Karadeniz denizden faydalanamıyor
Trio Deniz YKB Bekiroğlu, “Ege ve Akdeniz’de görmeye alıştığımız yat turizminin Karadeniz’de de olması için kamunun bir altyapı yatırımı yapması gerekiyor. Ayrıca sadece yat değil balıkçılık ve yelken de eksiklikler var.”
info@karadenizekonomi.com / 23.10.2019
Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta Trio Deniz’in genç ve başarılı Yönetim kurulu Başkanı Murat Bekiroğlu ile beraberiz. Türk insanına yat ve tekne tutkusunu aşılayan bir isim olarak karşımızda duran Bekiroğlu ile yat sektörünün ülkemizde kat ettiği mesafeyi konuştuk. Ve tabi ki bu pahalı olarak bilinen bu özel zevkin ekonomi yönünü de…
-Sohbetimize sizi ve Trio Deniz Araçları A.Ş.’yi tanıyarak başlamak istiyoruz.
-Karadeniz’in en güzel şehirlerinden biri olan Ordu’da dünyaya geldim. Lise öğrenimimi Ordu’da tamamladım. Üniversite eğitimim sonrasında Londra’da uluslararası işletmecilik okudum. Ardından Türkiye’ye döndüm ve hali hazırda yürütmekte olduğum yatçılık ile ilgili çalışmalarım başladı. 2005 yılına kadar sektörde üst düzey yönetici olarak görev aldım. 2005 yılı itibaren “Türkiye’deki tüm teknecilere en üst kalitede ürün ve hizmetler sunma” vizyonuyla Trio Deniz Araçları Anonim Şirketi’ni kurdum.
-Yaklaşık 15 yıldır başında bulunduğunuz şirkete ilişkin neler söylersiniz?
-Trio Deniz Araçları A.Ş, kurulduktan kısa süre sonra kısa sürede Türkiye’nin en büyük üç tekne satıcısından biri olduk. Hâlihazırda Sanlorenzo, Prestige, Jeanneau, Sacs, Bayliner, Sealine, Hanse, Moody ve Excess’in Türkiye distribütörlüğünü yürütmekteyiz. Pendik Marina’daki yönetim-servis merkezi ve Bodrum ve Göcek Marina’daki şubesi ile 40 kişinin üzerindeki takımımla tüm teknecilere hizmet vermekteyiz.
-Bu süreç nasıl gelişti peki?
-Önceliğimiz “Türkiye’deki tüm teknecilere en üst kalitede ürün ve hizmetler sunmak” oldu. Dünya çapında yedi markanın tek resmi Türkiye distribütörü olan Trio, 2009 yılında Dünya’nın en büyük ikinci yelkenli tekne üreticisi Alman Hanse Group’un Hanse ve Moody markalarının Türkiye distribütörü oldu. Trio, 2011 yılında dünyanın en büyük iki megayat üreticisinden birisi olan İtalyan Sanlorenzo Spa ile işbirliğine giderek Sanlorenzo İstanbul ofisini hayata geçirdi ve bu prestijli markanın Türkiye’yi öncelikli pazarları arasına almasını sağladı.2013 yılında ise Hanse Group’un çatısı altına giren ünlü İngiliz motor yat markası Sealineve Hanse Group'un güçlü markaları Fjord ve Dehler Türkiye distribütörlüğü için Trio ile çalışma kararı aldılar.2017 yılı Eylül ayı itibariyle dünyanın en büyük teknecilik grubu Fransız Groupe Beneteau'nun önde gelen motoryat markaları olan Prestige Yachts ve Jeanneau Motoryachts'ın bayisi olan Trio Deniz, 2018 baharında rigidinflatable tekne pazarının liderlerinden İtalyan SACS firması, 2018 Eylül ayında ise Groupe Benetau’nun yeni katamaran markası EXCESS’in distribütörlüğünü üstlendi.
-Sanırım bu çapta firmalarla çalışıyor olmak ayrıcalık olmakla birlikte satış sonrası sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Bu konuda neler yapmaktasınız?
Trio Deniz denizseverlere en üst düzeyde hizmet sunmak için satış, teknik ve satış sonrası hizmetler departmanlarında kalifiye ekibi ile İstanbul Pendik Marina, Bodrum Milta Marina ve Göcek Village Port Marina’daki güçlü alt yapısıyla hizmet vermekteyiz.
-Şu bir gerçek ki teknelerin son kullanıcı ile buluşmasında sizin gibi distribütörler önemli rol oynuyor.
