11.01.2025

‘’Acı kahve’’nin tadı...

Beyoğlu’nu en kıdemli sineması Atlas’da Soner Sert‘in yönettiği Acı Kahve filminin ilk gösterimi var. 90 dakikalık film, tek bir mekânda, bir ‘’kız isteme olayı’’ üstünden gelişiyor. Yönetmenin kendi filmi için betimlemesi çok hoş: Gerçek sahtelik...

‘’Kız istemek’’ için toplumsal ritüelimiz denir, oysa işin aslı, alma-satma yoluyla ‘’toplumun kemirilmesi’’ dir.

Kız tarafı ne verecek, erkek tarafı ne yapacak üstünden seyreden diyaloglar, bir filme nasıl yansımalı?

Ya pür bir gerçekçilikle, ya da hicivsi öyküyle..

Ödüllü kısa film deneyimleriyle tanıdığımız genç yönetmen Soner Sert, mesajını kara mizah içinde aktarmayı yeğlemiş. Haksızlık etmeyeyim,bunu yetkinlikle başarmış.

Takı pazarlıkları, evde yapılma adına ikram edilen pastane böreği, evin kentsel yenilemeye sokulması, rüşvetler, ölümle sonuçlanmış trafik kazasından aklanmak, bütün bunlar, ancak bir kara mizah zenginliği içinde dile gelecek şeyler.

Sanatçı Ercan Kesal’ın sözleriyle, bu bir Çehov’un öyküsü tadında verilirse...

Adına ‘’kız isteme’’ dediğimiz, bu ‘’seçmece insan alma-satma işlemi’’ni perdeye yansıtmada Nazan Kesal,Reha Özcan,Şerif Erol gibi ustalıkları tartışılmaz sanatçılar, işin içinde olunca, filmin ‘’encamı’’ daha da boyutlanmış. Nazan Kesal’ın vücut diliyle yönlendirdiği sahneler kendi başına görülmeye değer. Prof. Zehra İpşiroğlu’nun ifadesiyle ‘’Kendimi adeta bir tiyatro oyunu seyreder gibi hissettim’’.

Filmde sanatçıların emeklerinin karşılığını istememeleri, çekimlerin 10 günde, milyon TL’sına ulaşmayan bir bütçeyle gerçekleştirilmesi, bağımsız sinemanın anlamlı işlevini bir kez daha belgeliyor.

‘’Pahalı’’ olan gerçek, ‘’ucuz’’ ama ‘’iyi’’ yoldan bize ulaşıyor.  

Şimdi bir soru:

Bağımsız sinemacılık böylesi, salt bir dayanışma ve imece biçiminde ayakta kalabilir mi?

Kısa ve kestirme cevabıyla hayır...

3 nedeni var:

İlki, yerli filmlerin piyasa payı 2010’larda % 60’lara varmışken, günümüzde bu oran % 20 bile değil. Gösterimdeki 10 film içinde ancak 2’si yerli yapım, onlar da piyasa işi olabilir. İkincisi, zincir sinemalar ile bağımsız sokak sinemaları arasındaki eşitsiz dağılım. Bağımsız sinemaya yer vermeyen bir sinema mekân yapısı var. Üçüncüsü, bağımsız sinema desteğindeki yetersizlik. 5224 sayılı ‘’Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’’ iyi bir yasa. Ama günümüzün uçuşan fiyat gerçeği karşısında rakamlar çok güdük kalıyor. 

Böylece, yetenekli sinemacıların finansman kaynağı bulamamaları, ürünlerini gösterecek salon yaratamamaları, ‘’işin gerçeği’’ olmaya devam edecek.

İşin bu gerçeğini  tersyüz edebilen Nuri Bilge Ceylan’in   ‘’yapımcı bulmak / bütçe yaratmak  / pazarlama kanalı açmak’’ üçgeninden, ders alınacak çokça olgu var.

11.Kalkınma Planı için kurulan Görsel Hizmet Sektörünün Geliştirilmesi Çalışma Grubu bakın bunu nasıl dile getiriyor:

-Sinemanın ekonomik kalkınmaya daha fazla katkı sağlayabilmesi için değer zincirindeki aksaklıklara yol açan finansal ve ekonomik aksalıkların giderilmesi gerekmekmektedir.

Konuya dönerek...

‘’Elalem ne der?’’adına,’’kız isteme’’ adını verdiğimiz ‘’kızımızı mülkiyetle kenetlemek’’ için yitirilen yaşamlara hayıflanmak kadar, bunlardan arınmaya çalışsak...

Sosyolog Pınar Selek’in Cümbüşcü Karıncalar’ndaki anlatımı, gerçek yaşamın özeti değil mi?

-Denizi temizliyorum, gökyüzündeki bulutları kovuyorum, güneşten doğuşunu izliyorum. Dostlarımla kayalıkların üstüne tünüyorum, bekliyorum sessizce...

Bağımsız sinema için onlarca ‘’yaşama sevinci’’senaryosu yazan Necati Cumalı’yı 10 Ocak ölüm gününde anarak....

 

Yaşar Kemal usta şöyle diyor: Selam olsun, korkunun üstüne yürüyenlere. Selam olsun insanlık toptan tükenmedikçe, umudun da tükenmeyeceğini gösterenlere...

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar