6.12.2025
‘’20. yy.’da Paris’’ Jules Verne’nin 1863’de yazdığı son romanı. Eser, bir tesadüf sonucu 1994’de bir çekmecede bulundu (Türkçesi Alfa yayınları).
Unutulma nedeni çok basit: Jules Verne’nin yayıncısı ‘’Okur bu dediklerinizle hiç ilgilenmeyecektir’’ sözleriyle, basmayı red etmişti.
Verne, 1960’ların Paris’ini anlatan bir bilim kurgu distopyası yazmıştı. Teknolojiye tapan bir ‘’ ölü toplum’’u anlatıyordu. Eserin baş kişisi Michel sanat okumuş bir işsiz. Kömürden üretilme sentetik gıda yemekte ve ‘’Umut’’ başlıklı kitabını basacak bir yayıncı aranmaktadır.
Evet, teknolojinin yarattığı bir ‘’gelişme‘’ yaşanmıştır. Ama buna uygarlık demek mümkün müdür?
Paris Quaı Branly Müzesi’ndeki Amazônia sergisi, uygarlığın temellerini araştırıyor.
Serginin mesajı çok açık: İnsanoğlu! Amazon bölgesi konusunda bildiklerinde çok yanılıyorsun…
İnsanlık uzun zaman, rasyonel aklın gereği Amazon’lareda çok az insan yaşadığını düşündü. Oysa beyaz adam bu 5,5 milyon km2’lik bölgeye girdiğinde, Amazon’larda 8 milyon insan yaşıyordu.
‘’Amazon’’ adı yerlilerin değil, beyaz adamın verdiği bir ad. Bu bölgeye gelen bir gezgin (F.de Orellana) Yunan mitolojisi ve kadın savaşçılardan esinlenme bu adı veriyor. Çünkü, bu topraklarda kadın savaşçılar var.
Amazonlar, beyazların işgaline uğrayana dek, 1000 dilin konuşulduğu bir havza. Hala 300 dil konuşuluyor. Yerli halklardan oluşan topluluk sayısı ise 3,344.
Bu bizim Amazon’lardan çıkaracağımız birinci uygarlık dersi…
Amazon’lar insanlar kadar hayvanların ve bitkilerin dilinin olduğu bir yerleşim. Amazon insanı bu dillere ‘’insandan-farklı-canlıların dili’’ adını veriyor. Bu da ikinci uygarlık dersi.
Amazon’larda yerli halkların ‘’gözleme dayalı anlama teknikleri ‘’ var. Rüyaları gerçekle örtüştürerek yorumlayabiliyorlar. Nerdeyse dakikasıyla öngörebildikleri hava rasatları yapıyorlar. Gözleme dayalı bilgileri dinamik, zaman içinde evriliyor. Bu da onların bize verdiği üçüncü uygarlık dersi…
Amazonların bölük börçük, insanlardan yalıtılmış yaşadığı düşünülüyordu. Görüldü ki, Amazon insanlarının tamamı, kendi aralarında bir iletişim kozası içinde. Bu kültürel iletişim Orta(Mezo) Amerika’ya ve And Dağları’na dek uzanıyor. Bu içiçe iletişim, kültür ve yaşamın her türünün karşılıklı alınıp verilmesini sağlıyor. Bu da dördüncü uygarlık dersi.
Amazon yerli insanının çok temel (basit) yeme-içme kaynakları olduğu zannediliyordu. Öyle değilmiş… İşgalci beyaz adam, bir çok ürünü -örneğin tatlı patates- onlarda gördü, buldu ve onlardan alarak kendi yurduna götürdü.
Yaşam biçimleri tam ve eksiksiz bir demokrasi Birlikte yaşamayı biliyorlar, her ferdin geleceğini tayin etme hakkı var. Bu da beşinci uygarlık dersi.
Antropolojinin Babası sayılan Claude Levi-Strauss’un (1908-2009) yıllar içinde yazdığı yazılardan oluşan kitabına Hepimiz Yamyamız demesine hayret etmememiz gerekiyor.
O bize, bir kültürün farklı kültürleri yargılama hakkını veren ‘’mutlak kıstas hakkını’’ red ediyor.
Sahiden, uygarlık dediğimiz nedir?
İlkel kimdir, uygar kimdir?
Antropoloji 101 dersine hoş geldiniz…
Yaşar Kemal şiirinde diyor ki: Selam ederim sizin ordaki dağlara,çiçeklere / Kurda, kuşa, karıncaya, balıklara, böceklere/ Hepinize canı gönülden teşekkür ederim / Selam ederim dağına denizine / Selam ederim ışıklarınıza.
Not 1: Kuzey Kıbrıs siyasetinde yeni bir yaprak: KKTC’nin en köklü partisi CTP’nin genel başkanlığına açık farkla bir kadın, Dr.Sıla Usar-İncirli seçildi.
Not 2: Honduras’da Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, oy sayımının 5.gününde, sıralama değişti ve Trump’ın adayı N.Asfura seçimi aldı.
Not 3: Bulgaristan’da halkın sokakta verdiği tepki üzerine bütçe tasarısı geri çekildi.


