Bakanlık tarafından bu konuya dair hazırlanan yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu şu demek:

Köylü Ahmet Efendi, tarlasında iki yıl üst üste ekip biçmezse, bakanlık tarafından oluşturulan bir komisyon, ''Sen şöyle kenara çekil bakayım, tarlanı bu sene Mehmet Efendi ekip biçecek, sana da komisyonca belirlenen bir bedel üzerinden kira ödeyecek'' diyecek.

Tarım arazilerinin boş kalması can sıkıcı bir durum elbette.

Keşke her karış toprağımız işlenebilse.

70'li yılların ikinci yarısında merkezi Samsun'da bulunan Karadeniz Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (KARADENİZBİRLİK), kurulduğunda, ülkemizin  likit yağ açığına dikkati çeken birliğin kurucu ilk Genel Müdürü Rahmetli Doğan Erdil, ülkemizde nadasa bırakılarak ekilmeyen tarım arazilerinin, Belçika ve Hollanda topraklarının iki katı kadar olduğunu söylemişti.

Günümüzde bu kadar alan eski alışkanlığa bağlı olarak nadasa bırakılmıyor elbette.

Köylü biraz olsun bilinçlendirildi bu konuda ama günümüzde işlenmediği için boş bırakılan toprakların yüzölçümü yine de artıyor.

Nadasa bırakılmıyorsa, nasıl oluyor da, ekilmeyen toprakların hacmi artıyor.

Sorun tamamen ekonomik aslında.

Apartman grevlimiz Hüseyin Aksel, önceki yıllık izninin bir bölümünü Alaçam'daki köyünde geçirmişti.

İzin dönüşü, ''Yediğin içtiğin senin olsun, köyünde ne ekip biçtin?'' diye sorduğumda, ''Hiç bir şey ekip biçmedim. Tarlamdan alacağım bir çuval fasulye harcayacağım mazot parasını karşılamıyor'' diye cevap vermişti.

Tarlalar, üründen elde edilen gelirin, girdi maliyetlerini karşılayamadığı için boş bırakılıyor yani.

Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi, önceki dönem Başkanı Hayati Tosun da, kararı bu açıdan değerlendirirken, eleştirel bir yaklaşımda bulunmuş ve ''Bu proje tarımın iflasını, çiftçinin bittiğini gösteren bir projedir'' görüşünü savunmuş.

 

MÜLKİYET HAKKI SORUN YARATABİLİR

Anayasamızın mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesi, ''Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.'' hükmünü içeriyor.

İnancımızda da 'kutsal' sayılan mülkiyet hakkı, Anayasamız tarafından da teminat altına alınmış aslında.

Anayasamız, mülkiyet hakkının kanunla sınırlandırılabileceğini belirtirken, bir taraftan da bu hakkın kullanılması durumunun toplum yararına aykırı olamayacağını da hükme bağlamış.

35. maddenin bu son bölümü yoruma açık bırakılmış yani.

Mülkiyet hakkının kullanılması kanunla sınırlandırılır görüşü nasıl yorumlanacak merak ediyorum.

Toprağı kiralananla, kiralatılan anlaşmazlık oluşması nasıl engellenecek mesela.

Taraflar arasında husumet oluşmasından endişe ederim.

Ki;

İki karış toprak için kardeşin, kardeşe husumetine tanık olduğumuz bir coğrafyada yaşıyoruz.

Bırakın toprak paylaşımını, su kullanımı için bile çıkan kavgaları biliyoruz.

 

TARIM REFORMU GEREKLİ AMA

Ülkemiz topraksız kimse kalmasın diye 1929 yılında toprak reformu çıkarmaya karar vermiş ama gerek dünyadaki ekonomik çalkantılar, gerekse büyük toprak sahiplerinin direnci nedeniyle bunu bir türlü başaramamış.

''Toprak işleyenin su kullananın'' diyen dönemin CHP lideri Ecevit'e yakıştırılan 'Karaoğlan' benzetmesi bir dönem bu ülkenin dağına taşına işlenmişti.

Ülkemiz, yakın geçmişe kadar tarımsal üretimiyle bir zamanlar kendi kendine yeten ender ülkelerden biriydi ama zamanla saman ithal eden ülke durumuna geldik maalesef.

Tarım reformuna ihtiyacımız var yani.

Ve fakat.

''Paramız var ki satın alıyoruz'' diyerek ithalatı savunan tarım bakanlarının sebep bozulmayı, iki yıl üst üste işlenmeyen arazilerin kiralatılmasıyla çözme yöntemi gibi kararlarla tarımda reform yapabilir miyiz, bilemedim doğrusu.