17.01.2023
''En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı'' demişti ya Nazım Hikmet.
Babasıyla birlikte bir kapıcı dairesine dolan sel suyunda boğulan Bedirhan'ın annesi Yıldız Hanım için yaşam elbette devam ediyordur ancak, yüreğindeki sız, olayın üzerinden 10 yılı aşkın sürenin geçmiş olmasına rağmen hala ilk günkü gibi canını acıtıyordur eminim.
Dün H.HALK'ın manşetinde ''CANİK FELAKETİNDE SANIK KALMADI'' haberini okuduğunda kalbindeki yaranın ilk günkü gibi kanadığına eminim.
Türk dilinin Büyük Ustası Nazım Hikmet, 'Karıma Mektuplar' başlığıyla, karısı Piraye Hanım'a teselli vermek adına mı ''En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı'' diye yazdı bilmem ama evlat acısının, hayatta kalan anneler için yaşam boyu süreceğine inanıyorum.
3 Haziran 1963'te kaybetmiş olmasaydık, önceki hafta 122 yaşını kutlayacağımız Nazım Hikmet yaşasaydı, Samsun’da bir yaz akşamı, yıldızlar altında şarkı söylemek varken, yıldızlara yolculanan 14 canın yitip gitmesinde bir ihmalin bulunmadığına ve bu felaketin oluşmasına sebep kimsenin olmadığına dair mahkeme kararı için ne yazardı kestirmek mümkün değil.
Bir Nazım Hikmet'imiz yok artık maalesef.
Bedirhan yaşasaydı belki Atatürklü Arma'ya gönül vermiş bir Samsunsporlu futbolcu olarak o şanlı formayı terletecekti belki bugün.
Bir kapıcı dairesinde kucağındaki babacıyla birlikte sel suyuna kurban verdiğimiz Bedirhan Samsunspor alt yapısının futbolcu ordusuna katacağı yeteneklerden biriydi biliyorsunuz.
11 yıl önce bir Temmuz akşamı Bedirhan'ın yanı sıra 13 canı daha kurban verdik biliyorsunuz.
''Yüzyılın felaketi'' denmişti 3 Temmuz 2012 gecesi oluşan şiddetli yağış için.
Ki;
Kimsenin ihmalle suçlanmaması için, bütün felaketler için aynı şey söylenir.
Oysa yağmur suyu, canlılara ve doğaya asla zarar vermez.
Sel suyu yanı taşkınlar zarar verir.
Hatta ölüme neden olur.
İnsanın insana yaptığını ne doğa, ne de diğer canlılar yapar yani.
Büyük felaketlerden sayacağımız deprem bile öldürmez.
Depremlerde yıkılan ve oluşan enkazı altında can ve mal kayıplarına sebep olan durum, bütünüyle ihmal ve vurdum duymazlıktır.
Yap bakalım depreme dayanıklı bina, yıkılan tek yapı görecek misin?
Dolayısıyla can ve mal kaybı da olmayacaktır.
Sel kapanı yapmışsın sözüm ona.
Üzerinden hafriyat kamyonlarının geçişine izin verirsen en ufak taşkında felakete neden olmasına da şaşırmayacaksın o vakit.
Canik'de köprü de yapmışlar sözüm ona.
Bir de yağmur suyunu denize taşıyacak derelerin önüne koyduğun menfezler, oluşan rusubatı taşıyacak ve köprü altından geçmesini sağlayacak nitelikte yapmayacaksın.
Oluşan taşkına da ''Yüzyılın felaketi'' yakıştırması yapacaksın.
Suçu doğaya yükleyeceksin.
Oldu.
Biz de buna inandık öyle mi?
Kadere iman etmiş, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine iman etmiş inananlarız elbette.
Ancak, ''İlim Çin’de de olsa öğrenin'' diyen peygamberin de ümmetleriyiz.
İlim,''Önlem al'' da diyor yani aynı zamanda.
''Şeriatın kestiği parmak acımaz'' böyle inanmışız ancak, 14 canın yitip gittiği felakete sebep birilerinin olduğuna dair bir kuşkuyu da taşırız..
Tekkeköy'deki bir fabrikanın bahçesinde yaptırılan devasa silonun demir yığınından oluşan kapağı ekmek parası kazanmak için yüzlerce kilometre uzaktan gelen işçilerin üzerine düşmüştü.
O acıya da sebep kimse bulunamamıştı.
O kapak ölümü örtmüştü.
Cemal Süreyya'nın dediği gibi hayat kısa ve kuşlar uçuyor ama Bedirhan'ın anacığı Yıldız Hanım gibi o Temmuz akşamı yitip giden diğerlerinin yakınlarının yüreklerindeki sızı asla dinmeyecek.
Öyle anlaşılıyor kİ; acılarına sebep hesabı da bu dünyada göremeyecekler.
Hesap mahşere kalmışa benziyor yani.
Bilmem anlatabildim mi?