11.10.2025

Normaller için; “Bir musibet bin nasihatten iyidir” derb-i meseli yeterlidir.
Ama; “Anlamak istemeyene anlatmak zordur” a misal teşkil eden bir topluluk söz konusu ise, değil bir musibet, bine çıksa ne yazar?
Buna Türkiye ahalisinde örnek teşkil edecek o kadar çok iş, amel, alan var ki!
*
Şu sıralar bahçelere, ağaçlara, tarım ürünlerine sinmeyi bırakıp, kışın soğukları kendini hissettirmeye başlayınca, evlere konuk olmaya başlayan kahverengi kokarca, işte bu musibetten nasihat çıkarmayı bile beceremeyenler, başına gelecekleri anlamayanlar için tam örnek.
Hele hele öyle üç-beş değil, 40-50 hiç değil, yüzlerce binlerce, en doğrusu sürüler halinde evlere dadanmaya, içeriye dalmaya başlayınca, vaziyet “ister anla, ister anlama. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok” noktasına geldi dayandı.
Ama bu noktaya geleceğini 7-8 yıl öncesinden belirten, bildiren, uyaranlar yok mu idi?
Bu uyarılara kulaklarını kapatanlar, gözleri ile gördüklerini bile fark etmeyenler, şimdi ne söyleyeceksiniz?
*
“Böyle giderse, bu şekilde hareket eder, tehlikeyi, fındıkta oyun sayarsanız, kıyamete hazır olmalısınız” diyenleri neler ile itham ettiklerini bir hatırlasalar yok mu?
*
Hatırlamadılar! Hatırlatmadılar!
Ne oldu? Tehlike nereye geldi dayandı?
*
Yazımıza attığımız başlık maalesef tehlikenin geldiği vahim noktadır.
O noktada da; ister devlet, ister üretici, ister meslek kuruluşları, kim olursa olsun diyeceğimiz şudur:
“Bu kafa ile kokarcayla başedilemez.”
*
Niye mi?
Çünkü kahverengi kokarca işine çok bağlı, çok gayretli!
Nasıl mı?
Yılda 13 bine yakın yumurta bırakıyor.
Günde 30 kilometre yol alabiliyor.
Yani, fındık üreticisinin büyük kısmı, hatta devlet-i aliyye gibi yan gelip yatmıyor!
Çok çalışıyor, nüfusu hızlı arttırıyor!
Çok hız yapıyor, çok dağıtıyor!
Özetle; işini Adem oğlundan çok daha iyi beceriyor!
Ezcümle; söz konusu çalışmak, üretmek ve dağıtmak ise kahverengi kokarcanın örnek bile alınması gerekiyor!
*
Gelelim, kokarcanın karşı safında yer alan; “Bu Kafa” diye tarif etmeye çaba gösterdiğimiz cenahtakilere…
Birkaç istisna hariç “Bu Kafa” işini kokarcanın aksine hiç de iyi yapamıyor, yapmıyor!
Hatta daha da berbat ediyor!
*
Nasıl yapsın, berbat etmesin ki?
Bundan 8 yıl önce tehlikeyi fark etsinler diye “Gördüğün Yerde Yok Et” sloganı ile donatılan ile koca koca afişlere bile bakmamışlar!
Toplantıları, çalıştayları seyretmiş, dağıtılan broşürleri elleri ile itmiş, kendilerini uyaranlara kulaklarını tıkamışlar…
“Kahverengi kokarca, fındığa zarar verecek” diye 2-3 milyar dolar döviz kazandıran fındık için adeta feryat eden birkaç kişi, birkaç kuruluşa akıl ile kulak kabartacak yerde, “Kokarca ile de fındıkta oyun oynamak istiyorlar” diye demeç üstüne demeç patlatmışlar!
Çünkü zat-ı muhteremlerin işi gücü fındığı oyun aracı sanmak ve baronlarla dallarda maç yapmak!
*
“Topyekün mücadele şart. Bu da devlet politikası ile olur” diye Doç. Dr. Kibar Ak, Doç. Dr. İslam Saruhan gibi bilim adamları, Sebahattin Arslantürk gibi fındık sanayici-ihracatçısı, Ulusal Fındık Konseyi, Trabzon Ticaret Borsası, Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçı Birliği, Karadeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü gibi bazı sektör kuruluşları uyarılar yaparken bürokrasi çarkının sahipleri ile üretici temsilcisi diye böbürlenenler ve de geçinenler hiç umursamamışlardı.
Hem de hemen ilk yıllarda “Afet Hali” derecesinde olağanüstü hâl ilan edilmesi gerekir iken!
Var mı, gördünüz mü birilerinin sadece fındığı değil, tüm tarımsal ürünleri kapsayacak şekilde, böyle bir derli-toplu mücadele planı, projesi?
Var Var!
Ama var olan ne? Biliyor musunuz?
“El alem işte görsün” babından topyekünlüğü bir kenara iterken, yine de her işte olduğu gibi algı yaratmak ve sanki kokarcaya savaş ediliyormuş gibi davranmak!
*
Hiç uzatmaya, evelemeye-gevelemeye gerek yok!
Bu mücadelenin bu kafa ile kazanılacağını sananlar, “En kötü gerçeği görmeyip, en güzel yalanlarla kendilerini kandırıyorlar!”
Ben diyeyim; “Bu mücadelenin”, siz söyleyin; “Bu maçın” galibi, böyle giderse “Kayıtsız şartsız kahverengi kokarca olacaktır.”
*
Haa; bir de “Benim fındıkla uzaktan yakından ilgim yok. Niye bize geliyorlar” diyerek, evlerine konuk olan değil, akın eden kahverengi kokarcadan endişe, şikayet edenlere hatırlatayım:
“Havalar tekrar ısınıncaya, yani kokarca fındık bahçelerine dağılmaya başlayana kadar bu misafirliğe razı olun. İstesiniz de, istemeseniz de…”
“Ha kokarca, ha İsrail” diyesim geliyor ama kokarca İsrail’den daha insaflı.
En azından ele geçirdiği yere İsrail gibi çöreklenip kalmıyor.
Bir müddet evinizi barkınızı sizinle paylaşmaktan kendini alıkoyuyor! Dinlenmeye çekiliyor diyelim!
Ziya Paşa’nın nasihatına “Kıssadan Hisse” diyerek tamamlayalım:
Âyinesi işdir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.