6.05.2023

Geçen haftaki ‘’ Sol Popülizm ‘’ başlıklı yazıma çokça dosttan katkı ve not aldım. Hemen herkes bu başlığın yeni bir çözüm olduğunda buluşuyor ama ‘’ama nasıl olacak? ‘’ diye soruyor.
Cevabımda, Tunceli (aslı Dersim ) Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu‘na bakalım diyeceğim. Ovacık’ta kurduğu kadın kooperatifi örneğini şimdi mekezde de oluşturdu, yeni bir örnek oldu.
Ya da Mozart’ın kendi Avusturya ‘nın Salzburg’a bakalım. Adı anılmayan Komünist Partisi son seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı bildi. Başarısı ‘’ konut sorununda çözüm bulması ‘’ile anlatılıyor.
Bu hafta sizinle bir leyleğin bize yazdığı mektubu paylaşacağım. Bu mektupta anlamadıklarımızı bana yorumlayan dostum biyolog Semiha Balcı’ya teşekkür ederim.
Ben bir leyleğim.
‘’Dost’’ anlamına gelen ‘’Yaren’’ adımı Balıkçı Adem Yılmaz koydu. 12 yıldır Bursa-Karacabey bir zamanlar 21 çeşit balığıyla ünlü eski adıyla Apolyont yeni adıyla Uluabat Gölü’nün kıyı alanında yer alan Eskikaraağaç köyü’nde balıkçılık yapan Adem Yılmaz ‘ın sandalına konuyorum.
Balıkçı Adem babam buna çok seviniyor, ona uğur ve bereket getirdiğine inanıyor.Aslında bunda bir gariplik yok, bizim kurduğumuz yuvalar bir kaç yıllıktır, ömür boyu deseniz yeri var.
Konduğum köy ‘’leylek köyü ’’ olarak tanınıyor. Avrupa Leylek Köyleri Birliği tarafından köyünüz ‘’ 11. Avrupa Leylek Köyü ‘’ olarak ilan edildi. Bunda Muhtar Rıdvan Çetin’in büyük emeği var.
Burak Doğansoysal adlı bir belgeselci yaşamımı belgesel yaptı, Prag’da ‘’ En İyi Belgesel’’ ödülü aldı.Ünlenmiş olmalıyım ki, adıma bir web sitesi var. Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan‘ın öncülüğünde ‘’yarenleylek.com’’ adlı bir siteden yaşamım izlenebiliyor. Artık tüm hal ve gidişimden haberdarsınız.
Günde 30-40 balık tüketiyorum, daha doğrusu balıkları kursağımda topluyor, yavru leyleklerime dağıtıyorum. Evet, Adem Reis haklı, Eskikaraağaç köyü ‘’ canlılara sevgisiyle ünlü ‘’. Ama sevginiz kadar varlığımızdan da geçiniyorsunuz. Köy nüfusu sadece 213 insandan ibaret kalsa da, 10 işyeri açmış, leylek seyrinden para kazanıyorsunuz. Siz insanoğlunun ‘’dişi cinsine’’ gıpta ediyorum. Eskikaraağaç Kadınları Kalkınma Derneği’ni kuran Nurten Kovan 35 üye kadını yiyecek ürünler üretip satarak geçinir hale getirmiş, helâl olsun.
Siz iki ayaklı iki kollu insanlardan göç yolumda Arabistan üstünden uçtuğumdan ‘’mübarek’’ bir hayvan olduğumu öğrendim. Hatta kiminiz bana ‘’hacı’’ bile diyor. Bu ünvanı hak ediyor muyum, emin değilim.
Kara üstünden uçtuğumuz doğru, çünkü deniz üstünde uçtuğumda termal oluşmaz, daha çok yorulurum, yolum da uzar. Süzülerek uçmayı seviyorum, çünkü daha az enerji harcıyor, 1200-1500 m. yükseklikte uçuyorum.
Eskikaraağaç köyü benim yavrulama yerim oldu. Yavrularıma sizler Karaca,Kısmet, Eda, Umut ve Beşnumara adını verdiniz.
