Fındığın geleceği Ordu ve Giresun’a bağlı

Türk ekonomisinin prestij listeleri sıralamasında her yıl yer almasını sağlam bir altyapıya, köklü bir geçmişe ve sağlıklı bir büyümeye borçlu olan firmanın başındaki isim Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak ile fındığa ve Ordu’ya dair konuştuk.

info@karadenizekonomi.com / 5.08.2019

Fındığın geleceği Ordu ve Giresun’a bağlı

Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetlerin de bu hafta fındık sektörünün lider firmalarından biri olan Şenocak Fındık’a konuk olduk. Türk ekonomisinin prestij listeleri sıralamasında her yıl yer almasını sağlam bir altyapıya, köklü bir geçmişe ve sağlıklı bir büyümeye borçlu olan firmanın başındaki isim Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenocak ile fındığa ve Ordu’ya dair konuştuk. Baba İsmet Şenocak gibi bir isimden aldığı bayrağı gururla taşıyan başarılı işadamı şimdilerde üçüncü kuşağın işin içine girmesiyle farklı alanlara daha fazla zaman ayırabiliyor olsa da önceliğinin yine fındık olduğunu gördük.

-Bilenler biliyor ama yine de sizi kısaca tanıyarak başlayalım sohbetimize. Cem Şenocak kimdir? Şirketinizin gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?

-Ticaret hayatına 1981 yılında İstanbul’da market işiyle başladım. O yıllar sıkıntılı yıllardı ve okumak çok zordu. Üniversiteyi kazanmama ve babamın da istemesine rağmen ticarete atıldım. 1986 yılında aktif yönetici olarak Şenocak Gıda’ya geçtim. Şirketimizin temelleri 1953 yılında Hacıvelioğulları koollektif şirketi olarak başladı. 1960’ların sonunda babam, 1986 yılında da ben işin içine girince 1987 yılında Hacıvelioğulları’ndan Şenocak Gıda’ya geçiş süreci başladı. Ordu’nunönemli bir değeri olan babamız İsmet Şenocak’ı 2017 yılı Ekim ayı sonlarında kaybettik. Rahatsızlandığı ömrünün son döneminde. Şirket hisselerini 3. Kuşağa devretmiş idi.

-Arkanızda böylesine bir koca çınar olması dolayısıyla şirketinizi uzun yıllar prestij listelerinde görmek tesadüf olmasa gerek.

-Kesinlikle doğru söylüyorsunuz. İsmet Şenocak Ordu’da 20 yıl borsa başkanlığı yapmış,uzun yıllar aktif siyasetin içinde olup Ordu’da birçok esere imza atmış bir çınarın başarımızda çok büyük katkısı ve etkisi olmuştur. Şenocak Fındık olarak yaklaşık 20 yıldır Türkiye’de ikinci 500 içinde yerimizi koruyoruz. Ciroya bağlı olarak bazen başlarda bazen ortalarda yer alıyoruz. Çok büyük hedefler değil sağlam iş yapmak ve bölge istihdamına katkıda bulunmak önceliğimiz oldu.

-Fındığın ana vatanı toprakları yani Ordu ve Giresun’u hep birlikte değerlendiriyorsunuz söylemlerinizde… Bunu açar mısınız?

Evet… Karadeniz istihdam yönünden sıkıntılı zaten… Ordu ve Giresun da benzer kaderi paylaşan birbirine çok yakın iki il. O nedenle birbirinden ayırmam mümkün değildir. Gelişmiş bir sanayi yok, turizmde henüz emekliyoruz. Karadeniz yeşili ve doğası ile harika bir bölge ama hava koşulları yaz turizmine uygun değil. Yayla turizmi kalkınmada model olabilir diye düşünüyoruz ve bu yönde adımlar attık. Daha doğrusu turizm anlamında Araplar için daha cazip bir bölgeyiz, belki henüz bakir bir bölge olmamız da avantaj diye düşünüyorum.

-2019 yılı hedefleriniz nedir? Pek çok ihracat fuarına katıldığınızı biliyoruz. Dolayısıyla ihracata ağırlıklı bir hedef mi planlıyorsunuz?

-20 yıldır tüm yurtdışı fuarlarına katılmaktayız. Son 5-6 yıla kadar ben şimdilerde ise çocuklarım katılıyor. Bu tür organizasyon ve etkinlikler tanıtım ve diyalog anlamında katkı sağlıyor. Dış pazar yüzdemiz 30-35 bandında seyrediyor. Yüzde 65-70 oranında da iç piyasaya çalışıyoruz. Geçen yıl için ihracat rakamlarımız 15 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti ki bunu önemsiyoruz. Bu yıl için de 20 milyon dolar ihracat hedefiyle gidiyoruz.