-Hem de çok... Teknelerin son kullanıcıyla buluşmasında biz tekne distribütör ve bayilerinin son derece önemli rolleri vardır. Bayiliklerin asıl varoluş nedeni temsilcisi oldukları markanın ürünlerini satmak olsa da Türkiye’de sayıları artan üst düzey tekne bayileri, son kullanıcı için tüm ihtiyaç ve sorunlarını giderdiği bir çözüm noktasına dönüşmüş durumda. İlk teknesini alan bir denizci, teknesini tescil edilmesinden, güvenlik ekipmanının alınmasına; kaptanlık derslerinden, tekne finansmanının ayarlanmasına kadar her konuda bayisine güvenebiliyor. Böylece, tekneciliğe alışma sürecinde bayisini adeta bir danışman olarak kullanıyor. Bizim gibi teknecilik kültürü yeni olan ve hızlı gelişen ülkelerde böyle bir ilişkinin varlığı çok değerli.Bayiliklerin sunması gereken en değerli hizmet ise satıştan çok satış sonrası hizmet. En küçük bir tekne bile yüzlerce farklı parçanın birleşmesinden oluşan komplike bir ürün. Dünyada su üzerinde yüzen, bir evle ulaşım aracının tüm fonksiyonlarını güvenlik, konfor ve yeri geldiğinde lüksün gerektirdiği özelliklerle biraraya getiren başka bir platform yok.
-Türkiye standartlarında sizin kategorinizde çok rakibiniz var mı?
Türkiye’de bu konuda global kriterlere göre sınıfı geçebilecek bayi sayısı şu an için bir elin parmakları kadar ama eğilim bu yönde ve bayiliklerin kapasite ve kalitesinin de her geçen gün artığını görmek mümkün. Geçtiğimiz beş yıl içerisinde temsilcisi oldukları dünya markaları tarafından yılın bayisi, en iyi bayi gibi ödüllere layık görülen bayilerimiz bu gelişimin en büyük kanıtı.Tabii ki tekne bayileri arasında bu bahsettiğimiz standartların çok altında olan ve daha da kötüsü bu seviyeye gelmeyi hedef haline bile getirmeyen kurumlar da mevcut. Bu kurumlar teknecilere kötü deneyimler yaşatmakla kalmıyor, bir sektörün üzerine gölge düşürebiliyorlar. Biz de Tekne Distribütörleri Derneği aracılığıyla bayilikler arasında bir akreditasyon sistemi yaratarak, son kullanıcının, bayiliklerin nitelikleri hakkında objektif bilgi alabileceği bir kaynak yaratmayı planlıyoruz.
-Biraz da ülkemizde yatçılığın gelişim sürecinden bahsedecek olursak sanki istenen hızda değil. Yanılıyor muyuz?
Türkiye’de emekleme safhasında olan yat sektörü dünyada otomotiv sektörünün yüzde 3’ü büyüklüğündedir. Ülkemizdeki finansal derinliği az olsa da büyümeye oldukça açık bir sektörde hizmet vermekteyiz. Diğer yandan tekneciliğin gelişmesi konusunda belki de en maliyetli ve en yavaş çözülen zorluklardan birisi teknelerin bağlama-bakım yeri sorunudur. Son 15 yıldır varılan nokta ve devam etmekte olan yatırımların hızı baş döndürücü nitelikte. Başarılı devlet – özel sektör işbirliği modeli ve Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarının marinacılık sektöründeki hacimli ve stratejik yatırımları tekneciliğin önünü açıyor. Diğer yandan yeni yapılan marinalardaki başarılı iş modelleri, marinaların yaşam ve alışveriş alanlarıyla bütünleştirilmesi bu yatırımların devamlılığını ve gelecekteki hizmet ve tesis kalitesini de garanti altına alıyor.
-Bir deniz ülkesi olmamıza karşın teknecilik konusunda henüz istenen noktada değiliz gibi geliyor bize. Bu doğru bir tespit midir?
-Doğru söylüyorsunuz. Aslında bir ülkede denizciliğin gelişme düzeyinin en büyük göstergesi o ülkedeki denizciler ve teknecilerdir. Teknecilik, dünyada 1920’lerden beri devam eden bir kültür olmasına karşılık bizde çok daha kısa bir geçmişe sahip. Türkiye’de teknecilik kültürünün kitlelerle buluşmaya başladığı 1980’lerden günümüze kadar alınan mesafe gerçekten baş döndürücü. 2000’li yıllara kadar Türkiye marinalarında ve özellikle Güney’de tekne filolarının çoğunluğunu yabancı sahipli tekneler ve charter tekneleri oluştururken, son 15 yıldır bu oran Türk tekne sahiplerinin lehine gelişmiş durumda. Bugün, denize kıyısı olan büyükşehirlerimizdeki yelken okulları, yeni alınan Amatör Denizci Belgeleri’ne baktığımızda da bu artışın kalıcı olacağı konusundaki sinyalleri görmek mümkün. Her konuda olduğu gibi denizcilik ve teknecilik konusunda da zamana ihtiyacımız olduğu kesin.
