18.12.2024
Dün acılarda beraberdik / Şimdi mutluluklarda ayrı / Gelmedi bir araya ırmakların iki yakası. /Seller gitti, kumu kalmadı / Keşke o mutsuzlukla dolu günler dönse geri / Keşke son bir kez daha acıla dün olsa.
Yukarıdaki mısralar, Samsun basının duayen ismi Rahmetli Nazif Demire tarafından bir anlık dalgınlığın sonucunda sobada yakılması nedeniyle kitaplaştırılamadığı için biz sevenlerine miras bıraktığı şiirine ait.
Nazif Abi'yi 16 yıl önce yitirmişiz.
Ve fakat.
Daha dün gibi sanki.
Biz, günlük işlerimizle uğraşırken hayat akıp gidiyor.
Cemal Süreya'nın Hayat kısa/ kuşlar uçuyor şeklindeki iki mısralık şiirindeki gibi sahiden de günle su gibi akıyor.
Ali Orhan'ı da, 24 Aralık Salı günü, ölümünün ikinci yıl dönümünde anacağız.
Belki bir kaç yıl daha 24 Aralık'larda anmak aklımıza gelecek ve belki bir iki yıl daha ''Ali Orhan diye biri vardı'' diyeceğiz ama ne yazık ki; daha öncekiler gibi onu da unutacağız.
Ve fakat.
Ben söz veriyorum.
Allah ömür bahşettikçe ve yazabileceğim bir köşe bulduğum sürece, her birini, yani Samsun'un bir değeri olarak gördüğüm arkadaşlarımı ve ustalarımı anmaya devam edeceğim.
Ali Orhan'ı mesela, birlikte haber kovaladığımız için bu şehirde yaşadığım sürece unutmam mümkün değil zaten.
Sokaklar, Allah'ın her günü bana zaten onu hatırlatıyor.
Tıpkı 24 Mart 2023'de kaybettiğimiz, şefimiz İsmail Başaran'ı unutmayacağım gibi.
Ali'yi de, beni de haber kovalamamız için sokaklara gönderen İsmail Başaran’dı zira.
''Haber nedir, ve nasıl yazılır'' gibi teknik bilgileri İsmail Başaran'dan öğrendim elbette ama bana ve benim gibi onun rahleyi tedrisinden geçmiş arkadaşlarıma asla eğilmememizi ve dik durmamız gerektiğin, öğretti ki; ondan bize kalan en önemli miras budur.
Mesleğe 1975 yılının bir Şubat günü, şimdi yerinde yeller esen Edis İşhanı'nın üçüncü katındaki Günaydın gazetesinin Samsun bürosunda ayak basmıştım.
Ferruh Çetin’di ilk ustam.
Samsun'da o yılların en çok tanınan gazetecilerinden biriydi Ferruh Çetin.
İlginç bir kişiliği vardı.
Her konuya ''Abidik gubidikişler'' diyerek yaklaşırdı.
Yaşamı ciddiye almaz bir tavrı vardı yani ancak, Haldun Simavi'nin Günaydın'ındaki, Anadol'da görev yapan en başarılı muhabiriydi ve gazeteye Samsun gündemini belirleyecek çok ciddi haberler gönderdi ama içinde bir çocuk yaşar gibi yaşamı dalgaya alırdı daima.
O ciddi haberlerden biri, o yıllarda Mert ırmağından şehre verilen içme suyundaki kirlilik haberiydi ki; Kemal Vehbi Gül, evindeki su sayacının borularını tahrip ederek, Ferruh Çetin’in evine günlerce su verdirmemişti.
Orhan Veli’nin 'Dalgacı Mahmut'u gibi yaşadı ve şaka yapar gibi de, yakalandığı hastalığa yenik düşerek, 6 ay içinde aramızdan ayrıldı.
Adem Bilir de, ciddi görünmesine rağmen, çocuk kalpli bir adamdı.
Çok da iyi kalemi vardı.
Üzerinden 35 yıl kadar bir süre geçmiş olmasına rağmen, bir fındık haberinde kelimelere dans ettirişindeki kalem ustalığını unutamam hala.
Bizim mesleğin en ciddi adamı İsmet Hatipoğlu'ydu.
Bir dönem çıraklığını da yaptım ama daha sonra Güneş'de halef selef ve hatta Bedel'i çıkarırken ortak bile olduk.
İsmet Abi'nin mesela, Karadenizli silah ustalarıyla gerçekleştirdiği seri röportajları dillere destan gazetecilik başarısıdır ki; o röportajların gerçekleştirildiği yıllarda ben henüz mesleğe adım atmış da değildim ama o çalışmanın çok önemli bir gazetecilik başarısı olduğunu bilirim.
Mesleğim süresince kaybettiğimiz değerlerin ilki sonradan adı DHA olan Hürriyet haber Ajansı’nın (HHA en çalışkan muhabirlerinden biri olan Ertuğrul Veyisoğlu idi.
Ertuğrul Veyisoğlu gibi kaybının yüreğimi dağladığı meslek büyüklerimden biri de Avni Kaynar’dı.
Bahri Altay, Doğan Kaynar, Necdet Şensoy da iyilikle anacağım değerlerimizdi.
Işıklarda uyusunlar.
Yazıya Nazif Demirel'den miras ''Vapurdumanı karıştı diye mavisine bu gökyüzünün / vaz mı geçelim hayal kurmaktan / silelim mi defterimizden denizi / yok diye yelkenimiz küreklerimiz'' dizeleriyle son verirken, kayıplarımıza rahmet, yaşayan dostlarımıza ve siz okurlarımıza iyilik ve sağlık dilerim.