11.12.2024
''Mahsus mahal derler yattığım zindanda'' diye başlayan Ruhi Su türküsünü bilirsiniz.
Ruhi Su'nun ''mahsus mahal'' diye adlandırdığı yer, 51 v2 71 tevkifatları sırasında, yazar şair, ve siyasetçilerin toplandığı ve sorgu adı altında bir işkencelerin yapıldığı yer olarak bilinen Sansaryan Han'dır.
Ruhi Su, hücresinde işkence görürken, yan hücrede işkence gören kadını sesinden tanıdığı eşiyle ilgili ayrıntıyı Mahsus mahal'de, ''Canım solum, sol tarafım, imanım, dinim, benim beyaz unum, ak güvercinim'' dizeleriyle anlatır.
Sansaryan Han gibi, insanlık suçu olarak bilinen işkence merkezleri ülkemde yok artık.
O utanç merkezleri tarihe karıştı çok şükür.
Suriye'nin diktatörü, Esad'ın devrilip, halkından çaldığı milyar dolarlarla ülkesini terk ettikten sonra işkence merkezlerine dönüşmüş hapishanelerindeki binlerce masum insan da özgürlüğüne kavuşturuldu.
Diktatörler devrilirken ve de özellikle Suriye'de yaşananları görmüşken, Ata'mızın kurup bizlere emanet ettiği, laik, demokratik sosyal hukuk devleti ilkeleri üzerine kurulmuş Cumhuriyetimiz de, kan gölüne dönüşmüş bu kirli coğrafyanın ortasında kutup yıldızı gibi parlıyor.
Kıymetini bilelim.
Ve fakat.
Ortadoğu bataklığındakilere hiç benzemiyor olsa da,, geçmişte ülkemdeki, siyasetçi, şair, yazar, gazeteci, yani kısaca aydın kesimin atıldıkları ceza evlerinde ömür tükettikleri biliniyor.
Yassıada'da Başbakan'ı ile birlikte ve iki bakanını astı bu ülke.
''Tam bağımsız Türkiye'' sloganıyla yola çıkan henüz 20'li yaşlarının başındaki üç fidan da darağacında can verdi.
Sonrasında ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olsa da, bir miting sırasında şiir okudu diye, siyaset yasağıyla birlikte hapse attığımız siyasetçiler de oldu.
Şimdi devlet televizyonunda bile çalınıp söyleniyor olsa da, ''Kürtçe kaset yapacağım'' diyen sanatçıya, bu ülkeyi dar ettik.
Ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve vatan hasretiyle çıktı o dönülmez yolculuğuna.
''Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak, bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum'' dizelerini Bursa Cezaevinde kaleme alan Nazım Hikmet, 61 yıllık kısa ömrünün büyük bölümünü cezaevlerinde geçirmek durumunda kaldı.
Türk dilinin en büyük şairi Nazım Hikmet'e de bu ülkeyi dar ettik hep birlikte.
Terk etmek zorunda kaldığı ülkemize hasretini, ''Memleketim, memleketim. Ne kasketim kaldı senin ora işi. Ne yollarını taşımış ayakkabım. Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan. Şile bezindendi. Sen şimdi yalnız saçımın akında,
İnfarktında yüreğimin, alnımın çizgilerindesin memleketim Memleketim, memleketim...'' dizeleriyle dile getirdi.
''Adı Bahtiyar'' adlı o Ahmet Kaya şarkısını bilirsiniz.
''Adı Bahtiyar, suçu saz çalmakmış öğrendiğim'' kadar dizelerindeki gibi.
Kimi Türk aydınları, düşüncesini kitaplarda, kimi gazete sayfalarında, kimi dizelerde, kimi ise şarkılarda dile getirdiler ama birçoğu cezaevlerinde ömür tüketmek zorunda kaldı.
Anadolu'nun Şairi olarak bilinen Ahmed Arif'i düşünün mesela.
Bir arkadaşı, verdiği şirini çoğaltmakla yetinmeyip polise ihbar ettiği için o bilindik 51 tevkifatı sırasında alındığı gözaltında gördüğü işkence nedeniyle, ''Hasretinden prangalar eskittim'' adıyla kitaplaştırılan şiirlerini 28 yıl boyunca aklında tutmuş, yazıya dökememiş.
Ölümünden kısa süre önce kasete okuduğu o sihirli dizeler bize miras kaldı.
Düşünebiliyor musunuz!
''Beşikler vermişim Nuh'a, Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun? '', şeklindeki Anadolu adlı şiirindeki dizeleri ve diğer 18 şiirini, bir daha hapse atılıp, ilkence görme korkusundan yazıya dökmemiş ve aklında tutmuş.
Henüz 21 yaşında genç bir delikanlıyken, yazdığı şiirler nedeniyle cezaevine koyduğumuz İlah Sami Çomak, daha geçenlerde 30 yıl boyunca ömür tükettiği cezaevinden tahliye oldu.
Türkiye cezaevindeki gazeteci sayısı bakımından dünya sırlamasında ilk sıralarda yer alıyor maalesef.
Bulunduğumuz coğrafya nedeniyle tam olarak bir ateş çemberinin ortasındayız.
Komşularımızda yaşananlara bakıldığında görece daha iyi durumdayız elbette.
Ve fakat.
40-50 yıl öncesinin işkencelerle anılan Sansaryan Han gibi utanç merkezlerinden kurtulmuş olsak da, cezaevlerimizde düşünce suçlarından insanlarımızın bulunması gibi bir durumu, coğrafyamızın parlayan yıldızı ülkeme yakıştıramadığımı da söylemek istiyorum.