-Hep denir ki fındıkta günü değil geleceği kurtarmak gerekir. Yapılanları görmekle birlikte yeterli olmadığı görüşündeyiz. Bu konuda sizin değerlendirmeleriniz oldukça önemli. Sektör sorunları hakkında neler söylersiniz?

Öncelikle fındık üreticisi için ürünlerinin çok önemli olduğunu biliyorum. Hayatını fındığa endekslemiş 400 bin aileden bahsediyoruz. Bunun da en büyük kısmı Ordu ve Giresun’da yaşıyor. Bu iki ilin bir takım öncelikleri ve ayrıcalıkları olmalı. Çünkü üretici açısından bakıldığında ciddi uçurumlar olduğunu gözlemliyorum diğer bölgelerle karşılaştırdığımda. Dünyanın en büyük fındık üreticisi olan bu iki il ile düz ovada üretim yapanlar arasında büyük farklar var. Bizim burada üreticilerimizin yıllık geliri otalama 5 bin lira iken düz ovada üretim yapanlar ortalama 50 bin lira kazanç elde edebiliyor. Dolayısıyla bu uçurumun kapatılması ve dengelerin oluşması için yapılması gerekenler var. Bu hiç konuşulmuyor fındığın fiyatı konuşuluyor. Oysa çiftçinin geliri konuşulmalı. Biz 5 bin lira yıllık ortalama geliri 20 bin liraya nasıl çıkartırız bunu konuşmalıyız.

-Bu nasıl olacak?

Birincisi alan bazlı destekleme çok önemli bir modeldi. Bu destek yoğunlukla Ordu ve Giresun’a veriliyor. Bahçesine bakan iyi tarım uygulayan çiftçimize bahçesinin üzerinde olan çiftçiye 10 dönümün altına 170 lira değil de 500 lira vererek 20 dönümün altındakilere 400 lira vererek 30 dönümün altına 300 lira vererek kademeli bir model geliştirmek gerekir. Destekleme modeli realize edilmeli.

-Israrla sorun sadece Ordu ve Giresun’da diyorsunuz?

Tabi ki… Fındık çiftçisi anlamında. Dünyanın başka hiçbir yerinde fındık üreticisinin sorunu yok. Ama Dünyanın en büyük fındık üreticisi bu iki il olduğuna göre ve çiftçinin en mağdur olduğu iki il olduğuna göre sorunun önce burada çözülmesi gerekiyor.  Burada çiftçinin gelirinin nasıl artırılacağını konuşmamız lazım.

-Erdoğan’ın açıkladığı fiyatı yorumlar mısınız?

Gayet makul ve dengeli bir yaklaşım olarak görüyorum. TMO aracılığıyla 16.5 lira ve 17 lira açıklandı. Sistemsel olarak ihracatın önü de tıkanmayacak. İyi ve kötü demeden normal bir fiyat. İhracat 300 bin tonun üzerine çıkma ve rekor kırma ihtimali yüksek görünüyor.2012 yılı rakamları yakalanacak gibi görünüyor. Avantaj şu; dünyada fındık stoku yok bu yıl Bizim dışımızda iyi bir rekolte de beklenmiyor. TMO alımları şöyle haksızlığa sebep oluyor. Düz ovada 8 ton fındık yapan bunu rahatlıkla TMO’ya satabiliyor. Benim burada 1 ton fındık yapan üreticimin yüzde 10’u TMO’ya ürün satamıyor. Yani zenginler TMO’ya satıyor.

TMO olmalı mı?

TMO alımı bir pansumandır. Böyle bir piyasada alınması gerekir mi gerekir. Ama Ordu Giresun’a uzun vadede bir şey vermez. Düz ovadaki her zaman daha fazla fındık verecek. Devlet burada küçük çiftçiyi daha fazla desteklemezse önümüzdeki yıllarda arz ve talepte devlet alımlarının sıkıntısı artar. Düz ovada herkes fındık diker, rekolte artar ve devlet devamlı almak zorunda kalır. Ama bir yere kadar sonra taşıyamaz. Devlet bir gün gelir aşırı stoktan dolayı, bir tek tarım ürünü fındık değil der. İşte o da tıkandığımız nokta olur. Bu örnekler 2001ve 2008 yıllarından yaşanmıştır. O nedenle devlet alımlarından daha ziyade alan bazlı destekleme modelinin geliştirilerek özellikle Ordu ve Giresun çiftçisinin mağduriyeti giderilmelidir. Giderilen bu mağduriyetle Ordu ve Giresun’un sorunu çözülürse dünyadaki fındık sorunu da çözülmüş olur. Hükümetin de muhalefetin de fındık paydaşlarının da sorunu ortadan kalkar. Yeterki fındığa bel bağlayan üretici hak ettiğini alsın.

-Dünyanın en büyük üreticisiyiz ama piyasa sizce kontrolümüzde mi?

Değil tabi ki… Ama fındık dünyada her ne ise biz bir tık altına satarak piyasayı elimizde tutabiliriz Burada arz ve talep de önemli. Bu nasıl dengelenir. Lisanslı depolar ve ürün borsaları kurularak.Orada insanlar fındığını götürüp değerli kâğıdını alır. Beğenmedi mi gider değerli kâğıdını her hangi bir bankaya götürür satar veya satmaz. Satıcı ile alıcının dengesini sağlamak. Önemli olan budur. Diğer yandan fındığın fiyatı bir sene 20 bir sene 8 lira olmamalı. Yüksek iniş çıkışlar mağduriyet yaratır. Düşse de çıksa da maliyetler değişken oluyor. Onun için devlet elinde ürünü piyasaya girdi ve dengeledi. Ya olmasaydı ne olurdu? Bu fındık piyasada olurdu. 13-15 lira bandında istikrarlı bir dönem olurdu.

-Eskiden durum nasıldı?

2001 yılında Fiskobirlik elinde 690 bin ton fındık varken fındık 1 doların üstüne çıkamıyordu. 2008’de TMO alımları 4 buçuk lira iken piyasadaki fiyat iki liraydı devletin elinde o zaman da 400 bin ton fındık birikmişti. Eskiden fındık fiyatları maliyetler hesaplanır üzerine yüzde 30-40 refah payı konulurdu. Şimdi altyapı eksikliklerinin getirdiği noktadayız. Üretici birlikleri de veya aktif değil eskisi gibi.

-Ordu’da fındık üzerine bir takım yapılanmalar olduğunu gözlemliyoruz. Sizce doğru bir yöntem midir?

Belediyeye bağlı bir şirket kurarak yarıcılık anlamında kurumsal ortaklık yapısı oluşturma çalışmaları var. Bahçesine bakamayan gurbetçi veya yaşlı çiftçinin üretimine ortak olmak amacıyla belediye ekipleri bahçeye gidecek, budamayı ve bakımını yapacak. Bu yönde bir takım çalışmalar yapıldığını biliyorum. Belediye, Valilik ve İl Tarım Müdürlüğü ile görüşmeler yapılıyor ortaklık işleyişi ile ilgili olarak.

Fındık üreticisine öneriniz nedir?

Tabi ki öncelikle iyi tarım. Bahçeye bakmadan verim alamazsınız. Kalite de olmaz. Bir de fındık toplama yönteminde de bazı değişiklikler yapılması gerekiyor. Toplama zamanı fındık daldan değil yerden toplanacak. Hâlihazırda yerden toplamamanın çok fazla dezavantajı olduğunu görüyoruz. Fındık toplamayı bilen işçi de kalmadı. Yerden toplama geliştirilirse fındığa zarar vermeme anlamında önemlidir. Fiyat beklentisi konusunda da şu tarihte şu olacak diye beklememeli. İkiye üçe bölerek satmak en uygunu diye düşünüyorum.

-Biraz da ülke ekonomisi üzerine konuşalım mı?

Türkiye eşi benzeri olmayan bir ülke. Hatta çok yalnız bir ülke. Ne bir Avrupa ülkesiyiz ne de Ortadoğu’ya aitiz. Her iki tarafla da ilişkileri olan geçmişten gelen kuvvetli bağlara sahip, AB ve ABD ile ilgili ticari bağlantıları olan bir ülkeyiz. Geçmişi güçlü bir ülke olduğumuz için üzerimize türlü oyunlar oynanıyor. Bizim şansımız ise son 20 yıldır çok güçlü bir iktidar var ve aldığı kararlardan dünya rahatsız oluyor. Dünya ne çok güçlü olmamızı istiyor ne de yok olup gitmemizi. Onların güdümünde bir ülke olmamızı istiyorlar. Oysa öyle olamayız.Bazı olumsuz teşebbüslerden ve krizlerden etkilendiğimiz ortadadır ama buna rağmen geçecek.  Yılın ikinci altı ayında değişik bir dünya krizi olmazsa Türkiye’nin daha iyiye gideceğini düşünüyorum.