Biz üreme döneminde tek eşli yaşar, kuluçkaya birlikte yatarız. Beşnumara’ya bir şips taktınız, bununla uydu vericili oldu, artık Afrika’da Çad adını verdiğiniz ülkeye 49 günde uçtuğunu biliyorsunuz. Dönüş yolumda rüzgârı arkama aldığım için uçuşum sadece 26 gün sürüyor.
Sosyal öğrenme yoluyla oluşturduğum ve yaşamım boyunca kullandığım göç yollarımda zihinsel bir harita kullanıyorum. Gece uçuşlarında gökyüzü belirteçleri bana yol gösteriyor . Bir deniz kuşu olarak koku duyum çok gelişkin. Gaga ve boyun kısımlarında varolan ferromanyetik taneciklerle dünyanın manyetik alanını kuvvet çizgilerine göre tanımlamayı olanaklaştırıyor.
Çok rahat bir yaşamım olduğunu düşünebilirsiniz.
Hiç de öyle değil…
‘’Sanayileşme’’ denilen yaşam oburluğuyla nüfusumuz çok azaldı, Avrupa’da kala kala 4 ülkede kaldık. Türkiye’ye gelen-giden, sayıca 6.000 çiftiz..Bu yüzden leylek nüfusunda ‘’sayısı az ‘’ grubuna giriyoruz. Bir zamanlar bunun kat be kat fazlası olduğumuzu siz insanoğlu daha iyi biliyor olmalısınız. ‘’Leyleği havada gördüm!‘’ deyimini kullanabilen kaç insan kaldı ki?
Eskikaraağaç köyüne çok değil, 10 yıl öncesi 20-30 leylek konaklarken, bu sayının 6-7’ye düştüğünü Muhtar Rıdvan söylüyor, ben onun yalancısıyım. Bu yüzden Türkiye’de konaklama yaptığımız yerler Gediz, Uluabat Gölü ve Akyaka’dan ibaret kaldı.
Dünya genelinde ‘’ Asgari Endişe Altındaki Tür ‘’ olarak kabul edilsek de yakın zamanda ‘’asgari ‘’ sözü yerine ‘’yokolan tür ‘’ demek zorunda kalacaksınız.
Ancak bütün bunlar sizin çok umurunuzda değil….
Beslenme alanlarımızı azalttınız, balık türlerini yok ettiniz. Ulu-orta gübre ve ilaç kullanıyorsunuz, bunlar bizim yaşamızda ölümcül etken yapıyor. Konaklamayı çok sevdiğim Uluabat köyündeki 6-7 katlı yapılaşmalarla yuvamı bulmakta zorlanıyorum. Bazen elektrik direklerine takılıyor, ölümcül tehlikeyle karşılaşıyorum. Gölün kıyısındaki sazlık kamışlar çoğaldı, siz doğayı tahrip ettikçe , sazlık kamışlar gölü daha çok kaplıyor, balık tutamaz hale geliyoruz. Siz 3 kr.paraya tapan insanlarsa bu saz kamışları ihraç edip, para kazanmakla öğünüyorsunuz.
İnanılmaz bir mülk merakınız var, biz leylekler ki dünyayı mekân olarak kullanıyoruz, mülk ve tapu sözcüklkerini bilmeyiz. Uluabat Gölü ortasındaki bizim doğal fauna olarak kullandığımız 9 adayı bile kişisel mülk haline getirdiniz.
Ey insanoğlu ! Benim mektubum bu kadar…
Gelin ‘’Tilki ile Leylek‘’ fablından ders çıkaralım: Hayvanları aldatanlar bir gün kurdukları tuzağa kendileri düşer…
Hadi, MÖ 6.yy’da yaşayan eski Yunan bilgesi Ezop’tan bunu öğrenemediniz, bari ondan 23 yüzyıl sonra yaşayan La Fontaine’i doğru dürüst okuyup, içinize sindirin….
Yok oluyoruz, bunu bilesiniz.
Yaşar Kemal bilgemiz ‘’Dünyayı tadına vararak derinlemesine sevmek hiç kolay bir iş değildir ‘’derken, ne kadar haklı…