Tarımda öncelikler neler olmalı ?
Yakın zamana kadar tarımda dünyanın kendi kendine yeten sayılı ülkelerinden biri olan Türkiye son yıllarda artan girdi maliyetleri ve bu maliyetlerin etiketlere yansımasıyla gıdadaki yüksek fiyat artışlarını konuşuyor.
info@karadenizekonomi.com / 27.09.2021
Uzunca zamandır bir sarmal halini alan bu kötü gidişe dur demek için -her ne kadar- tarım politikalarının gözden geçirildiği söylense de üreten ve tüketen kesimler için durum pek değişmiyor. Özellikle pandemi sürecinde daha derinden hissedilen olumsuzluklar tarımda planlama eksikliklerini de ortaya koymakla birlikte ortak görüş şu ki; bir an önce çiftçinin topraktan uzaklaşmasının önüne geçilmeli.
O nedenle toplumun genelini yakından ilgilendiren bu konu üzerine duyarlılık göstermek ve kamuoyu yaratmak için Karadeniz Ekonomi Gazetesi olarak “fikri takip” yapmayı bu hafta da sürdüreceğiz. Hafta içinde Karadeniz Ekonomi Dijital Platformları’na konuk olan tarım yazarı ve ziraat mühendisi Faik Toy bu takipte bize katkı sağlayan isimlerden biri oldu. İşte Toy’un Türk tarımına ilişkin söyledikleri…
Artan nüfusa eklenen mülteciler ve tarımda yetersizlik
“Önceleri gerçekten kendimize yeten ülkelerden biriydik. Ta ki; 1988 yılında ürettiğimiz 20 buçuk milyon ton buğday rekoltesine kadar. O tarihten başlayarak geldiğimiz son noktada o günkü nüfus ile şimdi arasında yüzde 50 nüfus artışı ve 10 milyon kadar da mülteci akını olunca durum değişti. 2021 yılında da buğday rekoltesini üretim ile tüketim arasındaki uçurum açığa çıktı. Böyle olunca da artık kendi kendine yeten ülke konumunda olamıyoruz.”
Tarımın çoklu sorunları
En temel gıda maddesi olduğu için buğdaydan yola çıkarak örnekleme yapan Toy, gelecekte bekleyen tehlikeye de şu sözlerle dikkat çekti: “Geldiğimiz noktada üretimimizi artıramamışken ve çiftçimiz yüksek girdi maliyetleri ile üretim yaparken bu maliyetlere hiç müdahale edilememesi büyük bir handikaptır. Toplam tarım alanlarının yüzde 75’inde hala kuru tarım yapılıyor olmasına da bir başka sorundur ki bu alanların suya kavuşmamasının üretimin önündeki bir başka engel olduğu açıktır.”
Öncelik çiftçinin olmalı
Üretimi artıcı önlemler alınmaması ve girdi maliyetlerindeki artışın önüne geçilememesini eleştirenlerin raflardaki ürün fiyatlarını tek suçlu olarak görmesinin algıyı yönetmekten başka bir amaca hizmet edemeyeceğine vurgu yapan usta tarım yazarı, “çiftçinin yaşadığı olumsuzluklara karşı bir müdahale söz konusu olmayınca raflardaki ve hallerdeki fiyatlara müdahale ederek sonuç alınamaz. Belki palyatif bir etkisi olur ama sonrasında fiyatlara daha fazla artar. Arpa ve buğday gibi ürünlerin ithalatına izin verip sanayiciye zararına satan sistemin öncelikle gübre fiyatlarına müdahale etmesi gerekir. Yani birinci öncelik çiftçinin olmalı. O zaman gübreyi de ithal edip çiftçiye zararla satalım. İnanın bunu yaparsak ülke zarar etmez tam aksine misliyle üretim yapılarak bu sarmal aşılır.”
Büyük ilgi gören açıklamalarının son kısmında planlamada yaşanan sıkıntılara da dikkat çeken Toy, “çiftçi kendi kafasına göre ürün ekmeye yönlendiriliyor. Geçen yıl hangi ürün daha pahalıysa çiftçi o ürünü daha çok ekmeye çalışıyor. Bu arz fazlasını getiriyor ve fiyat düşüyor. Dolayısıyla ürün çiftçinin elinde kalıyor. Geçen yıl patates örneğinde bunu gördük. Tarım Bakanlığı’nın bu planlamayı daha büyük bir hassasiyetle yapması gerekiyor. Patates örneği gibi mercimek örneğini de verebiliriz. Yıllık kırmızı mercimek ihtiyacımızın ne kadar olacağının tespiti yapılıp şu kadar alanda ekim yapılmalı denilmeli. Birbirinden haberi olmayan çiftçinin nerede neyi ekeceğini söylemesi gereken bakanlıktır. Bilinmiyorsa ki -çiftçi bunu bilemez- bu yönüyle de Tarım Bakanlığı eksik kalmış demektir” şeklinde eleştirilerini sıraladı. REŞAT GÜNGÖR / KARADENİZ EKONOMİ