23.09.2024
Ben Orduluyum. Çocukluğum babamın memuriyeti nedeniyle Karadeniz'in küçük kasabalarında geçti.
İlkokula Samsun'un Terme ilçesinde başladım, Trabzon'un Maçka, Samsun'un Vezirköprü ilçelerinde devam ettim. Ortaokulu Giresun'un Bulancak ilçesinde bitirdim.
Son olarak memleketim Ordu'da liseyi okudum.
Tipime, şiveme bakıldığında fark edilmese de bildiğiniz Karadenizliyim. Hadi alçak gönüllü davranayım, orta Karadenizli diyeyim!
Biraz fevri, hafif asabi, dilini tutamayan.
Özbekistan ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması görüşmeleri için Taşkent'teydik. 1996 yılı olmalı.
Büyükelçilik Müsteşarı kibar, zarif bir diplomattı. Bir akşam bizi yemeğe davet etti. Korelilerin işlettiği bir restorana götürdü. Taşkent'in o günkü koşullarına göre gösterişli, şık bir restorandı.
Masamıza oturmuş, sohbeti koyulaştırmaya başlamıştık ki restorana üç kişilik bir Türk grup geldi. Müsteşar ile tanışıyorlardı.
Masalarına geçmeden önce uğrayıp merhabalaştılar. Taşkent'te işleri olan bir Türk şirketinin temsilcisi ile çalışanlarıymış.
Müsteşar bizi tanıttı, Maliye Bakanlığı'ndan olduğumuzu, vergi anlaşması görüşmeleri için geldiğimizi söyledi.
Şirket temsilcisi gülerek 'Vergi ödeyenin ben...' diye başlayıp giden tumturaklı bir küfür savurdu.
Şaka yollu ortaya söylenmiş, kimsenin üzerine alınmayacağı, başkalarının gülüp geçebileceği bir küfür olabilir.
Ama ne yer ne zaman ne de muhatabı uygundu. Serde Karadenizlilik var, şaka anlayışımız farklı! Gülüp geçemedim.
'Ben de vermeyenin!' deyiverdim, gülümseyerek.
En uygun karşılık olmadığının farkındayım.
Bir an için söylediklerim soğuk hava estirdiyse de bir şey olmamış gibi ayrılıp masalarına geçtiler.
Üzerinde durmadık, sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
Zaman geçti, içki etkisini göstermeye başladı. Üçlünün oturduğu masada tansiyonun yükseldiği fark ediliyordu. Belli ki söylediğim, aldıkları her yudum içkinin ardından daha ağır gelmişti.
Bir süre sonra içlerinden birisi kalktı masamıza geldi, bilmem ne abisinin benimle konuşmak istediğini, masasına çağırdığını söyledi. Bela geliyorum diyordu!
'Konuşmak istiyorsa o masamıza gelsin.' dedim. Gitti ama biraz sonra tekrar geldi. Masalarına gitmem için ısrar ediyordu. Konuşmalar sertleşti, sinirler gerildi!
Müsteşar hiç beklemediği bu terbiyesizlikten mahcup olmuştu. Alı al moru mor adamları yatıştırmaya çalışıyordu.
Ülkemizi temsilen görüşmeler için bulunduğumuz Özbekistan'da, ülkemizden kilometrelerce uzakta, tesadüfen karşılaştığımız vatandaşlarımızdan hükümetimizi ve kendimizi temsilen dayak yemeye çok yakındık!
Neyse, korkulan olmadı. Müsteşar dostumuz adamları sakinleştirmeyi başardı. Tacizi bıraktılar, bir süre sonra da çekip gittiler.
Ama keyfimiz, iştahımız kaçmıştı. Restoranda fazla kalamadık, geceyi erkenden bitirdik.
Şaka anlayışımda o günden bugüne pek gelişme olmadı. O küfre hala gülüp geçemiyorum.
Ne öyle, hem vergini öde hem küfür ye!