Dolardaki yükseliş dış alıcıya yarıyor
Ekonomi yönetimi yüksek kur politikası ile ihracatın önünü açmaya çalışırken özellikle fındık ihracatçıları kara kara düşünüyor. Sektörde ihracat rakamları miktar bazında artmış olsa da alıcı piyasanın hâkim olduğu ülkemizde döviz arttıkça fiyatlar düşüyor.
info@karadenizekonomi.com / 17.11.2020
Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta fındık sektörünün duayen ismi Dursun Oğuz Gürsoy’u ağırladık. Pandemi koşullarında fındık sektöründe yaşanan gelişmeleri, ihracatı ve döviz kurlarındaki yükselişi ve bu yükselişin özellikle ihracatçı kesim üzerindeki etkilerini konuştuk.
-Geçen yıl fındıkta Cumhuriyet tarihinin rekor ihracatı gerçekleşti. Sizce bu rekoru sağlayan etkenler nelerdi?
-Geçen yıl gerçekten olağanüstü bir sezon yaşandı. 343 bin ton fındık ihracatı yaptık. Rakip ülkelerde fındık üretimi oldukça azdı ve bizim rekoltemiz de oldukça yüksekti. Yani koşullar çok farklıydı. Dolayısıyla bu fırsat iyi değerlendirildi. Ancak özellikle mart ayından itibaren pandemi süreci etkili olmaya başladı.
-Pandemiye rağmen bu artışın yaşanmasını neye bağlamalıyız?
-Çünkü kontratlar daha önceden yapılmıştı ve yüklemeler de Nisan ve Mayıs ayına kadar tamamlanmıştı. Ancak sezonun sonuna gelindiğinde fındık Avrupa’ya gitmişti zaten. Dolayısıyla ihracat salgından etkilenmedi. Pek çok alıcımız farklı ürünler yapıyor. Mesela fındık kreması yapan üreticilerimiz, Avrupa’daki sanayicilerin aksine satışlarını arttırdı. Kahvaltılık ürünlerin satışları arttı. Ama öbür taraftan bazı çikolatacıların satışları dramatik bir şekilde düştü. Fındığın bir kısmı bu yıla devroldu.
-Peki bu yıl için ön görünüz nedir?
-Bu yıl aynı koşullar yok. 2020 yılında rekoltenin az olduğu bir sezon geçirdik. Ama en önemli faktör pandeminin yeni yeni hissettiğimiz etkisi bence. Çünkü gerek Avrupa’da gerek ülkemizde hiçbir sanayici iki-üç ay sonrasının önünü göremiyor. Dikkat ederseniz Covid 19 vakaları yeniden tırmanışa geçti. Alıcılar öncelikle ellerindeki 2019 stokunu kullanıyorlar. Yeni sezon başında yani Ağustos ve Eylül aylarında 64 bin ton civarında ihracat yaptık. Bu da değişik ülkelere gitti. Aynı ülkeler İtalya, Azerbaycan ve Gürcistan’dan da fındık aldılar. Yani Ocak-Şubat ayına kadar ihtiyaçlarını gidermiş durumdalar. Daha sonraki ayların tüketimlerini kestiremedikleri için tüketimleri şu anda yavaş gidiyor. Biz de bu durumdan ihracat anlamında etkileniyoruz.
-İhracattaki düşüş sadece pandemiden kaynaklı mıdır?
-Bence sadece pandemiyle alakalı değil. Olayı makro açıdan değerlendirmek lazım. Rakip ülkenin üretimleri bu yıl iyi. Mesela Gürcistan fındığının kalitesi geçen yıldan daha iyi. Dolayısıyla fiyat olarak bizden daha ucuz olan rakip ülkeler fındık satabiliyorlar. Ağustos ayında bizim fındığımız daha pahalı olduğu için onlar yani rakip ülkeler ellerindeki malların bir miktarını sattılar. Fındık dışında badem, kaju ve yer fıstığı gibi diğer kuru ürünlerin fiyatları geçen yıla oranla daha düşük. Örnek vereyim badem 5 ila 5 buçuk dolar arasında satılıyor. İri bademler 6 dolara satılıyor. Yani bu rakamlar gösteriyor ki badem fiyatları hala fındık fiyatlarının altında. Dolayısıyla bu durum bizi Avrupa’da pastacılık sanayinde vurdu. Ama tabi netice itibariyle daha sezonun üç ayını geride bıraktık. Önümüzde uzunca bir zaman var. Şartlar inşallah düzelir. Daha fazla ihracat yaparız. Geçen yılla kıyasladığımızda geçen yıl aynı dönemde 111 bin 496 ton ihracat gerçekleştirmişiz. Bunu değerlendirdiğimizde miktar bazında yüzde 42 bir düşüş, dolar bazında da 274 milyon dolar azalma var. Bu yıl 443 milyon dolarlık ihracatımıza karşılık geçen yıl aynı dönemde 717 milyon dolarlık ihracatımız olmuş.
-Global firmaların Türk fındık piyasası üzerindeki etkilerini nasıl görüyorsunuz?
-Türkiye’de şu anda fındık sektöründe faaliyet gösteren üç-dört ayrı yabancı sermaye grubu var. Bunların en büyüğünün dünyada en fazla fındık kullanan bir firma olduğunu biliyoruz ve bu firmalara karşı değiliz. Ama şu var ki; eğer bir yabancı sermaye koca bir sektörü ve paydaşlarını ortadan kaldırıyorsa, istihdam ve katma değer yaratmıyorsa bu noktada ayrışıyoruz. Teşvikleri ona göre vermek lazım. Türkiye’de şu anda 1 milyon 800 bin tona yakın fındık kırma kapasitesi var. Ama rekoltemiz 650 bin ton diyelim. Bugün zaten fındık kırma fabrikaları yüzde 35 kapasite ile çalışıyor. Bu firmaların para kazanması mümkün değil. Bir de öbür taraftan devletin Kobi politikasına bakalım. Burada da bir çarpıklık var. Belki doğrudan bir para vermiyor. Ama ne yapıyor? DOKAP veya Tarım Bakanlığı’nın hibe programlarına gelen dış kaynaklı bir sürü para var. Bu paralarla yeni kapasite yaratma çabaları var. Aşırı kapasite ne oluyor? Bu KOBİ’ler gittikçe daha fazla kapasite yaratıyorlar. Öte tarafta da karşınızda dev firmalar var. Bunlarla rekabet şansımız yok.
-Yani KOBİ politikasını gözden geçirmek mi gerekiyor?
-Tabi ki… KOBİ’leri kümeleştirerek onları global firmaların karşısında rekabet eder hale getirmeliyiz. Ordu’ya bakın. Bundan 30 yıl önce Ordu da 50’ye yakın ihracatçı vardı. Şimdi bir elin parmakları kadar ancak kaldık. Belki beş sene sonra bunun da yarısı olacak. Bunun sebebi sektörde karlılığın giderek düşmesidir. Bankalardan yüzde 15-20’ye para kullanırken global dış kaynaklı firmalar bunu belki de sıfır faizle alıyorlar. Uzun vadeli kontratlara imza atarak cirolarını artırabiliyorlar.
-İçerideki firmaların korunması gerekir diyorsunuz…
-Tam da öyle… Buradaki firmaları korumamız lazım. Sektörümüz 25 bin kişiye istihdam sağlıyoruz. Global firma ise full otomasyonla çalıştığı için istihdam yaratmıyor. Bizim 200 kişi istihdam ettiğimiz yerde 40 kişiye ancak iş veriyorlar. Teknolojiyle geliyorlar, istihdama yer yok. Bu işletmelere devlet tarafından verilen ödünlerin gözden geçirilmesi lazım. Mevcut sanayiyle rekabet etmek yerine daha fazla döviz getirebilecek üretim yaptıkları takdirde teşvik verilmesi lazım. Biz beşinci bölgedeyiz. Adam buraya geldiğinde yatırım teşviki alıyor. Bunlara müsaade etmemek lazım. Şu da bir gerçek, devlet netice itibariyle yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmeye çalışıyor. Sektöre çok zarar veriyorsa buna bir limit koysun.
-Doların yükselmesi fındık ihracatçısını nasıl etkiliyor?
-Eğer finansmanınızı yabancı parayla yapıyorsanız size hiçbir faydası yok. Ağustos ayının ortasında döviz kredisi kullandıysanız, aradaki kur farkı zaten size büyük bir zarar olarak dönüyor. Şimdi Türk lirası kullandıysanız ve bugün dövizi satmadıysanız oradan bir para kazanabiliyorsunuz. Ama bunu kaç kişi yapabiliyor? Çünkü bu bir kredibilite. Genelde global açıdan baktığımızda dövizdeki artış ihracatın artışını tetikleyebiliyor. Bugün Türkiye’nin ihracatı dolar bazında artıyor ama bizim fındıkta alıcı piyasası hâkim olduğu için döviz arttıkça fındık fiyatları düşüyor. Dövizin artışının yansıması olmuyor. Bunun nedeni de sermaye ve pazarlık açısından yurt dışındaki firmaların bizden daha güçlü olmasıdır. Onlar istedikleri fiyata indirerek fındık alabiliyorlar. Döviz artışının fındık fiyatlarına yansıması her zaman mümkün olmuyor.
-İşi fındık olmayanlara hatta burada para var diye fındık stoklayanlara yönelik büyük eleştiriler var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Son iki yıldır bunu fazlasıyla hissediyoruz. Düşünün ki faiz oranları bir bankaya paranızı yatırsanız bundan 2-3 ay evvel yüzde 10’larda falandı. Ama geçen yılki fındık tablosunu gören ve parası olan bir adamı düşünün. 16 liradan başlayan fındık fiyatı 25 liraya kadar yükseldi. Bölgede parası olan insanlar, fındığı bir yatırım aracı olarak görmeye başladı. Aslında bu fındık ticaretini yapan insanlar için kötü bir durum, spekülasyon başladı. Geçen yıl 24 liradan millet kuyruğa girdi, ofisten fındık aldı. Elinde ürün olan pek çok insan fındığını hala satmadı. Aslında bir istikrar temin etmek için bu tip alışverişlerin ortadan kaldırılması lazım. Adamın kaydı yok vergisi yok. Bu tip insanların fındığa bulaşmaması lazım. Bu iyi bir şey değil. Fındık tüketiminin artabilmesi, fındıktaki fiyat istikrarına ve arz istikrarına bağlı. Bu ikisini temin edemiyorsanız, 20 yıllık fındık fiyatlarına baktığımız zaman kalp grafiği gibi. Böyle bir yere kimse yatırım yapmak istemiyor. Rakamlara bakıyoruz son 15-20 yıldır hala fındık tüketimi yüzde 30 artmışken, cevizde ve bademde yüzde 100’lerin üzerinde artış var. Bizlerin bunu temin edebilmesi için öncelikle arz istikrarını sağlamamız lazım. Bunun için de bahçelerin onarılması ve yenilenmesi gibi altyapıyı yeniden gözden geçirmemiz lazım.. Fiyat istikrarını yapabilmemiz için de TMO gibi müesseseler, lisanslı depoculuk ve belki fındık borsası gibi enstrümanların fındık ticaretinin içine girmesi lazım. Ama maalesef çok geç kaldık. Biz hala lisanslı depoyu konuşuyoruz. Bir türlü hayata geçiremiyoruz. Üreticisinden devletine kadar tüm paydaşlar bir araya gelip çözüm bulmamız gerekiyor.