-Peki yeteri kadar marina var mı kıyılarımızda?
-Tüm ilerleme ve kapasite artışına karşın, hâlâ marina talebinin arzdan fazla olması bağlama fiyatlarının yüksekte seyretmesine neden olmaktadır. Ama esas olumsuzluk, birçok yeni marinada hem fiyat hem de tesis altyapısı açısından küçük teknelere negatif ayrımcılık uygulanması. Ama devam eden yatırımlar ve yeni açılan marinalarla bu sorunların da en aza ineceğini öngörebiliyoruz.
-Siz aynı zamanda Deniz Endüstrisi ve Denizciliği Geliştirme Derneği (DENTUR) başkan vekilisiniz. DENTUR ne tür çalışmalar yapmaktadır?
-Derneğimizin tüzüğünde amacımız şöyle özetlenmiştir. Türk insanına deniz sevgisini aşılamak, deniz uğraşını ve denizciliği tanıtmak,yat ve tekne sektöründe imalat, ithalat, ihracat, ticaret yapanları deniz turizmine hizmet verenleri bir çatı altında toplamak,deniz eğitiminin tabana indirilebilmesi için çalışmalarda bulunmak, gençlerimizi bu uğraşa teşvik etmek ve Türkiye’de deniz malzemeleri ve tekne imalatı ile emniyet standartları konusunda çalışmalar yapmak, ilgili mercileri bilgilendirmektir.
-Ses getiren çalışmalarınız da oldu bildiğimiz kadarıyla…
-Derneğimiz aracılığıyla iki yıl önce yaptığımız çalışmalar sonucunda yabancı bayraklı tekne ikame sorunu ortadan kalktı. Ankara’da bu konuda oldukça kapsamlı görüşmeler ve çalıştaylar yapıldı. Türk bayrağı kanununun çıkartılmasına öncülük ettik. Denizlerimizde yabancı bayrak kirliliğini ortadan kaldırdık. 2018 yılından itibaren Türk denizlerinde Türk bayrakları dolaşırken İtalya’da da Türk bayrağı ile çıkılabiliyor. Her ülke bayrağının dalgalanması o ülkenin gelişmişliği ve maddi manevi gücümü de yansıtıyor.
-Kendi adınıza yeni hedefleriniz nedir?
-Artık hem ihracat hem turizmde destek amacıyla tük bayraklı teknelerle yat charter ve yat kiralama işi yapılıyor. İngiliz, İtalyan ve Fransızlar haftalık olarak tekne kiralayıp Türk kıyılarını geziyorlar. Yeni başladık ancak doluluk oranı beklenenin çok üzerinde o nedenle ki artık yeni yatırımlar planladık.Şu anda faizlerin düşmesi ve bankaların olumlu yaklaşmasıyla ekonomide yaşanan kıpırdanma sonrası bir finansman paketi ile bu işi daha da büyütmeyi planlıyoruz.
-Odanızda gördüğümüz kadarıyla onlarca ödül almış birisiniz. Biraz da bu ödüllerden bahseder misiniz?
-Pek çok uluslararası ödüle sahibiz firma olarak. Sanlorenzo ve Hanse yelkenlilerinde dünyanın en büyük distribütörüyüz. Yaz aylarının başında Bodrum’da Sanlorenzo ile çok büyük bir etkinlik yapmıştık. İki günlük bir organizasyonda 7 büyük mega yat tekne bir araya getirdik. Dolayısıyla bu çalışma bize ödül getirdi.
-Ege ve Akdeniz’de görmeye alıştığımız yat turizmi Karadeniz için de uygun mudur?
-Neden olmasın? Herşey olur ama kamunun bir altyapı yatırımı yapması lazım. Barınak veya bağlanacak yer olmazsa olmazı.Sadece yat olarak bakmamak gerekiyor bence. Balıkçılık olur yelken olur bunlar bölge için büyük eksikliklerdir. Denizle daha fazla haşır neşir olmalıyız. Yelken kültürünün geliştirilmesi gerekir, özellikle Ordu’da.
-Son olarak yat meraklılarına mesajınızı almak istiyoruz?
-Ülkemiz bir kriz ortamından geçiyor ama bu ve benzeri krizlerledaha önceleri de karşılaştık. Dolayısıyla bu kriz de atlatılacaktır. Bildiğim şu ki; ülkemizde teknecilik bir Rönesans döneminden geçiyor. Dünyanın tekneciliğe en uygun sahil şeridine sahip coğrafyalarından birisi olan ülkemizde marina altyapıları, teknecilik sektörünün kurum ve profesyonelleri ve en önemlisi teknecilerimiz her geçen yıl dünya ölçeğinde üst sıralara tırmanıyor. Bu gelişmeyi kalıcı hale getirmek için tek yapılması gereken bu yükselişin temellerinin sağlam hale getirilmesidir.