Hep fındık konuştuk biliyoruz ki geçen hafta temellerini attığınız bir de turizm projesi var. ÇambaşıYatırım A.Ş. Yönetim Kurulu üyesisiniz ve ORDUSİAD, Ordu Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile Çambaşı Yaylası’na olağanüstü güzellikte bir otel için düğmeye basıldı.  Biraz da bu yatırımdan bahsedelim mi?

Büyük bir keyifle… Aslında bölge için çok önemli bir ortaklığa imza attık. Hepsi birbirinden değerli üyelerimizle Ordu’nun yeni turizm merkezi olan Çambaşı’na önce kayak tesislerinin kurulması yönündeki çabalarımız başarıya ulaştı. Şimdi sıra konaklamaya geldi. Eminim Çambaşı yakın gelecekte tıpkı Erciyes, Palandöken veya Uludağ gibi adından sıkça söz ettirecek. Ve orada 80 odalı 150 yatak kapasiteli bir otel yapmak da bizim için tarihi bir sorumluluk olacak. Ordu Büyükşehir Belediyesi ve ORDUSİAD’ın üstünde bir sorumluluk ve tarihi bir yükümlülük olarak gördüğüm proje şehrimize çok şey katacak. 8 yıllık mücadelede başlangıçta 25 kişiyle yola çıktık. Daha sonra başlangıçtaki sayıdan 5 kişi kalmasına rağmen ortaklık yapısı 14 kişi ile devam ediyor. Ordu Büyükşehir Belediyesi iştiraki ORBEL de  yüzde 30’luk payla ortak ve büyük destek oldu. Ordu’da bir ilk aynı zamanda. Gelecek nesillere de örnek teşkil edecek bir ortaklık kurmayı amaçladık. Kayak tesisi ile otel birleşince ortaya mükemmel bir turizm hamlesi çıkacak. Bu noktada geçmişten bugüne emeği geçen herkese eski ve mevcut tüm vekillerimize, eski büyükşehir belediye başkanlarına valilere ve bürokratlara ayrıca Kayak Kulübü başkanı Fevzi Turan’a, Kabadüz Belediye Başkanı Yener Kaya’ya, Ordu valimize, özellikle de Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı sayın  Hilmi Güler’e ve adını anamadığım tüm dostlara teşekkür ediyorum.

Son olarak Orduspor’u soralım. Çambaşı Yatırım A.Ş’de kat ettiğiniz mesafe şehre mal olmuş takım için de örnek teşkil etmez mi?

Tabi Orduspor’u konuşurken doğrudan bugünü konuşmak doğru değil. Biz hepimiz Orduspor’un başarıları ve hatıralarıyla büyüdük. Çocukluğumdan beri her maçın ayrı hatıraları vardır. 70’li yıllarda annemle bile maçlara giderdik. 1994 yılında bir yıl aktif yöneticilik yaptım. Orduspor hepimizin gönlünde ayrı bir yeri olan kulüptür. Yıllar sonra süper lige çıkma başarısını gösterdi takımımız. Ama süper lig ve sonrasındaki süreç doğru yönetilemedi faturası ağır oldu ve kulüp bu yükü kaldıramadı. Biz bunları o günlerde kademe kademe içimiz yanarak yaşarken elimizden pek fazla bir şey gelmedi. Zaman zaman uyarmamıza rağmen akıbetin önüne geçilemedi. Bir süre sonra iki Orduspor oldu.. Biz ikisine de destek olduk. Orduspor’da bir diriliş olur mu? Mümkündür ama zamana ihtiyaç vardır. Birleşme olacaksa Orduspor çatısı altında olsun kısmına sıcak bakıyoruz. Yeni Orduspor ile Orduspor birleşecekse ve Orduspor olacaksa adı bunun önü açılmalı ve partiler üstü düşünülmeli. Bu konuda Ordu’nun bir an önce Süper Lig’de veya PTT 1.Lig’de bir takımı olmalı ve bunun adı Orduspor olmalıdır. Şehrin takımı Orduspor bir kesime mal edilmeden tüm kesimlerin takımı olmalıdır. Valilik, Belediye, siyasetçiler, Ordulu işadamları ve tüm spor kamuoyu bu düşünceye sahip çıkarsa iyi bir yönetimle bu başarılabilir.

Çok teşekkür ediyoruz…

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar