KARADENİZ’İN KALBİ TRABZON

DOKAP aracılığıyla “zamanın izlerini” sürdüğümüz Karadeniz’de bu hafta hamsisi, Uzungölü, Sürmene bıçağı, hasırı ve pratik zekalı insanlarıyla ünlü Trabzon’dayız.

info@karadenizekonomi.com / 3.09.2019

KARADENİZ’İN KALBİ TRABZON

Doğu Karadeniz Bölümü’nde yer alan Trabzon ili, Kalkanlı dağlık kütlesinin kuzey yamaçlarında kurulmuştur. İlin güneyini kuşatan sıradağların yükseltisi yer yer 3 bin metreyi bulmaktadır. Gümüşhane-Trabzon yolu üzerindeki Zigana geçidi önemli bir yol güzergâhıdır. İldeki en önemli göller, Çakırgöl, Uzungöl ve Sera gölüdür. Karadeniz’de bulunan ve avlanan canlılar arasında hamsinin yöre insanının hayatında ayrı bir yeri vardır. Çeşitli yiyeceklerle sofraları süsleyen hamsi manilerde, türkülerde, halk oyunlarının figürlerinde dahi karşımıza çıkar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında hakkında yazılmış bir kitapla kütüphanelerde de yerini almıştır hamsi. Hamamizade İhsan Hamsiname adlı eserinde hamsinin anatomisi, doğal yaşam alanı, bölge insanının hayatında aldığı roller gibi pek çok konuda hamsiyle ilgili bilgi vermiştir. Trabzon şehri gerek limanı gerekse İmparatorluğun doğu sınırına yakın olmasından dolayı Roma döneminde en önemli merkezlerden biri olmuştur. Bu dönemde Güzelcehisar’da yapılan liman (Bella Castron Limanı) bölgenin en önemli ticaret merkezi oldu. Hristiyanlığın bölgede yayılmaya başlaması da Roma döneminde gerçekleşmiştir. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Trabzon, Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde Roma hâkimiyetinde kalmıştır. 19. yüzyılda Trabzon Limanı’nın ticaret hacminin artmasıyla ilde  konsolosluklar, uluslararası gemi seferlerini düzenleyen acenteler açılmış ve böylece Trabzon Limanı Karadeniz’in en işlek limanı haline gelmiştir. 19. yüzyılda bölgenin siyasi ve kültürel tarihiyle ilgili kaynakların birçoğu bu dönemde Trabzon’a gelmiş olan batılı seyyah, tüccar ve casusların yazıp yayınladıkları seyahatnamelerdir. Limanın yaşadığı bu parlak dönem 19. asrın son çeyreğinde sona erip gerileme dönemi başlamıştır. Bunun başlıca nedeni Tiflis-Batum demiryolu gibi farklı ticaret yollarının Trabzon Limanı’na alternatif olması ve bölgede yaşanan savaşlardır. Karadeniz’in uluslararası ticarete açılmasından sonra, önceleri bu sularda ticareti ellerinde bulunduran Müslüman tüccarlar bu üstünlüklerini yavaş yavaş Rum tüccarlar lehinde kaybetmeye başladılar. Gayrimüslimler sadece kendi meziyetleri ile değil aynı zamanda elde ettikleri, himaye sisteminin nimetleri olan beratlarla Müslüman rakiplerine karşı da oldukça avantajlı bir duruma geldiler.

