüm bulmak için koşturan bir Sanayi Bakanı var. Ülkedeki ihracat maliyetlerinin, limanlardaki mağduriyetlerin azaltılması yönünde çalışan bir Ticaret Bakanlığı var. Fakat Tarım Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı bu anlamda sınıfta kalıyor. 13 bin köylünün traktörüne el koymuşsun. Tarım Kredi Kooperatifleri ne yapıyor? Köylünün traktörüne el koyduğun zaman ne geçiyor eline? Bu pakette tarım reformu da olmalıydı. Yatlardan sıfır vergi alıyorsan mazotuna, traktörlere ve biçerdöverlere uyguladığın mazotun da vergisini sıfır yapmalıydın. Çiftçinin borçlarını silmeliydin. Bekletilen ürünün tarladan markete gelene kadar arada o kadar fiyatlanmasının önünü kesmeliydin. Bu aracıları ortadan kaldırmalıydın. Hal zarar ediyor, çiftçi zarar ediyor, vatandaş zarar ediyor. Kim kar ediyor? Aracıları ortadan kaldıracak sistemi kurmalıydın. Sen ithal ettiğin ciddi bir ürün var ve 105 milyarlık ithalat yapıyorsun. 105 milyar doları sen kendi çiftçine ver ki bak neler oluyor.
EĞER O TASLAK ÇIKARSA, AVRUPADAN BOŞUNA TURİST BEKLEMEYELİM!
-Son olarak turizme değinelim…
-Yunanistan Avrupa Birliği’ne bir öneride bulundu. Aşı pasaportu çıkartılsın dedi. Çin aşısı olanlar Avrupa’ya giremeyecek. Yunanistan ülkemize turist gelmesini engellemek için yapıyor bunu. Bizim Turizm Bakanı bu konuda ne yapıyor? Şu ana kadar ben hiç duymadım. Türkiye’nin turizm gelirleri üçte bir oranında azalıyor belki beklenenin yarısını ancak yapabileceğiz. Ama biz eğer böyle bir aşı pasaportu ile karşılaşırsak Avrupa’dan turist beklemek bu yıl hayal olacak. Dünyadan da turist beklemeyelim. Turizm Bakanı’nın lobicilik faaliyetinde bulunması gerekiyor.