19.07.2025

Ayşen Hür’ün Mustafa Kemal Atatürk Döneminin Öteki Tarihi adlı eserinde ‘’Milli Mimari’den Yeni Mimari’ye başlıklı bir bölüm var. Ankara’nın bir ‘’başkent’’ olarak ortaya çıkışı ve Jansen Planı’nın uygulandığı yıllar...
Alıntılayayım:
-Jansen’in planıyla Ankara, dev bir şantiyeye dönüştü. 1928 tarihli ‘1:4000 ölçekli Ankara Umumi İnşaat Planı’ndan anlaşıldığına göre Jansen şehri dört ana başlık altında planlanmıştı: ‘’Seyrisefer’’, ‘’ Serbest Sahalar’’, ‘’Teşekküller Kısmı’’ ve ‘’Oturma Mahalleri’’. Jansen oturma (konut) alanlarını ise sınıfsal farklılıklarına göre yeşil kuşaklara ayıran, birbirinden kopuk bölgelere yerleştirmeyi düşünmüştü.
Plan, 23 Temmuz 1932’de onaylandı.
Altı yıl sonra,1938’de, yepyeni bir kent, Türkiye’nin başkenti Ankara, ortaya çıktı.
6 Şubat Depremi sonrası, Hatay’ın il merkezi Antakya tümüyle yıkıma uğradı.
İkibin yılda 45 büyük deprem yaşamış olan Antakya’yı yeni bir alana yerleştiremez miydik?
Antakya’nın önemli avantajı vardı: Toros dağlarının başlangıcı olarak bilinen Avanos Dağları’nın eteklerine yeni kent yerleştirilebilirdi.
Yapılmadı...
İki uygulama öne çıktı:
1*Rezerv yapı alanı oluşturmak: 6306 sayılı yasa uygulandı ve devlet res’en rezerv alanlar belirledi. Altyapıyı devlet yaptı. ‘’ Anahtara anahtar’’ esaslı bir hak sahipliliği benimsendi. ‘’Anahtar’’ı almak için ‘’ boş’’ kağıda imza atıldı.
2*Yerinde dönüşüm:Kentsel dönüşümün bir başka biçimi. Devlet, 750.000 TL hibe, 750.000 TL kredi verdi.
Bu iki yaklaşımla, depremin yaşandığı alanda kent yeniden yükselecekti.
Bauhaus Okulu’nun kuruluşunun bu yıl 100. yılını kutluyoruz... W. Grapius’un 1925’te kurduğu bu Okul, Nazi’ler bu Okulu yok edene dek, sadece 7 yıl eğitim vermesine karşılık, başta mimarlık, 17 dal için kurulan atölyede -adına okul denmiyordu- çok amaçlı bir eğitimle, kalıcı iş yapma becerisi kazandırılıyordu.
Bir Bauhaus Ekolü vardı...
Kuruluş manifestolarında’’Yapacağımız, yeni bir yaşama biçimidir‘’ ifadesi vardı. Taklidi ve tekrarı hiçliyor, ‘’tasarım, ilk ve esas işimizdir ‘’ deniyordu. Eğitim, alışılagelmişten farklı olarak, ön-eğitim / kalfalık / ustalık biçiminde şekillendirilmişti.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, bir Bauhaus Okulu mezununun çizdiği yapıyı gördüğünüzde, ‘’Bu bina Bauhaus mezunu bir ustanın cetvelinden çıkmadır’’ dersiniz.
Estetik kaygısı üst düzeyde şekillenmese de, farklıdır ve kurgulandığı yere has, özgün bir yaklaşımla gereksinimi karşılamayı amaçlar.
Yeri gelmişken, Bauhaus kurucularından olan,Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1936-1938 yıllarında ders veren Bruno Taut (1880-1938), Gazi’nin ölümü sonrası onun yerleştirdiği katafalkı tasarladı. Kısa bir süre sonra öldü, Edirnekapı Şehitliği’nde yatan ‘’tek’’ yabancıdır.
Evet, Antakya depreminin fiziki yarası şu an varolan seferberlikle, en geç 1 (bir) yıl içinde sarılacak.
Ama Antakya’nın aynı yer, aynı alanda inşası, son 45 depremden de hiç bir ‘’ders’’ çıkarmadığımızı söylemez mi?
Gerçek sayısını bilemiyeceğimiz yüzbinlerce ölümün geride bıraktığı yaralı yürekleri konu bile etmiyorum.
Belki de deprem alanının içinde ve üstünde bu konutları yaparak depremi ve kayıpları ‘’unutturmak’’ istiyoruz.
Antakya yerle bir olurken, mimar Emre Arolat ve EAA Ekibinin imzasından çıkma Antakya Müze Oteli ‘’dipdiri’’ ayakta kaldı. Bu otel mimarisinin yeni olmasından değil, o yere has ‘’özgün’’ olarak bakmayı bilmesindendi.
Yaşar Kemal usta diyor ki: Bir de kimileri, sen taraf tutuyorsun, diyorlar. Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki... Kendimi bildim bileli Türkiye’nin haklarının yanındayım.