Yöresel Mimari

Belli bir bölgenin mimari özelliklerinin o bölgeye has niteliklerini belirleyebileceğimiz yapıların başında evler gelir. Köy evleri bu bakımdan yerdeki sosyal düzenin en iyi yansıtıcısıdır.İlin iç kesimlerinde, sarp arazide düz alan bulmak zor olduğu için evlerin kat sayıları artmaktadır; günümüzde yörede inşa edilen evler en az iki katlıdır. Köylerde 4-5 katlı apartman tipinde evlere çokça rastlanılmaktadır. Trabzon’un tarihî kent kimliğinin kaybolmasındaki en önemli etmenlerden birinin, kentin gelişim süreci içinde ortaya çıkan ulaşım problemini çözmek amacı ile yapılan sahil ve tanjant yolları olduğu görülmektedir. Trabzon’un planlı gelişimi Cumhuriyet döneminde başlamıştır. Fransız mimar ve kent plancısı Jacques H. Lambert, 1937 yılında kente gelerek yaptığı incelemeler sonucunda Trabzon’un var olan güzelliklerinin ileride yok olmasını engellemek için bir plan ve kent düzenleme programı yapmıştır. 1938 yılında onaylanan bu planda, mevcut arterlere paralel yollar açılarak kentin doğu-batı yönünde gelişmesi ve vadilerin kuvvetli yeşil bantlar halinde korunması önerilmektedir. Planlama aşamasında “koruma” konusuna dikkat edilse de uygulamada aynı hassasiyeti gösteremediğimiz inkâr edilemez bir gerçektir. Sadece yol yapım çalışmaları ve yol genişletme çalışmalarıyla şehir içindeki tarihi evlerin büyük bir kısmı yıkılmaktan kurtulamamıştır.1960’lı yıllara değin Trabzon, Ganita, Kemerkaya, Moloz, Sotka, Faroz, Uzunkum gibi sürekli birbirini takip eden kumsalları ile kentin denizle iç içe olduğu bir şehirdi. 1964 yılında tamamlanan Karadeniz Sahil Yolu ekonomik ve hızlı bir çözüm olduğu düşüncesiyle dar kıyı şeridi boyunca deniz doldurularak uygulanmıştır. Böylece sahil boyunca bir biri ardı sıra uzanan kıyı yerleşimleriyle sahil arasındaki bağlantı kesilmiş oldu.

El Sanatları

İhtiyaçtan yola çıkılarak oluşan el sanatları çevre ve iklim şartlarına göre değişimler göstermekte, ait olduğu toplumun duygularını, kültürel özelliklerini yansıtarak geleneksellik vasfı kazanmıştır. Trabzon ve çevresinde geleneksel el sanatı olarak hasır bilezik yapımı, ahşap işçiliği, dokumacılık, bıçakçılık gibi sanatlar sürmektedir. Deri işçiliği ve bununla ilgili mesleklerden debbağlık, saraçlık ve babuççuluk Osmanlı Devleti döneminde Trabzon’nun sanayisi ile ilgili önemli iş kollarıydı. Deri; ayakkabı, at koşum takımı, sofra, kırba, matara gibi pek çok alanda kullanıldığı için hem halk hem de ordunun ihtiyacı için önemli bir hammadde idi. Taş işçiliği, ahşap işçiliği, demircilik, kalaycılık ve dokumacılık Doğu Karadeniz’in genelinde olduğu gibi bu bölgede de yakın zamanlara kadar önemli mesleklerdi. Trabzon şehri bunların yanı sıra kuyumculuk mesleğiyle de adını duyurmuştur. Çömlekçi Mahallesi ismiyle de belli olduğu üzere çanak-çömlek ve aynı zamanda kiremit imal edilen bir bölge idi.

 Sürmene Bıçağı

Ucu sivri ve oluklu bıçaklar “Sürmene Bıçağı” adıyla meşhurdur. Özellikle Sürmene’nin Soğuksu mahallesi çok sayıdaki bıçak ustasıyla dikkat çekmektedir. Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1952 yılında Sürmene Bıçağı, ateşli silah kabul edilerek imalatı yasaklanmıştır. O tarihlerde Sürmene’de 250 civarında ev atölyesinde Sürmene bıçağı üretilmekteydi. Bugün hediyelik eşya kategorisinde üretilen Sürmene bıçakları fabrika ortamlarında seri olarak çok farklı modellerde üretilmeye devam etmektedir.Trabzon şehrinde bıçak imalatının mazisi eskidir. Evliya Çelebi de Seyahatname’de yörede imal edilen bıçaklardan söz eder: Buhurdan, gülâbdan, kılıç, gaddâre (büyük bıçak) ve aşçı bıçakları işlerler ki insanı büyüler. Gurguroğlu bıçağı bir çeşit bıçaktır ki onu kullanan elbette düşmandan kinini alır, her tarafta meşhur olmuş bir tür çok keskin bıçaktır. Ve bir çeşit Trabzon baltası var, yeni icat edilmiş bir çeşit kakmalı balta işlenir ki diğer diyarlarda benzeyeni bile yoktur (Evliya Çelebi, 2008: 110-111).Sürmene bıçağı iki kısımdan oluşur, sap kısmına “revan” kesici uç kısmına da “elma” denir. Elma kısmına işleme yapılır. Bıçağın sapı kemikten veya boynuzdan yapılır. Daha çok Soğuksu (Gölansa) mahallesinde yoğunlaşan imalatçılar bıçakların üzerine ekseriyetle “Bırakma beni korurum seni” ibaresi yazmaktaydılar.Sürmene’li ustaların diğer bir özelliği de Anadolu’da diğer geleneksel bıçak yapımcıları olan Afyon, Tosya, Bursa bıçakçılarından farklı olarak, imalatta kullandıkları pek çok aleti de kendilerinin imal etmesiydi. Bıçağın tesviyesini motor kullanmadan, toprağa saplanmış iki çatallı direğin ortasına geçirilmiş bir bileği taşını el yardımıyla döndürerek yaparlardı. Sap kısmını oluşturan boynuz ısıtılarak kalıba koyulur, mengene ile sıkıştırılıp, şekil verilir, üzerine gümüş işleme süs takılırdı.

