12.06.2023
''Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir''.
Hikmetinden sual olunmaz Yüce Yaratan, Kuran'daki Nisa suresi 58. ayetinde böyle buyuruyor.
Ne demek ''Emaneti ehline teslim etmek''.
Yüce yaratan ''Emaneti ehline teslim'' edin diye buyurmakla ''Liyakate önem verin'' diyor aslında.
Bu emre uyuyor muyuz?
Ki;
Kuran'da yazılanlar, inananlar için bir emirdir.
Ve her Müslüman bu emirlere uymak zorundadır.
Cuma günü tramvay kazası oldu biliyorsunuz.
''Kazadır bu olur böyle şeyler'' denilecek türden bir kaza da değil yaşanan.
''Akıllara ziyan'' türünden bir durum olduğu anlaşılıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, trenlerden biri hat üzerindeyken arızalanmış.
Arkadan gelen bir başka tren arıza yapan o trene çarpmış.
İlk bakışta ''Ne var bunda, kaza işte, olur böyle vakalar'' denilecek türden bir vaka gibi görünüyor ama hiçte öyle basite alınacak türden bir olay değil aslında.
Tramvayların Kürtün çayı kenarında eski Topraksu, şimdinin Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü olarak kullanılan binanın bahçesinde kurulu bir yönetim merkezi var.
Trenlerin hareketleri izleniyor ve kontrol ediliyor.
Adından belli zaten!
Kontrol merkezi.
Her an kontrol edilmesi ve beklenmeyen bir durumda vatmanların uyarılması gerekir.
Ki;
Bunu da insanlar yapacak ki, öyle yapılması için birileri de yetiştirilmesi,, yani eğitilmesi gerekiyor.
Özellikle bir iş bu.
Sıradan insanlara göre değil yani.
''Bugün tramvay hattı kurdum, yarın trenleri sefere çıkarıyorum'' denilmiyor yani.
Hazırlıklı olunması gerekir.
İyi trenler alırken, o trenleri çalıştıracak insanları da yetiştirmek lazım yani
Farkında mısınız bilmem ama tramvay seferlerinin başladığı yıllarda hiç kaza olmamıştı.
Şimdi ise kaza haberleriyle sarsılıyoruz.
''Neden acaba?''
Bu soruyu kendinize de sorun isterseniz.
Her yıl bu mevsimde tekrarlanan sel felaketlerinin ardından tramvay kazası duyulunca İzmir’den arayan bir arkadaşım, ''Samsunlular, bir araya toplanıp bir dana kurban edin'' dedi.
Şaka yaptı elbette.
Allah hepimize akıl fikir vermiş.
Kuran'da da ''Emaneti ehline teslim edin'' diye de emretmiş.
Hal böyleyken kul hatası sonucu, göz göre göre gelen kazayı kurban mı önleyecek ki, her yıl milyonlarca kurban kanı akıtılıyor bu coğrafyada, her musibete de bu coğrafya da tanık oluyoruz.
Şimdi bu durumda, Samsun böyle yönetilirken bu insanlarla danaya mı girilir.
Danaya yazık.
Tövbe tövbe...
Günaha sokuyorlar adamın durup dururken.
Sele ne demeli.
Her yıl yaptığı alıyor bu topraklar.
Sahil şehriyiz oysa.
Sahil şehrinde sel nedir Allah’ınızı severseniz.
Dere desen, sayısına bereket.
Var yani çok şükür.
Öyleyse niye bu sel?
Bir fotoğraf paylaşacağım sizinle.
25- 26 yıl kadar önce garın yanında bir köprü yapıldı.
Ki;
Yusuf Ziya Yılmaz'ın 1999 yılındaki seçim kampanyasını için hazırlanan broşürün kapağındaki bir görselden esinlenerek yapılmıştı o köprü.
Ki;
O broşür, Yusuf Ziya Yılmaz'a seçim kazandıran özelliklerden biriydi.
Biliyorsunuz Muzaffer Önder 10 yıllık başkanlığı döneminde ki, onun sadece son beş yılı Büyükşehir belediyesiydi ki ilçeler yoktu o büyükşehir uygulamasında.
Rahmetli Muzaffer Önder, Samsun'u sel almasın diye alt yapı yatırımlarına önem veriyordu.
Umur görmüş bir devlet adamı olarak, ihtiyatlıydı da.
Harcamalarında kılı kırk yararak yapar, hesapsız para harcamazdı.
Bu yönetim anlayışı nedeniyle de ''Şehrin önünü tıkıyor'' diye eleştiriliyordu.
Seçim kaybedeceği ihtimaline rağmen sendikacıların şantajına bile boyun eğmemişti.
Buna karşın Yusuf Ziya Yılmaz, ''Şehre katalizör olacağım, şehri dönüştüreceğim'' diyordu.
Seçim kampanyasını da bu söylemlerle yürütmüş ve seçimi kazanmıştı.
Sahil yolu yapıldı.
Liman çevresindeki mezbelelikler kaldırıldı.
Güzel görünüyorlardı ama alt yapı ihmal edilmişti.
İlk şiddetli yağışta şehri sel vurmuştu.
11 yıl önce 13, bu yılda bir kişi sel suyunda boğuldu.
Yapılanlar göze hoş görünüyordu ama şehrin geleceğini güven altına almaktan uzaktı.
İyiydiler hoştular ama makyajdan öte bir özellikleri yoktu.
Tıpkı o köprü gibi.