Tarımın entelektüellere ihtiyacı var
Türk tarımının içinde bulunduğu sarmalda üretim için yeteri kadar toprak ve suyun olmadığı eleştirilerine katılmadığını ifade eden Yonca Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıza Seyyar’a göre; karayolları ve ulaşım için devasa tünelleri yapan Türkiye, 30 katı daha az maliyetle su tünelleri de yapabilir.
info@karadenizekonomi.com / 7.10.2021
Bunun için sadece akıl üretmek gerekiyor ki tarımın paydaşları bu noktada devreye girmeli ve tarımın entelektüelleri ortaya çıkıp durumu masaya yatırmalıdır. Amacına uygun planlama ve öngörülerle Türk tarımı üç yıl içinde eski günlerine dönebilir. Ülkemizin tarımsal üretiminde kaydedilen hızlı düşüşün yanı sıra artan girdi maliyetleri sonucu market raflarına yansıyan fahiş fiyatlara yönelik olarak vatandaşın giderek azalan alım gücü de hesaba katıldığında tam bir sorunlar yumağına dönüşen krize toplumun tüm kesimlerinde farklı tepkiler geliyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “zincir marketlere” ilişkin yaptığı sert uyarılar dikkat çekti. Hemen arkasından Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken’in “zincir marketlerin kuralsız açılmalarının önüne geçen Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin bir an önce Meclis'ten geçmesi gerektiğine yönelik açıklaması geldi.
Yerelde yok olan tarımsal üretim raflara yansıyor
Karadeniz Ekonomi Gazetesi olarak biz de her hafta olduğu gibi tarımsal üretimde yaşanan sorunları ve çıkış yollarını her hafta sizlere yansıtmaya devam ediyoruz. Geçen hafta Karadeniz Ekonomi Dijital Platformları’na konuk olan Yonca Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıza Seyyar’a “Türk tarımı nereye gidiyor?” diye sorduğumuzda aldığımız ilk yanıt “temel sorunun plansızlık ve öngörüsüzlükten kaynaklandığı yönünde oldu. Dünyanın en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olan Türkiye’nin çoklu üretim çeşitliliği gibi bir şansa da sahip olduğunu vurgulayan Seyyar, Anadolu köylerinin giderek boşalması ve tarım yapacak genç nüfusun olmamasını büyük bir yanlış olarak gördüğünü ifade etti ve ekledi “yerelde yok olan tarımsal üretim raflarda fiyatlara yansıyor.”
Planlama yanlışlıkları
“Öngörüden uzak ve planlanamayan bir işi doğru yapma şansınız yok” diye sözlerine devam eden Seyyar, temel sorunlara yönelik tespitlerini şöyle sıraladı: “Milli bir konu olan tarımın tüm siyasi tartışmaların dışında tutulması gerekiyor. Türk tarımı çok ciddi bir nüfusa hitap edecek potansiyeli hala taşıyor. Öngörüler ve planlamaların siyasi çekişmelerden uzak tutulması koşuluyla tabi. Planlamada en önemli eksiklik ise ihtiyaçların doğru belirlenmemiş olmasından kaynaklanıyor. Tamamen dışa açılmış bir ekonomiye sahip ülkemiz aynı zamanda geçişken bir coğrafyaya sahip olduğundan sadece 90 milyonu değil transit yolcusu turisti ve etrafındaki sınır ticaretini eklediğinizde 150 milyon insanı beslemek zorunda. Yanı sıra dünyanın diğer coğrafyalarına mal ve hizmet satmak da gerekliliklerimiz arasında yer alıyor. Dolayısıyla ülke potansiyelini başka bir mantıkla planlamak gerekir. Bunun için de tarımın entelektüellerinin ortaya çıkması ve yeni bir tarımsal seferberlik ilan etmesi gerekiyor.”
Toplamda 210 milyar dekar ekilip dikilebilir alana sahip olduğumuz bilgisini de aktaran başarılı iş insanı, tarımdaki bilinçsizliğe şu sözlerle vurgu yaptı. “Bu alanların neredeyse yüzde 40’ı nadasa bırakılıyor. Oysa çok eski yıllarda nadasa bırakılan arazilere ya mercimek ya da nohut ekilirdi. Bugün ise nadasa bırakılan araziler bomboş duruyor. Bakın yağlı tohumdan örnek vereyim yine. Nadasa bırakılan arazilere sadece kanola ekilse ki bunun için gübre ilaçlama ve sulama ihtiyacı yok. Toprağı son derece besleyici bir ürün ayrıca. Hem çıktısını yağlık tohum olarak hem de yağını aldıktan sonra kalan kısmı hayvan yemi olarak kullanabilirsiniz. Türkiye’de 35 milyar dolarlık tarımsal ürün üretiliyor. Bunun maliyetine baktığımızda ithal ettiğimiz tarımsal ürün kadar olduğunu görüyoruz. O nedenle ülke topraklarını son metrekaresine kadar değerlendirelim ve dünya çiftçisine vereceğimiz parayı kendi çiftçime verelim. Türkiye’deki ürün çeşitliliği zaten ithalata gerek bırakmıyor. İşte bunların masaya yatırılıp sonuçlarının irdelenmesi gerekiyor.”
Tarımın entelektüelleri olmalı
Üretim için yeteri kadar toprak ve suyun olmadığı eleştirilerine katılmadığını da ifade eden Seyyar, “karayolları ve ulaşım için devasa tünelleri yapan Türkiye, 30 katı daha az maliyetle su tünelleri de yapabilir. 1960 rakımdan doğup boşa akan dereler ve ırmaklarımız var. Tersine tüneller açarak Anadolu topraklarında taban suyunu yükseltmek için kullansak bile büyük kazançlar elde edebiliriz. Kış ayları boyunca boşa akan suyu illa ki barajlarda toplamak gerekmiyor. Doğudan başlayıp Ege’ye kadar bu suyu taşımak mümkün Çünkü çok uzun bir Kızılırmak’tan Konya Ovası’na veya Afyon’a oradan da Gediz Irmağı ile İzmir ovalarına taşıyabileceğimiz bir doğal yolumuz da var. 4 bin yıl önce Anadolu’da yaşayan halklar suyu bir şekilde tüneller ve kemerlerle taşımışlar. Mimar Sinan bunu zamanında yapmış. Yapılmayacak bir iş değil sadece akıl üretmek gerekiyor ki tarımın paydaşları işte bu noktada devreye girmeli ve tarımın entelektüelleri ortaya çıkıp bu durumu masaya yatırması gerekiyor” dedi.
Çözüm önerilerinde üretim ilk sırada
Canlı yayının son bölümünde tarımın içinden gelen biri olarak çözüm önerilerini de sunan Seyyar, “herkesin bildiği gibi birçok tarım ürünü borsada işlem görüyor. Gübre ve enerji fiyatları sadece bizde artmıyor dünyada da artıyor. Avrupa’nın kapıda bekleyen bir enerji krizi var. Dolayısıyla üretim gücümüzü elimizde tutmamız ve kaynaklarımızı çok iyi değerlendirmemiz lazım ki bu türden konjönktürel dalgalanmalarda işimize yarasın. Biz bu üretim gücünü artırabilirsek enflasyon baskısı da o oranda azalacaktır. Bugün için ülkemizdeki yağlı tohum üretimi sadece 5 aylık ihtiyacımızı karşılıyor. 7 ay için ithalat yapmak zorundasınız. Dolayısıyla gözümüz Karadeniz kıyısındaki ülkelerin alacağı karara çevrili. Rusya hükümetinin ben ihracatı durdurdum demesi ya da Ukrayna hükümetinin 100 dolar daha arttırdığını açıklaması veya Güney Amerika ülkelerinin ihracata vergi koyduğunu duyurması sonrasında siz dövizle aldığınız bir ürüne maliyetleri dövizle yükleyip Türk lirası ile satınca bu sıkıntı ortaya çıkıyor. Oysa yapılması gereken 5 milyon ton yağlı tohum üretebilir duruma gelmemizdir. Uzun yıllar ihmal ettiğimiz pamuk üretimi de bir başka etken. Yeterince pamuk üretmediğimiz için 800 milyon dolarlık palm yağı ithal ediyoruz. Oysa Anadolu’da uzun yıllar hem sanayide hem gıda da pamuk yağı kullanılırdı, şimdi üretimi dahi yok. Pamuk için iki buçuk milyar dolar kaynak ayırıp ithal ediyorsanız o parayı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne Hindistan, Mısır veya ABD’ye yani dünya çiftçisine veriyorsanız vermeyin… Biz üretelim.” REŞAT GÜNGÖR / KARADENİZ EKONOMİ