Kuyumculuk

Kuyumculuk sanatı ve sanayiinde Trabzon hasırı olarak da bilinen hasır bilezikler bu yörede çok önemli ve meşhurdur. Hasır örgüsüyle yapılan bilezik, kolye, küpe ve yüzük gibi takılar Trabzon’da imal edilmekte ve ülke içinde başka şehirlere ihraç edilmektedir.19. yüzyılın son çeyreğinde kuyumculuk Trabzon’da önemli bir zanaat durumunda idi. Kuyumcuların ürettiği hasır örgüsü altın bilezikler, el işi gümüş kamçı ve tespihler Trabzon çarşılarının aranan ürünleriydi. Bugün de böyledir; Trabzon kuyumculuğun en güzel örneği altın tellerden yapılan hasır örgü bilezikleridir. Trabzon hasırı kadınların en çok tercih ettiği takılardan biridir.

Trabzon Hasırı / Hasır Örgüsü

İnce altın ya da gümüş tellerle örülen bir metal örgü biçimidir. “Trabzon işi” diye de adlandırılır. Hasır örgü tekniğinin Kafkaslardan 1900 başlarında Trabzon’a getirilerek yaygınlaştığı söylenmektedir. Hasır örgü tekniğinin Kafkaslardan bölgeye gelen göçmenlerden öğrenildiğini belirten yayınlar olsa da yörede altın ve gümüş tel kullanılarak yapılan hasır işçiliğinin mazisi bu tarihlerden çok daha eskiye uzanır. Osmanlı padişahlarından Sultan Süleyman’ın Trabzon’da bulunduğu dönemde kuyumcu atölyesinde çalıştığı ve kendisinin de mücevher tasarımı ve imalatı yaptığı bilinmektedir.Trabzon hasırı olarak bilinen bilezik tamamen el yapımıdır. 1 hasır bilezik yaklaşık 1 hafta 10 günlük süre içinde örülür. İstenen işçiliğin niteliğine bağlı olarak bu süre uzayabilir.

Telkâri

İsminden de anlaşılacağı üzere telkâri “tel işi,” demek olup “tel” ile yapılan bir el sanatıdır. Hint kökenli olduğu düşüncesiyle “hintkâri” adıyla da anılır. Altın veya gümüş levha, ince tel haline getirilir, bu teller örülerek ya da bir objenin üzerine kakılarak icra edilir. Altın yerine gümüş kullanımı daha yaygındır.Trabzon’da gümüş tel kullanılarak icra edilen bu sanatla tepsi, kemer / kemer tokası, tepelik, bardak / fincan tabakları, ayna, tütün / enfiye kutusu yapılmıştır. Günümüzde telkâriden üretilen işler arasında likör ve kahve takımı, çay tepsisi, takunya ve ev ve mutfaklarımızda kullandığımız çeşitli saklama kapları gibi örnekler sayılabilir.

Tekne – Gemi Yapımı

Doğu Karadeniz bölgesi antik kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla tarih dönemlerden bu yana denizcilerin uğrak yerlerinden biridir. Denizciler dinlenmek için olduğu gibi, gemilerini onarmak için de bu limanlara geliyorlardı.Milattan önceki yıllarda Ceneviz, Malta ve Venedik korsan gemileri Doğu Karadeniz Bölgesine kadar gelmişler, yöreye gelen korsanlar yeni gemi yapmak ya da bozulan gemilerini onarmak için en uygun yer ve geniş kumsala sahip “Saragona” denilen bu yöreyi seçmişlerdir.Türklerin bölgeye gelmesi ile birlikte gemi yapım işleri de Türklerin eline geçmiştir. Trabzon kıyıları, özellikle de Trabzon limanı ve Sürmene kıyıları Osmanlı İmparatorluğu döneminde etkin bir şekilde tersane alanı olarak kullanılmıştır.

 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar