22.11.2024
Rahmetli şefimiz İsmail Başaran biz yanında çalışanlara, ''Bugünün haberini yarına bırakmayın'' diye öğüt verirdi.
Bu köşede kimi zaman başarı öyküleri yazıyorum biliyorsunuz.
Onlarca başarı öyküsü yazmışımdır.
Arada kaybettiklerimiz de oluyor ve ''Keşke hikayesini yazsaydım'' dediklerimde.
Geçen hafta yitirdiğimiz Cihat Yılmaz'ın iş ve yaşam öyküsünü ıskalama pişmanlığım gibi mesela.
Akın Üner'in, Cihat Yılmaz'ı kaybımızın ardından ''Samsun'un Karaperçin köyünde, rüzgârın savurduğu altın sarısı saçlarıyla dolaşan delikanlının gün gelip şehrin saygın iş insanlarından birisi olabileceğini kim bilebilirdi?
İmkânsızlıklar içinden sıyrılıp Türkiye'nin en önde gelen üniversitelerinden birisini bitiren, ardından iş hayatına atılıp Türkiye'nin krizden krize sürüklendiği şartlarda çok başarılı bir iş adamı olan Cihat Yılmaz bütün bunları yaparken, parası ve başarılarından ziyade insan yönüyle takdir gördü.'' ifadeleriyle dillendirdiği satırları okuyunca, neden sağlığında ona dair öyküyü yazmadım diye hayıflandığımı itiraf etmeliyim.
Çok iyi tanımadığım insanlara dair başarı öykülerini bile yazmışlığım varken, yakından tanıdığım, derinlemesine olmasa da, yaşamına dair ayrıntıları bildiğim arkadaşımın iş ve yaşam öyküsünü yazmamak pişmanlıklarımdan biri olarak kalacaktır.
Aşağıçinik doğumlu olduğuma ve çocukluk yaşlarımın da köyde geçtiğine dair notları bu satırlarda defalarca dile getirdiğimi bilen okurlarımız olacaktır.
İster çocuk olun, ister yetişkin, bizim ve bizden önceki kuşaklar için köyde yaşam zordur.
Ki; Karaperçin, Tekkeköy’ün yüksek kesimlerinde konuşlanmış bir köydü.
Ormanla çevrili güzel bir köydür ama köyüm Aşağıçinik'e göre olanakları daha dar bir köydür.
Cihat Yılmaz böyle bir köyden çıkarak, ülkemizin en saygın eğitim kurumlarından biri olan ODTÜ'den elektrik mühendisi olarak mezun olduktan sonra kurduğu Galip Mühendislik firmasını, Samsun'un ve bölgenin en saygın firmalarından biri yapmıştı.
İyi insandı Cihat Yılmaz, iyilik yapmayı seven ve dahası iyilik etmekten zevk alan kişiliğine dair görüşümü, ölümünün arkasından zaten yazmıştım.
Bu nedenle sosyal yaşamına dair görüş belirtmeyeceğim elbette zira bu yazının amacı, köylerde ve kentlerin çeperlerinde zorlu yaşam koşulları ortamında yetişmekte olan genç kuşaklara örnek olan iş yaşamındaki başarıyı anlatmaktır.
Cihat Yılmaz'ın iş başarısı köylerimizde ve kentlerin çeperlerinde, ''Bizim oğlandan bir baltaya sap olmaz'' şeklindeki peşin hükmün yıkılması için örnek niteliğindedir.
Cihat Yılmaz, genç nesiller için rol model özelliğindedir aslında.
Bir köyden çıkıp, yüzlerce kişiye iş ve aş imkanı tanıyacak bir düzen kurmak büyük bir başarıdır zira.
Mesela doğup büyüdüğüm Aşağıçinik'te kaç kişi, köyümüzden çıkmış Hasan Koç'un başarı hikayesinin farkındadır.
Ya da Çırakman'da doğup büyümüş, Cevat Öncü, Hayati Tekin, Ahmet Demircan ve Emine Sehmen'in yarattıkları başarı hikayelerinin kaç kişi farkındadır.
''Ev danasından öküz olmaz'' gibi bir anlayış var ya Anadolu'da, Cihat Yılmaz ve diğer başarılı insanlarımızın iş yaşamındaki başarı öyküleri, bu anlayışın ne kadar anlamsız olduğunu anlatıyor aslında.
Mardin'in Savur ilçesi halkı arasında kaç kişi, Dünyanın en prestijli ödülü olan Nobel'i alana kadar Aziz Sancar'ın ulaşılması güç başarı öyküsünün farkındadır.
Bu Andaolu var ya, bu Anadolu, yeraltı zenginlikleri kadar insan kaynağıyla da zengin topraklardır.
Başarı hikayeleriyle doludur Anadolu.
Rahmetli Cihat Yılmaz'ın başarı öyküsünü temel alan bu hafta sonu yazısını, Ahmed Arif''in acı, yokluk ve başkaldırının ifadesi olan Anadolu şiiriyle noktalamak isterim.
ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettin’i.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?