25.11.2024
Türkiye arkeolojisinin ‘’kurucu babası’’ sayılan, aziz büyüğüm, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal anılarını yazıyordu. ‘’Bilimdeki katkınızı nasıl tanımlarsınız?’’ soruma, şöyle dediği, notlarımdadır:
-Anadolu’da onca kazıyı başlatan bilim işçisiydim, bundan da hep gururlandım. Ama kalın çizgileriyle en büyük katkımın arkeoloji bilimini insanlara sevdirmek olduğunu söyleyebilirim.
Gerçekten, Anadolu Uygarlıkları adını taşıyan, 500 sayfalık devasa eseri Anadolu arkeolojisi üstünde bize bir resmi geçit yapar, herkesin anlayacağı bir dil ile yazılmıştır.
‘’Bilimi sevdirmek’’ deyince Troia kazısının anlamlı ismi Prof. Manfred Osman Korfmann’ı geçiştiremem. Onca eseri içinde Çocuklar için Troia’’yı yazdı, bu ören yeri çok popüler oldu. Sonraları, öğrencisi ve dostum Prof.Dr.Rüstem Aslan Çocuklar için Arkeolojik Gezi Rehberleri Dizisi başlattı, Troia, çocukların beğeni merkezi haline geldi. O kadar ki, 22 Kasım Cuma günü 16 çocuk, Troia Müzesi’ni ‘’ Müzeyi Ele Geçirdik’’ sloganıyla 1 günlüğüne müze yönetimini üstlendiler.
Bilimi sevdirmek için akademik ünvanlı olmak gerekmiyor, bilimin ‘’gerçek eri’’ olmak yeterli. Rahmetli Selim İlkin, yıllar yılı Prof. Dr. İlhan Tekeli ile birlikte Cumhuriyet tarihinin vaka-ı nüviscülüğünü (yazmanlığını) üstlendi, bilim dağarcığına inanılmaz katkı yaptılar.
Hafta içinde yitirdiğimiz Muazzez İlmiye Çığ (1914-2024)da akademik ünvansız bir bilim hatunuydu. Atatürk’ün direktifiyle 1935’de kurulan DTCF Sumeroloji ve Hititoloji Bölümü’nden 1940’da mezun oldu. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde 33 yıl boyunca 74.000 Sumer belgesini okudu, tasnifledi. Bir akademik ünvanı yoktu. Bilim ona ancak 2000 yılında, 86 yaşındayken bir ‘’fahri doktora’’ vermeyi düşünebildi. Yeri gelmişken, hem DTCF, hem de İlmiye hanım bu uygarlığı ‘’ Sumer’’ şeklinde yazıyor, ben de onları izliyorum.
Çığ’ın 1990’da, 76 yaşındayken, Tarih Sumerle Başlar adlı Prof. Kramer’den çevirisi bizi Sumer uygarlığıyla buluşturdu. Dinlerin, geleneklerin ağırlıklı bu uygarlıktan geldiğini hem savladı, hem de kanıtladı. Ama Kramer çevirisi ile yetinmedi,Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni başlıklı sadece 89 sayfadan ibaret eseri (ilk basımı 1995) ona bilim denizinde koskocaman bir yer açtı.
Ama bilimde açılan her ‘’yer’’ bir ‘’ dert’’ olur…
Bu, son Sumer Kraliçesi olan Muazzez İlmiye hn. Için de gerçek oldu. 2007’de ‘’Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik’’ savıyla dava açıldı. O yazdıklarının ‘’ tahrik’’ değil de, ‘’bilimsel kanıtlı ’’ olduğunu belgeleyince,ilk duruşmasında ‘’ beraat ‘’ etti, dava düştü.
‘’ Bilimin Er Kişisi ‘’ Çığ, bu işin arkasını bırakmadı.1995-2009 arasında 16 eserle Sumer’lerin yaşamımızdaki yerini irdeledi. Çocukları da unutmadı ve 1990’da Zaman Tüneliyle Sumerlere Yolculuk adlı eseri yayınladı.
Çığ, 2010’larda bir ‘’bayrak’’ daha açtı: Kadınlar….
Kadınları öldürmenin vaka-ı adiye ( olağan/ sıradan olay) sayıldığı bir ortamda, 100 yaşıyla ‘’ dur ‘’ dedi. Oda TV’ye kendi sözleriyle ‘’Kadınları bir daha kapatamazlar.Kadınlar da bunu yapmaz artık.En mühimi kadın…’’dedi. Bu yaşıyla tehditler aldı,trollerce saldırıya uğradı ama o ‘’hiç’’ tınmadı.
Yaralarım Aşktandır adlı oyunda, İran’lı efsane kadın Füruğ Feruhzad’ın -Füruğ Acemce ışıltı / ışık demek- ömrünü 75 dakikada soluksuz resmeden sanatçı Nazan Kesal’ın oyunun sonundaki mesajına gelin kulak asalım:
-Bu dünyada çok kalpsiz var. Bu kalpsiz dünyada kadınlar ışık olacaktır.Gelin, kadınların ışığını söndürmelerine izin vermeyelim. Işığımız hiçbir zaman sönmesin….
Sönmesin…
Koca bilge çınarımız Yaşar Kemal diyor ki:Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki…Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim.